Yaşadığımız zaman diliminde (çağda) dünyanın nereye gittiği hepimizi ilgilendirmektedir.
Bu hükmü, doğal bir sonuçtur.
Dünyayı çağlar boyunca değiştirmek isteyen ve değiştiren insanlardır.
Bu değişim süreçlerinde, değer hükmü olarak kabul edilen paradigmalar (ön kabuller), ya adalet ilkelerini besleyen değerlerdir ya da zulüm sonucunu doğuran araçlardır.
Bilim felsefesi açısından baktığımızda tüm gelişme süreçlerinin ürünü olan değişim çağdaş dünyayı küreselleştirirken, milyarlarca insanın açlık sınırında yaşamasını engelleyememiş, tam tersine destek olmuştur.
İnsanın doğumuyla hakettiği zorunlu ihtiyaçlarının karşılanma hakkı hiçbir ideoloji ile gerçekleşememiştir.
Evrensel insan hakları söylemleri, Birleşmiş Milletler’in tozlu ve korunaklı raflarında kalmıştır.
Onurlu ve özgür yaşama haykırışları güdümlü demokrasi oyunlarının labirentlerinde gizemini devam ettirmektedir.
İnsanlığı körelten ve insanları yok etmeye yönelik silah üretiminin demokrasi üretme adına sürekli teşvik edilmesinin politik manevraları ve toplum mühendisliği hamleleri, çağdaş zulümleri zirveye taşımaktadır.
Çağdaş insanlığın yüz karası, uyuşturucu üretimi, uyuşturucu taşımacılığı, uyuşturucu ticareti ve uyuşturucu tüketiciliği, egemen güçler tarafından medya gücüyle kamufle edilerek, sonu gelmeyen gençlik tahribatına neden olması, “vakayı adiye”den sayılmaya devam edilmektedir.
Tarihsel süreç içinde kültürleri ile medeniyete katkıda bulunan toplumların paha biçilmez eserleri, yoktan bahanelerle yerle bir edilmektedir.
Toplumların içerisinde var olan yerli işbirlikçiler, geçici ve ilkel çıkarlar yüzünden, yüzbinlerce, milyonlarca insanın yok edilmesine neden olan emperyalist güçlerin postallarına ortam hazırlamaya devam etmektedirler.
İnsanlar, yaşadıkları coğrafyalarda, topraklarının yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle yüzlerce yıl temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek potansiyele sahipken, politik manevralarla sömürü mekanizmalarına bağlı olma zorunda bırakılmaları, insanlığın en karanlık yüzünü yansıtmaya devam etmektedir.
Yeryüzüne gözünü açan her insanın, kendi isteğiyle ve programıyla gelmediği ve kendi isteği ile de gitmediği açık ve seçik tüm insanlar tarafından bilinirken, bazı insanların daha özgür, bazı insanların daha çok hak sahibi, bazı kurumların kutsal, bazı şirketlerin egemen, bazı devletlerin emperyal olma hevesleri normal karşılanmaktadır.
Gizli mahvillerde ve illegal ortamlarda çizilen coğrafi sınırlar, insanları birbirine düşman etmekte, aileleri parçalamakta, inançları yok saymakta, doğal haklar gasp edilmektedir.
Halklar, yozlaştırılmış demokrasi, oligarşi, monarşi yönetim biçimleriyle, “Bir lokma bir hırka” zilletine razı olma iklimine silah gücünü elinde tutanlar tarafından itilmeye devam edilmektedir.
Bir insan evrensel bir değer iken, yüzbinlerce insanı yok eden, sakat bırakan, ömrünce mahkum edildiği açlık sınırına bile saygı göstermeyen silah tüccarlarının saygı gösterdiği egemen düzenbazlar, oyunlarına devam etmektedirler.
İnsanlığın geleceğini tehdit eden nükleer silahların bazı toplumlar için meşru, bazı toplumlar için gayri meşru kabul görme anlayışı dayatılmaktadır.
Bilim, egemen güçlerin elinde bir tehdit aracı olarak kullanılırken, bazı toplumların bilim üretme ortamları sürekli sabote edilmektedir.
Sanat, medeniyetin temel unsuru olmaktan çıkarılmış, egemen güçlerin ticaret arenası haline getirilmiştir.
Medeniyetin dinamiği olan din, hurafelerle yüklenerek insanların ve toplumların birbirleriyle çatışma aracı haline getirilmiştir.
Yeryüzünü şekillendiren imparatorluklar 20. yüzyılda parçalanıp ulus devletlere çevrilirken, 21. yüzyılda yeniden bölgesel ve küresel organizasyonlarla yeni bir evrim yaşanmaya başlanmıştır.
Tevhid geleneğini kavrayamamış, çağdaş egemen güçler yeryüzüne küreselleşme adına yeni şekiller vererek kontrolü kaçırmamak cüretini göstermektedirler.
Kuzey Amerika Birliği, Avrupa Birliği, Uzak Doğu Birliği, Orta Doğu Birliği, Afrika Birliği küreselleşen dünyada önemli bölgesel organizasyonlardır.
Küresel gücü elinde tutmaya çalışanlar, zulümlerine ve çıkarlarına karşı en büyük güç olarak gördükleri İslam’ın evrensel iklimini yozlaştırmak adına, kurdukları ve destekledikleri legal ve illegal örgütleri aynı ya da farklı isimlerle kullanmaya devam etmektedirler.
Aynı güçler, Kur’an’sız müslümanlığı desteklemekte, şartlara, zamana ve mekâna göre yeniden üretimini beslemektedirler.
Siyonizmin önerdiği ve örgütlediği eylemler altmış yıldır devam ederken, dünya kamuoyunun “kınama” mesajları “cüret” artırmanın ötesine geçememiştir.
Mavi Marmara gemisine saldırı ve öldürme eylemleri dünya medyasında tartışılıyorken, para kazandırma kaynağına dönüştürülmesi dışında bir sonuç vermemektedir.
Evrensel hukuk ilkelerinin uygulanması, evrensel hak ve özgürlükleri içselleştirmiş kurumlarla mümkündür.
Birleşmiş Milletler’in egemenleri, silah gücünü elde tutanlardan oluştuğuna göre, karar “Güçlü”nün kararına dönüşme potansiyeli taşımaktadır.
Bilim, teknoloji gelişiyor ve dünya değişiyor.
Dünyada yeni dengeler oluşuyor.
Taşlar yerinden oynuyor.
Statik yapıları yıkılma süreci yaşanıyor.
İnsanlığa saygı duymayan devlet yöneticilerini, kendi halkını ve dünya halklarını evrensel insan haklarının yaşandığı zaman ve mekân iklimine taşıma adına, Doğal Dünya Düzeni’ne yürümeye yönlendiren “devrim sürecine” ihtiyacımız vardır.
Saygı ve sevgiler.