Sezaryenle doğum endikasyonu tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de giderek artan bir grafik gösteriyor. Bunun pek çok sebebi var: Operasyon tekniklerindeki iyileşmeler, anestezi yöntemlerinin gelişmesi ve anesteziye bağlı komplikasyonların asgari düzeye inmesi, sezaryenin bebek için güvenli, anne için ağrısız bir süreç olması ve biz hekimlerin de hem doğumda olası komplikasyonlardan korunmak hem de belki günü ve saati belli olmayan bir doğum süreci yerine ayı, günü hatta saati çok önceden kararlaştırılmış bir operatif doğum tercihi söz konusu.
Geçtiğimiz günlerde bir gazetemizden, özel bir gün dolayısıyla elektif sezaryenler hakkındaki fikirlerimi sordular. Anneler günü, sevgililer günü, 8.8.2008 gibi özel tarihler hastalar tarafından giderek artan ölçülerde doğum tarihi olarak belirlenmek isteniyor. Hatta bazen o tarihlerde ameliyathanelerde yer bulmak bile sorun oluyor. Peki bizlerin hekim olarak bu tip istekler karşısındaki tutumumuz ne olmalıdır?
Her şeyden önce asli görevimizin anne ve bebeğin doğum sürecini sağlıklı ve komplikasyonsuz bir şekilde tamamlaması olduğunu biliyoruz. Elbette ki eğer plasenta praevia, baş-pelvis uygunsuzluğu, yan duruş, çok iri yada çok küçük bebek gibi mutlak kontrendikasyonlar yoksa normal doğum ilk tercih olmalıdır. Ancak ülkemizde giderek artan oranlarda sezaryenle doğum tercih edilmektedir. Sağlık Bakanlığı istatistiklerine göre yılda 1,5 milyon doğumun gerçekleştiği ülkemizde sezaryenle doğum oranı yüzde 40 civarındadır. Hatta bazı hastanelerimizde %70’tir. Bu oran ülkemizde son 3 yılda tam 2 kat artmıştır. Halen Amerika Birleşik Devletleri’nde sezaryen oranı yüzde 25 civarındadır.
Sezaryen oranları giderek yükselirken, bir de doğumu belli özel günlere denk getirme çabasına girmek, hatta doğacak bebeğin burcuna göre doğum gün ve saatini ayarlamak ne kadar doğru bir davranış olacaktır? Elbette ki elektif sezaryen kararı verilmiş bir gebenin doğumu, 2-3 günlük bir oynamayla dilenen bir tarihe çekilebilir. Ancak bebekte intrauterin gelişme geriliği gibi erken doğumu gerektirecek patolojik bir durum yoksa, doğumun bu gibi isteğe bağlı nedenlerle 2 haftadan daha önceki bir tarihe çekilmesi, yeni doğanda çok ciddi bazı sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu durumda ısrarla doğumunu o tarihte arzulayan hasta ve yakınları da hekimini suçlayacak ve “Konunun uzmanı sizsiniz, bizi bu talebimiz karşısında uyarmalı ve tehlikenin boyutlarını bize tam olarak anlatmalıydınız” diyeceklerdir.
İşte bütün bu nedenler dikkate alındığında, özel günlerde yapılacak elektif doğumlar çok dikkatle planlanmalı, her hasta ayrı ayrı bireysel bazda değerlendirilmeli ve olabildiğince beklenen doğum tarihinden 2 haftadan daha erken operatif doğuma izin verilmemelidir.