(tababet san’atının icrası ile geçen 33 yıl/anı 20)
Böyle yazmıştı Van Tıp’da birlikte mesai yaptığımız ve daha sonra ayrılıp başka bir üniversiteye geçmiş bir meslektaşımız “Şimdi Van’da Olmak Vardı” adlı şiirinde.
Şüreka kelimesi sözlükte; şerikler, ortaklar, iştirak edenler; yandaş, taraftar, destekçi anlamlarına gelip meşhur şirk, şirket sözcüğü ile de ilişkilidir. Arkadaşımızın beni “yalnız gezen, şürekâsı olmayan” biri olarak nitelemesi muhtemelen bir cemaat, tarikat, vakıf veya derneğe mensubiyetimin olmaması ile alakalı olsa gerektir.
Van Tıp’a ilk başladığım zamanlarda, vaktim müsait olduğu ve kuruluş aşamasında ben de bir şeylerin ucundan tutmak istediğim için fakülte kütüphanesinin kurulum ve sorumluluğunu almıştım. Ayrıca bir de Van Tıp Dergisi editör yardımcılığını üstlenmiştim.
Üniversite kütüphanesi Zeve Yerleşkesi(Kampüsü)’nde olduğundan oradan gönderilen, fakülteye başkaca alınan ve ayrıca kendim dahil fakülte öğretim üyelerinin bağışladığı kitap ve dergilerle, öğretim üyeleri binasının son katında ve öğretim üyeleri dinlenme odasının tam aksi istikametinde yer alan salonda kütüphaneyi kurmuştuk. Duvar diplerindeki kütüphane rafları yanında ayrıca salonun orta alanına masa ve sandalyeler koymak suretiyle hem kütüphaneden istifade etmek hem de sessiz bir ortamda ders dahil çalışmak isteyenlere uygun bir ortam hazırlamıştık.
Bir gün son kattaki odamdan çıkıp kütüphaneye girdiğimde bütün masa ve sandalyelerin yerinde olmadığını gördüm. Kütüphanede sekreterlik görevini yapan kıza sordum; “Ne oldu bunlara”.
Dedi ki; “Hocam, müdür (hastane) bey, dışarıda bir yerde kullanılmak üzere aldırttı”.
Hemen müdür beyin yanına gidip konuyu sorup öğrendim. “Hocam, çarşıda falan vakıfta bir toplantıda kullanılmak üzere günübirlik geçici olarak aldık. İşi bitince hepsini getirip yerleştireceğiz.”
Dedim ki; “Müdür Bey, ne kadar iyi niyetli olursa olsun, bir resmi kurumun malzemesi, imkânları bir vakıf, dernek veya başka bir sivil toplum kuruluşunun faaliyetlerine tahsis edilemez, kullanılamaz. Olan olmuş, bu seferlik yapacak bir şey yok, fakat tekrarı halinde gerekli yerlere durumu rapor ederim, bilesiniz”. Özür diledi ve bir daha da olmadı.
Bir gün hastane müdür yardımcılarından biri yanıma geldi ve dedi ki; “Hocam, sizin bir hemşireniz, hukuk Fakültesi’nde öğrenci imiş ve yasa dışı bir örgüte üye olduğuna dair istihbarat var. Yıllık izindeymiş ve izin kağıdını siz imzalamışsınız.” “Evet” dedim. “O hemşire sınavlara gireceğini söyleyip benden izin talep etti, ben de verdim. Bahsettiğiniz konuda da bugüne kadar bir duyumum ya da gözlemim olmadı”. “Hocam, izin verirseniz, izin kağıdını gıyabında iptal etmek ve izinsiz işe gelmediği gerekçesi ile görevinden uzaklaştırmak istiyoruz”. O zamanlarda da Van kırsalında silahlı çatışmalar vardı ve 28 Şubat süreci de bütün hızıyla sürmekte idi. Dedim ki; “Resmi mevzuat haricinde, bugüne kadar klinikte işini yapıp mesai arkadaşlarıyla uyum içinde çalışan ve bana mazeretini belirtip yasal olan iznini alan bir hemşireye ben asla böyle bir şey yapmam, yapılmasına da izin vermem. Bana güvenen bir kişinin güvenini asla boşa çıkarmam. Yoksa ne farkımız kalır bizim şikâyet ettiğimiz başkalarından”. “Peki hocam, öyle olsun” dedi ve bir daha da böyle bir konu açılmadı.
