İstislâh (maslahat-ı mürsele); faydalı olanı elde etmek, zararlı olanı gidermek manasına gelip, klasik ifadeyle “celbi menfaat, defi mazarat” tabiri ile ifade edilmektedir. Maslahat, (kamu yararı için en iyi çözümü aramak) hukuk kuralları ile sosyal olgular arasında dengenin kurulmasına, nassların ilke ve amaçları ile kamu yararının birlikte gözetilmesine ve bu uyum içerisinde çözümler üretilmesine imkân vermekte olduğundan fıkıh usulünde fevkalade öneme sahiptir.
Ancak, nasslarda tüm olayların hükmü özel olarak belirlenmiş olmadığı için karşılaşılan yeni olayların imkân varsa kıyas yoluyla, kıyasın mümkün olmadığı durumlarda nasslardan çıkan genel ilkelere göre hükme bağlanmasına ihtiyaç vardır. Hüküm koymaktan maksat ise insanlara fayda sağlamak, onları zarardan korumaktır.
Hiç şüphesiz zamanın değişmesiyle yeni yeni maslahatlar ortaya çıkar ve bu maslahat çevreden çevreye, bireyden bireye, toplumdan topluma ve devletten devlete de farklılıklar gösterir. Yenilenen ihtiyaçlar dikkate alınmaz, bunlara uygun olan çözümler getirilmez ve şer’i delilin muteber saydığı maslahat karşısında hiç bir hüküm konulmazsa insanların pek çok hakları kayba uğrar, onlara darlık ve sıkıntı verilmiş olur.
Aynı zamanda bu durum, İslâm hukukunun dinamizminin kaybolmasına, hayattaki yeni gelişmelere ayak uyduramamasına yol açar. Bu ise dini hükümlerde ortak gaye olan insanlara faydalı olanı gerçekleştirme, zararlı olanı giderme hedefi ile bağdaşmaz. Diğer taraftan herkesçe kabul edilen İslâm hukukunun bütün zaman ve mekânların ihtiyaçlarını karşılayabilecek, gelişmeye elverişli bir hukuk sistemi olma özelliğine de ters düşer.
Maslahatta hüküm, doğrudan doğruya maslahat düşüncesine dayandırılmış olup bu metot İmam Mâlik tarafından sıkça kullanılan rey ve içtihat yöntemidir. Bu bağlamda “İmam Mâlik’in fıkhın onda dokuzu istih- sandır” derken maslahatı kastetmiştir. Nitekim daha sonra Şâtibî, felsefesinde (dinin esas amaçlarını) inanç, hayat, düşünce, nesil ve malın korunması şeklinde formüle ederek problemlerin çözümünde maslahat metodunu esas almıştır.
Şâtıbî’nin ortaya koyduğu bu genel maslahat teorisinden etkilenen bir kısım fakihler, daha da ileri giderek, şeriatın amaçlarını zaruriyyât, haciyyât ve tahsiniyyât kategorilerine ayırmışlardır. Bu bağlamda şayet şer’î bir hüküm/nass genel bir maslahatla çelişirse, genel maslahat tercih edilmelidir yargısına varmışlardır. Zira bu son düşünceye göre zaten nasslar, aslında bu maslahatları (din, can, akıl, nesil ve mal ) korumak için gelmiştir.
Hz. Ömer’den itibaren Kur’ân’ın toplanmasıyla başlayıp miras hukuku ile ilgili içtihatlarla, divanların teşekkülü, âkile prensibindeki değişiklikler, sevad arazisinin mülkiyetinin devlete bırakılması, müellefe-i kulübün paylarının ödenmemesi, kıtlık yılında hırsızlara haddin uygulanmaması, kayıp develerin korunmasıyla ilgili olarak Hz. Osman ve Hz Ali’nin değişik bir metot uygulamaları, bir lafızla üç talakın geçerli sayılması gibi hükümlerdeki değişmeler,
Şâri’nin maksadından ayrılmamak kaydıyla maslahat yöntemi işletilerek İslâm hukukunun her çağa içtihat yoluyla hitap edilebileceğini göstermiştir. İslâm hukukunda teşrî kılınan hükümlerle gerçekleştirilmek istenen belli maksatlar vardır. Hiçbir hüküm amaçsız olarak teşrî kılınmamıştır. Söz konusu hükümlerle, kulların dünya ve âhiret saâdetini yakalamaları en başta gelen amaçtır. Kendilerinde bulunan maslahat veya mefsedetten dolayı elde edilmesi ya da uzaklaşılması amaçlanan şeylere makâsıd denir. Vesâil ise; makâsıddan olan şeylerin gerçekleştirilmesi kendilerine bağlı olan şeylere denir. Başka bir ifadeyle vesâil, makâsıda ulaştıran yollardır.
Makâsıd değişmez, sabit bir görünüm arz ederken, vesâil esnek bir yapıya sahip bulunmaktadır. Bu durumda değişmenin sahasını “vesâil” türünden ahkâm teşkil edecektir. Maslahat yöntemi, İslâm hukukunun dinamizmine katkı sağlayan önemli içtihat metotlardan biri olarak güncelliğini korumuş ve hala da önemli bir dinamizm ilkesidir.
Ahiret saadeti vadeden İslam’ın ilke ve amaçlarının gözetilmesidir. Zira hüküm koymadan maksat, insanlara fayda sağlamak ve onlardan zararı def etmektir. Bütün semavi dinlerin tek amacı (din, can, akıl, nesil ve mal gibi) bu beş temel maslahatı korumaktır. Saygılarımla.