Sigara, alkol, uyuşturucuyu anladık da, bu da ne oluyor, diye soracaksınız. En iyisi ben kendim anlatayım. İnternet öyle bir şey ki, bir süre sonra sıkça kullananları, kendine bağımlı hale getiriyor. Ülkemizde eskiden radyo ve TV bağımlılığı vardı, yine de var. Ancak özellikle gençlerde, artık yerini internet bağımlılığına bırakmış durumda.
Gençler, sabah kalkar kalkmaz, yüzünü gözünü bile yıkamadan bilgisayar başına oturuyorlar. Yemek yok. Dışarı çıkmak, kitap okumak, spor yok. Uçsuz bucaksız enginlerde ve sitelerde gezin gezinebildiğin kadar. Hele bir de okul tatilse, sabahlara kadar başından ayrılamıyor çocuklarımız. “Facebook”, “twiter”de sayfalar açılıyor. En gizli olması gereken, kişiye özel bilgiler, resimler oralara konuluyor. Sabahtan akşama kadar yazışmalar, konuşmalar. Müdavimi oldukları sitelere yorumlar yazmalar vs. vs. demeyin gitsin.
Bir konuda bilgiye mi gereksinim var? Kitaba bakmaya gerek yok. Ver elini internet.
İnternet demek, bilgi ve bilgi kirliliği demek.İçlerinden doğru ve kendine yarayan bilgileri ayıklayabildin, ne âlâ. Yoksa yalan, yanlı, doğru-yanlış, eski, hatta çarpıtılmış bilgilere ulaşmak, bardaktan su içmekten daha kolay.
“Yahoo” ve benzeri ortak arkadaşlık sitelerinde, biri bir konuyu yazmaya görsün. Anında, onlarca cevap ve yorum yazılıyor. Görüşe katılanlar, katılmayanlar, onlarca, yüzlerce kişi kendi görüşlerini ve bildiklerini yazıyor.
Bir gazetede haber mi çıktı? Yorumlar, hemen arkasında, yorumcularsa çoğu zaman aynı kişiler. Güdümlü gibi. Hep olayın birileri bir yanından, başkaları da diğer yanından, ciklet gibi çekiştirip uzattıkça uzatıyorlar. İncir çekirdeğini doldurmayacak olan bir konu, bir de bakmışsınız, hikâye, hatta romana dönüşüvermiş. Önce herkes kendi görüşünü, ardından gelen karşı görüşü cevaplamak derken, olay bazı sitelerde ağıza alınmayacak kadar küfürlü, basit ve banal yazılara dönüşüyor.
Gençlere soruyorum. Çoğu güncel yazarlarımızı tanımıyor. Eskilerin de, bir tek adlarını duymuşlar, hepsi o kadar. Yunus Emre, Ömer Seyfettin, Namık Kemal, Aziz Nesin, Orhan Veli, hatta Mevlâna’yı yabancılar tanıyor, bizimkiler bilmiyor.Klasik yazarlardan, üç tane say desen, onu bile saymakta zorlanıyorlar. Gerektiğinde internette şöyle bir bakıp, hikâye ve romanı kısaca anlatan bir iki yoruma göre karar veriyorlar.
Yakın tarihimize çokları ilgi bile duymuyor. Bilinenler genelde yüzeysel. Halbuki tarih tekrardan ibarettir, derler. On dokuz ve yirminci yüzyılda yaşananlar, yirmi birinci yüzyılda da aynen devam ediyor.
Ancak, gençlerin haklarını da yemeyelim. Çok hızlı klavye kullanıyorlar. Program ve bilgisayar konusunda, bizlere oranla çok ilerideler. Filmleri, kitapları, müzikleri ve klipleri oradan indiriyorlar. Dinlerler mi, seyrederler mi, açıp okurlar mı, işte orasını net olarak bilemeyiz.
Gençleri anladım. Orta yaşlarda olup da, iş güç sahibi olanlara ne demeli, bilemiyorum. İş güç arasında, nasıl bu kadar uzun zaman ayırıyorlar, şaşırıp kalıyoruz. Bazı arkadaşların, hemen her yazıya yorum ve cevapları bulunuyor.
Belli konularda internetten yararlanmamak hiç de akıl kârı değil, bilgiye ulaşmak artık çok kolaylaştı.Bunları anlıyor insan. Yerinde ve zamanında kullanıldığında bir haftalık işi yarım saatte hallediveriyorsunuz.
Bilimsel dergileri, makaleleri orada görüyorsunuz. Eğer dergilerde hakemlik yapıyorsanız, orada inceleyip, karar ve yorumunuzu yazıyorsunuz. Bunlar işin olmazsa olmazları. Gerektiğinde bir rezervasyon, bilet işini, mal alıp satmayı, banka, sigorta, hatta borsa işlerini aynı sistemle gerçekleştiriyorsunuz. İşte bunlar modern yaşamın zaten gerekleri. Bunları da yapmıyorsanız, zaten çoktan çağın gerisinde kalmış olarak tanımlanıyorsunuz.
Her gün internete belli bir süre ayırmalı, mümkünse bunun üzerine pek çıkmamalı. Yoksa esas işinizi, öğrenci iseniz derslerinizi ihmal ediyorsunuz demektir. Hele hele sabahtan gece yarılarına kadar “chat” yapmak ve oyun oynamak, kişiye pek de bir şey kazandırmasa gerek.
Gençler zaten biliyorlar, orta ve ileri yaşlılar dâhil herkes interneti, mutlaka öğrenip kullanmalı. Ancak gerektiği kadar. Bağımlısı olmayacak kadar.