Bir başka gün de fakülte sekreteri arayıp bir konu hakkında görüşmek için birileri ile gelmek istediğini söyledi. “Buyurun” deyince geldi ve adli bir rapor ile ilgili bir konuyu açtı. “Bu konuda yapabileceğimiz bir şey olabilir mi?” deyince “Bu konuda yasal prosedür ne ise odur. Ötesi mümkün değildir” dedim. Teşekkür ettiler ve selamlayıp ayrıldılar.
İnancımıza (dünya görüşümüze) göre, “hatadan beri, noksan ve eksiklikten münezzeh (uzak)” yalnız Allah olup her sözü ve işinde mükemmel olan O’dur. O’nu razı etmeyi, hoşnutluğunu kazanmayı hayatının hedefi yapan, O’na yaraşır ve yakışır kulluk yapmaya çalışan biri olarak elbette farkında olayım olmayayım birçok kusurum, hatam, günahım olmuştur, eksiklerim de vardır. Fakat bildiğim ve gücüm yettiğince “emir olunduğum gibi dosdoğru olma”ya çalıştım, çalışıyorum.
Fakültede öğrencilik yıllarımda bu inanç, ilke ve prensiplerden ödün vermemeye çalıştım. Fakültede mevcut olan vakıf, dernek, tarikat ve cemaatlerden de tanıdığım arkadaşlarım, dostlarım vardı ama ben herhangi birine üye değildim, mensubu da olmadım.
Bu yüzden midir bilmem, Van Tıplı yıllarımda başhekim yardımcılığı ve tabip odası başkanlığı için talip olduğumda ya doğrudan ‘uygun görülmedin’ denildi ya da pasif bir görev verilerek durumu idare yoluna gidildi. O yüzden midir bilmem, Van Tıp Dergisi editör değişimi söz konusu olduğunda, onca zaman editör yardımcısı olmama rağmen, eski editör beni değil de kendi tarikatına mensup birini tercih edip önerdi, emek ve özverimi dikkate bile almadı. O yüzden midir bilmem, cemaat mensubu bir dergi yayın kurulu üyesi, benim haberim ve iznim olmadan bir asistanımı sırf o cemaatin bir mensubu diye bir yayınına dahil etmeye kalktı. Ben itiraz edince de kızıp küsüp yayın kurulu üyeliğinden ayrıldı. Bir tarikat, cemaat, vakıf ya da derneğe mensubiyet o zaman da, ehliyet ve liyakatten daha önemli ve öncelikli idi. Hatta bu mensubiyet bazen o kadar ifrata varırdı ki, mensubiyeti olmayanlar diğeri, öteki, başkası olarak dahi görülür idi. Bu tehlikeye yıllar önce (Ekim-Kasım 2010) bir meslektaşımız dikkat çekmek istemiş, takdir edilmek ve ilgili sorun ile ilgili bir şeyler yapılmak şöyle dursun, bu kesimlerce ya sessizlikle karşılanmış ya da tepki ve tekdir toplamıştı. (1,2,3) Geçen zaman içinde haklı olduğu ortaya çıkmasına rağmen, yıllar içinde haksızlığa uğrayıp bir nevi yalnızlaştırılmasının önüne geçememişti.
Aslına bakılırsa o arkadaşımızın yanıldığı nokta “düşünebilen, kendine özgü düşünceler üretebilen, düşünmesini bilen”, “bir topluluk içinde bile olsa fert olarak kalabilen” ve kanaatlerini her ortamda ve herkese karşı ifade edip dile getiren insanların sayıca az olmalarına karşın yalnız olmadıkları gerçeğidir. (4) Tarihin her döneminde ve her toplulukta var olan bu insanlar, “akıllarına ve iradelerine ipotek koydurmadan; şiddete, baskıya yönelmedikçe fikirlerini serdetme noktasında bir nevi zenginlik demek olan farklılıklara, saygı ve hoşgörü gösterip dayanışma da sergilemekten çekinmezler. (5)
“Yalnızlık Allah’a mahsustur” derler. Yalnızlık zaman zaman kalabalıklardan, karmaşadan bunaldığımız vakit hoşumuza gider amma sürgit yalnız olmak ve kalmak arzu edilen bir şey olmasa gerektir.
