Seyahat edin sıhhat bulun.”
***
Biz akademisyenler yurt içi ve yurt dışı seyahatleri sık yaparız. Bunların büyük çoğunluğu Avrupa ve Amerika’ya olurken bazen de Orta Doğu ve Uzak Doğu’ya gideriz. Ben, iki dönem Başkan yardımcılığı görevini yürüttüğüm Asya Biyoetik Derneği (ABD)’nin toplantıları vesilesiyle pek çok Uzak Doğu, Orta Doğu ve Batı Asya ülkesine gitme şansı elde ettim. Bunlardan sonuncusu İran’dı. Toplantıda 50’den fazla ülkeden 200’ü aşan katılımcı vardı.
Daha önce Íran’a bir başka toplantı vesilesiyle gitmiştim. Bir ülkeye ikinci kez gitmek birincisine göre bazı değerlendirmeleri daha iyi yapmanıza imkan sağlıyor. Íran, ilk bakışta gelişmemiş bir ülke izlenimi veriyor. Eski binalar, eski arabalar, özensiz giyimli insanlar, bakımsız yollar. Demek ki petrol üretmek veya nükleer silah sahibi olmak ülkeyi muasır medeniyetler seviyesine çıkartmaya yetmiyor. Ülke ilk bakışta Türkiye’den en az 20 yıl geride görünüyor. 1On yıl savaşmış, bir devrim yaşamış ve yıllardır başta Amerika olmak üzere pek çok Batı ülkesi tarafından ambargo uygulanmış bir ülke için normal olsa da ülke insanı için kötü bir durum.
Íran’ın en belirgin özelliği bütün kadınların başını örtmek zorunda olması. Tabii ona örtme denirse. Saçın yarısı açıkta, yüzlerde yoğun bir makyaj, vücudu saran kıyafetler kadınları alabildiğine bir “seksapel” objesi haline getiriyor. Bu yalnız yurt dışından gelen kadınlara değil, İranlı kadınların önemli bir kısmına da tam bir eziyet. Zorla güzellik olmuyor. Kadın demişken Íran kadınına ilişkin bir kaç gözlemimi aktarmalıyım. Orta yaş Íran erkeklerinin %80’i oldukça özensiz ve bakımsız bir kıyafet ve görünüm içindeyken, aynı yaş grubundaki kadınların tamama yakını -çarşaflı, kapalı veya zoraki kapalı olsun- son derece temiz, şık ve bakımlılar. Kadınlar sosyal, siyasal ve bilimsel arenada son derece aktifler. Ve bana en ilginç gelen nokta orta yaş (20-40) Íran kadınlarının %70’i burun estetiği yaptırmış. Orada yaşayan Türkler bana bu rakamın %80 olduğunu söylediler ama ben biraz tedbir payı ile size aktarıyorum. Ülkede kadın-erkek tokalaşması kesinlikle yasak, otobüslerde kadınlar arka kapıdan binip arka kısımda oturuyor. Hallerinden memnun olduklarını söylemek zor.
Bu toplantı vesilesiyle bana çok ilginç gelen ve tahmin ediyorum okuyucuların da ilginç bulacağı bir şey öğrendim; Íran’da taşıyıcı annelik yasal. Yani İranlı Şii din adamları diğer bütün Müslüman alimlerden farklı olarak taşıyıcı anneliğe ve yumurta bağışlanmasına fetva vermişler. Sperm bağışı hâlâ yasak.
Geçen defa olduğu gibi Ísfahan ve Şiraz gibi turistik şehirlerine gidemedim. Ama okuyuculara şunu söylemek isterim ki, Íranlılar öcü değil. Devlet ve resmi ideoloji Türkiye’den haz etmese de, Íran halkı -ki zaten neredeyse yarıya yakını Azeri Türk- Türkleri çok seviyor ve hayranlık duyuyor. Türkiye’nin tekstili, gıda maddeleri ve sanayi ürünleri ile burada büyük bir hayranlıkla izlendiğini görmek çok kolay. Ínternet yavaş çalışıyor ama serbest. Çanak anten yasak diyorlar ama çatılar çanak anten dolu. Bunu devlet de biliyor, ama göz yumuyor.
Kısacası, kadınların başlarını, yarım yamalak da olsa örtmek ile ilgili bir takıntıları yoksa Íran gidilip görülesi bir yer. Dünya vatandaşları öyle yapıyor. Otel ve gittiğimiz bütün turistik alanlar yabancılar ile doluydu. Zavallı Avrupalı ve Amerikalı kadınların başı örtüleri ile bir miktar dertte idi ama bizim kadınlarımız çok zorluk çekmeyecektir, zira büyük bir çoğunluğu Müslüman ve kandilde, mevlütte ve cenaze de bile olsa başörtüsü takmaya yabancı değiller.
Bir haftalık Íran seyahati bana bunları çağrıştırdı ve sizlerle paylaşmak istedim. Çok yaşayan değil, çok gezen bilirmiş. Ön yargıların kurbanı olmadan gidilebilecek her yere gitmek lazım. Íran’a, Pakistan’a, Endonezya’ya bile. Hatta, Urfa’ya, Diyarbakır’a, Hakkari’ye bile…