Eğitim, önemli bir iştir. Teorisi ve pratiği iç içedir. Birbiriyle uyumlu ya da uyumsuz farklı yöntemleri vardır. Bir yöntem diğerini reddedebilir, eleştirebilir, başarısız, hatta zararlı bulabilir. Ancak ortada bir “öğrenme yöntemi” olduğu gerçeğini kimse inkâr edemez.
Ailede başlar öğrenme. İlk öğretmen annedir, babadır, kardeşlerdir. Daha geniş bir aile ise anneanneler, dedeler, babaanneler, teyzeler, amcalardır. Sonraysa sosyal çevreler: Mahalle, okullar, ortak bir hedefle toplanma mekanları. Bunlar, bilimsel toplantı alanları olabildiği gibi ibadethaneler, sinemalar, tiyatrolar, konserler, düğünler de olabilir.
Her bir sosyal yapının bireye kattığı, öğrettiği değerler vardır. Sevgi, güven, bağlılık, saygı ailede öğrenilir. Mahalle, komşular, arkadaşlar davranışlarımızın doğru ya da yanlış olduğunu bize gösteren aynalardır. Daha kalabalık insan topluluklarının bir araya geldiği toplantıların da kuralları vardır. Bu kurallar öyle yavaş ve kararlı bir şekilde öğretilir ki, aksini bırakın yapmak düşünmezsiniz bile.
Okullarda hayatı kolaylaştıracak, insanoğlunu bir adım ileriye götürmeye aracılık edecek kuramsal bilgilerin yanı sıra; insanlar arası ilişkilerde esas olan davranışların öğretilmesi, önemli ve yadsınamaz bir amaçtır. Kimya dersinde “hidrodistilasyon” yönteminin öğrenilmesi hekimlik uygulamalarınıza katkıda bulunabilir; ama isteklerinizi, arzularınızı kırıp dökmeden yaşamınıza kazandırmanın yolu da iyi ilişkilerden geçer.
Günümüzde öğrenme mekanlarına elektronik ortamlar çok hızlı girmiştir. Elinizdeki tablet, telefon, bilgisayarı açarak internete bağlanır ve arama motorlarından birinde “Açıl susam açıl!” diyerek aradığınızı yazabilirsiniz. Örneğin, “Gül suyu nasıl yapılır?”
Sayfalar dolusu metin, resim, video… Zamanınız darsa, en kısa süreli olanı seçip bir de oynatma hızını 2’ye katlarsanız hızlıca bütün bilgiler önünüze gelir: gerekli malzemeler, miktarları, işlem sırası, yapılışı…
Eskiden nasıl öğrenirdik, kendi yaşantımdan örneklendireyim. Henüz 4-5 yaşlarında iken çok sıcak bir ağustos gününde buz gibi gül suyunu keyifle içtim. Nereden aldığını sorduğumda anneannem, bahçenin girişindeki güller arasından, mis kokulu, katmerli, pembe okka güllerinden benim için kendi elleriyle yaptığını söyledi. Yine yapalım dedim ona. Gül mevsimi geldiğinde yapabileceğimizi söyledi. Mevsimini sordum. İlkbaharda dedi. Bir sonraki yıl, bir mayıs akşamında güllerimizi suladık. Tertemiz oldular. Ertesi sabah güneş doğmadan gül yapraklarını tohum kısmından kurtarıp, en uçtaki beyaz kısımları keserek topladık. Kalan sapları da kesmeyi ihmal etmedik. Yaprakları limon tuzuyla ovduk. Anneannemin kalın çeperli, dar ağızlı, yeşil gül şişesine sıkı sıkı doldurduk. Üzerini su ile tamamlayıp ağzını kapattık. Güneşli bir köşeye hiç kıpırdatmamak üzere koyduk. Gelip gidip bakıyor, gözümü üzerinden ayıramıyordum. Anneannem, sabretmezsek gül yapraklarının şişenin yeşil camından süzülen güneşe doymayacağını söyledi. Onuncu günün sabahında olmuştur artık, açalım dedi. Kocaman ince kenarlı bir bardağa önce şeker, sonra gül suyu, sonra da buz gibi sudan doldurup karıştırdık. Neden ince kenarlı bardağa ve her birinden ne kadar koymamız gerektiğini anlatırken hafiften bir şarkı da mırıldanıyordu. Bardağımın dışı terlemiş, ortama yayılan mis gibi gül kokusu unutulmamak üzere dimağıma yerleşmişti.
Bu öğrenme yöntemini çok sevdim. Tıp fakültesinde damar yolu açarken, cildi bol alkolle silip hafifçe üflemenin ağrıyı azalttığını Gülin Hocamdan, lepralı bir hastamın omzuna şefkatle dokunmanın iyileşmesine katkıda bulunduğunu Türkan Hocamdan, hekimliğin bünyesinde birden çok mesleği barındırdığını Sami Hocamdan, insana hizmet etmeyen katı kuralların adalet çizgisinden sapmadan esneyebileceğini Osman Hocamdan, öğrenmek için sabır gerektiğini Kemalettin Hocamdan öğrendim. Bunlar kitaplarda yazmasa da yoluma ışık tutan kıymetli bilgilerdi.
Hızlanan, hızlandıkça değişen dünyada öğrenme yöntemlerimiz elbette değişecek. Her bir öğrencimize gül suyu yapmayı koca bir yıla yayarak öğretemeyiz belki ama öğretme eyleminin odak noktasına insan sevgisini, şefkati, sabrı, özeni koyarsak hayat daha güzel olur belki. Ne dersiniz?
6 yorum
Sevgili Berrin Hoca,
yazınızı okumaktan büyük keyif aldım. Çok teşekkürler, saygı ve sevgiler.
Bunu sizden duymak çok değerli sevgili hocam.
Kıymetli hocam yaptığınız tasvirler, teşbihler bizi sizin yaşadığınız ortamlarda gezdirdi.Hakikaten çok güzel bir yazı olmuş.Bilmiyorum sizin başka düşünce yazılarınız var mı, yoksa bence harika bir başlangıç olmuş.Çok teşekkür ederim, saygılarımla.
Okumaktan keyif aldım Berrin Hocam. Kaleminize sağlık.Sevgiyle kalın
Çok teşekkür ederim.
Nazik yorumunuz için çok teşekkür ederim. Şu sıralar kendi alanımla ilgili bilimsel içerikli kitaplara yöneldiğim için tıp dışı alanda yazamıyorum. Yorumunuz beni yüreklendirdi. En kısa zamanda tekrar başlayacağım.
Prof. Dr. Berrin Işık