Fakat şiirde belirtildiği gibi çoğunluktan farklı düşünebilen; düşündüklerini çekinmeden, korkmadan, hesap kitap yapmadan ifade edebilen; ona göre hareket etmeye çalışan; ilke ve prensip sahibi kişilerden biri olduğum halde, yeri geldiğinde inancıma aykırı hareket edip haksızlığa prim vermektense yalnız gezmeyi; şürekâm olmasına tercih ederim. İnandığı doğruları söyleme ve yaşama azim, sebat ve kararlığında olmayanlar, lüzumu halinde yalnız kalmayı göze alamazlar. Bir diğer ifade ile, yalnız gezmeyi göze alamayanlar, kendilerine dahil olacak şürekâ bulurlar.
Yalnızlık dedim de, hatırıma iki güzel şarkı geliverdi.
“Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar/Yeryüzünde sizin kadar yalnızım / … Bir haykırsam belki duyulur sesim / Ben yalnızım ben yalnızım yalnızım/…”
“Yıllar önce/Yaşayacağım hayatı hayal ettim/…Yıllar geçtikçe gördüm ki hayat göründüğü gibi değilmiş/Yıllar geçtikçe hayallerime geri döndüm/…Ama hayallerim mutsuzlaştı /Ve şimdi yaşlandığımı hissediyorum / Kalbim soğudu ve hikâyeler hayatımı anlattı/Yalnız… yalnız… ben yalnız, yalnız bir adamım”**
*Gökyüzünde Yalnız Gezen Yıldızlar; Besteciler: Hikmet Munir Ebcioglu & Teoman Alpay; İcra: Zeki Müren, Albüm: “Anılarım”
*Lonely Man (Yalnız Adam); Beste ve İcra: Barış Manço
KAYNAKLAR
- Prof. Dr. Şaban Şimşek; Bütün Eserleri: 1. Kırmızı Çizgi YÖK, 2006 (Nobel Akademik Yay); 2. Doktorum Altın Kafeste, 2010 (Alfa Yay); 3. Vakit’li Yazılar, 2011 (Bu kitap ve bundan sonrakiler – Barış Kitap Basım Yayın); 4. Ak Parti’nin “Ölçü” İle İmtihanı, 2013; 5. Kart Kurt Kürt!?.., 2014; 6. Mankurtlaşan Türkiye, 2015; 7. 15 Temmuz’un Adı: Ensest Darbe, 2017; 8. Doktor Ne Yaşar Ne Yaşamaz, 2017; 9. Külliye 53, 2018; 10. Kur’an’ı Kur’an’la Anlamak 1, 2020
- https://sendika.org/2010/11/allah-bu-memleketi-cemaatcilikten-korusun-4-ve-sonuc-saban-simsek-yeni-akit-47919/
- http://www.gazetevatan.com/devlette-buyuk-cemaat-savasi–339314-gundem/
- http://arifkaya06.blogspot.com/2020/12/ic-muhalefet-tartsmas-muslumanlar.html
- https://www.akademikakil.com/ikisi-tip-ilahiyat-bir-arada-olur-mu/irfanyalcinkaya/
2 yorum
Bu anının ve bu sitede yayınlanmış diğer anıların gözden geçirilmiş son hallerinin ve ayrıca yayınlanmamış birçok anının yer aldığı ve bir yılı aşkın süredir üzerinde çalıştığım kitabım “BENİM YOLUM / Tababet San’atının İcrası İle Geçen 33 Yıl”, 08.12.2021 tarihinde okuyucu ile buluştu. Kitap 378 sayfa olup Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık (KDY) yoluyla yayınlandı ve kitapyurdu sitesinde satışa sunuldu. Kitabı incelemek ve edinmek isteyenler için internet adresi; https://www.kitapyurdu.com/kitap/benim-yolum/602498.html
“BENİM YOLUM – Tababet San’atının İcrası İle Geçen 35 Yıl” KİTABIMIN “GÖZDEN GEÇİRİLMİŞ VE İLAVELİ 2. BASKI”SI ÇIKTI.
İKİNCİ BASKIYA ÖN SÖZ’Ü OKUMAK İÇİN;
https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2023/09/benim-yolum-tababet-sanatnn-icras-ile.html