Değerli meslektaşlarım, 20-24 Ekim 2002 tarihlerinde Kore’nin başkenti Seul’de gerçekleştirilen Uluslararası Jinekolojik Onkoloji Derneği’nin gerçekleştirdiği 9. Dünya Kongresi’ne katıldım. Gördüklerim beni oldukça etkiledi. Bu nedenle sizlerle paylaşmak istedim. Kore ile ilgili bilgileri pek çok kez okumuştum. Ancak insanın kendi gözleriyle görmesi bir başka.
Arkadaşlar, Kore gerçek anlamda işi bitirmiş durumda. Kişi başına düşen mili gelir 12.000 dolara yükselmiş. Seul on milyon nüfusuyla, sekiz hatlı metrosuyla geniş bulvarlarıyla tertemiz bir dünya kenti. Dünyanın sekizinci büyük metrosunun en uzun hattında, başından sonuna yolculuk bir buçuk saat kadar sürüyor. Duraklar bir değil, iki değil, üç rakamlı sayılarla numaralanmış.
Yollarda trafik polisine, kırmızı ışıkta geçene rastlamadım. Kurallara harfiyen uyuluyor. Tek tük Mercedes ve BMW dışında yabancı araba yok. Hele Japon arabası hiç yok. Zira onlardan hem nefret ediyorlar, hem de onlar gibi olmaya çalışıyorlar. Dağ taş, otomobilinden, otobüs ve kamyona kadar kendi ürettikleri arabalarla dolu. Erkenden kalkıp işlerine gidiyorlar. Sabahları saat altıdan itibaren trafik vızır vızır işliyor.
Hava alanı şehirden bir saat uzaklıkta bir ada üzerine inşa edilmiş. Adayı ana karaya dört buçuk kilometrelik bir köprüyle bağlayıvermişler. Şehir girişinde, bizdeki gibi çirkin gecekondulaşma yok.
Kongre merkezi biri otuz altı katlı, diğeri otuz katlı iki otelin arasında devasa bir bina. Katılım bin beş yüz civarında. Türkiye’den epey poster hazırlanmış. Bunlardan üçü sözel olarak sunuldu. Bunu dışında, ülkemizden oturum başkanı ve konuşmacıya rastlamadım. Toplantılarda uslu uslu oturuldu. Tartışmaya giren, yorum yapanımız pek olmadı. Ama alışverişte üzerimize yoktu. Ivır kıvır dan, markaya kadar, ne bulunduysa alındı.
Koreliler, giyim kuşamlarından, davranışlarına kadar saygılı ve mazbut insanlar. TV’lerde televole gibi cıvık programları yok. Futbolcuların, şarkıcı ve mankenlerin absürd davranışları ballandırılarak anlatılmıyor. Seksi ve frapanlığı ön plana çıkarmıyorlar. Din istismarı, hırsızlık, kapkaççılık yok gibi. Marka giymiyorlar. Onları bizim gibilere satıyorlar. Bizdekilerin on mislisi büyük kitapçılara rastladım. Her yerde, hatta kitapçıda bile okuyorlar. Çalışıyorlar, üretiyorlar, ürettiklerini hem içeride hem de dışarıda pazarlayabiliyorlar. Bu nedenle de ön plana çıkıyorlar.
Eriştikleri olağanüstü gelişme sayesinde, olimpiyat ve futbolda dünya kupasını gerçekleştirdiler. Bizde ise henüz hayali ve birde olimpiyat milli komitesi var. Maazallah bize bir olimpiyat verseler, tek hatlı mini minnacık metrosu olan İstanbul trafiğinin ne hale geleceğini düşünmek bile zor.
Henüz Japonya’yı görmedim. Kore böyleyse, kim bilir Japonya nasıldır?’ diye düşünüyorum. Kore, vatandaşlarının bizden, sizden diye kategorize edilmediği, çalışanın ve üretenin ön planda tutulduğu, gerçek vatanseverlik ve milliyetçiliğin, giyiminden, kullandığı arabasına kadar milli olmaktan ve üretmekten geçtiğine inanmış insanların ülkesi. Darısı bizim başımıza.