İngiliz emprist filozofların başlattığı Aydınlanma döneminden sonra dinin itibar kaybettiği ve adına konuştuğumuz “iman” kavramının dahi çarpıtılıp içinin boşaltıldığı ve ucuzlatıldığı genel bir kanı olarak iddia edilmektedir. Özellikle Fransız aydınlanmacı filozofların hedef tahtasına koyduğu din adamlarının halkın dini inançlarını bir meta olarak kullandıkları bilinmektedir. Dinlerin özünde olmayan uygulamalar nedeniyle dinin sürekli itibar kaybettiğinin farkında olan Alman filozof Hegel, bu durumu kendisine dert edinerek din felsefesine ihtiyaç olduğunu belirtir. Lutheryan Protestan filozofu Hegel’e göre, aydınlanma döneminden sonra modern bilimler ortaya çıkmış ve bilimler dine alternatif olarak sunulmuşlardır. Hegel’in de vurguladığı gibi bu dönemden sonra “Tanrılar emekliye ayrıldı” veya “Tanrılar öldü” aforizmaları Batı Avrupa ülkelerinde yankılanmıştır. Entelijiyansa başta olmak üzere Batı toplumlularının önemli bir kesimi, dinin başlangıçta fizik olduğunu, başka bir ifadeyle kötü bir bilimden doğduğunu, insanların çözüm bulamadıkları meseleleri metafizik olarak nitelendirdiklerini bunların zamanla dine dönüştüklerini iddia ettiler. Onların düşüncesine göre, bilim ilerledikçe Tanrılar emekliye ayrılacaktı. Böyle bir ortamda din- bilim çatışmasının bilinciyle hareket eden Hegel, bu çatışmayı gidermek ve dine tekrar itibar kazandırmak için din felsefesine ihtiyaç olduğunu belirtti. Bilim insanları ve aydınlanmacı filozofların başlattığı bu çatışmada ruhban sınıfının üyeleri ağır yaralandı. Böylece geriye fayda sağlamayan Tanrıların kaldığı düşünüldü. İnsani faaliyetler arasında tez olarak nitelendirildiği dinin insanlık tarihi kadar eski olduğunu düşünen diyalektik düşüncenin mimarı Hegel’e göre, modern bilimler, dinin antitezi olarak ortaya çıkmışlardır. Bu ikisini sentez edecek olan tek disiplin ise din felsefesidir. Bu amaçla Berlin Üniversitesi’nde “din felsefesi” dersleri veren ve bunu kendisinin de belirttiği gibi tarihte ilk kez gerçekleştiren düşünür Hegel olmuştur.
Din ve bilim çatışmasını sona erdirmek ve bu ikisini barıştırıp aradaki uçurumu gidermek için din felsefesi kuran Hegel, Hıristiyanlık dinine tekrar itibar kazandırmak için Hristiyanlığın kutsal öğretilerini aklileştirmeye çalışmış ancak bunda istenilen ölçüde başarılı olamamıştır. Dinin itibar kaybetmesine neden olan diğer bir gelişme de kapitalizmin doğuşu ve yaygınlık kazanmasıdır. Avrupa’da eskiden beri çeşitli ülkelerde talep belirlenmeden üretim yapılsa da ilk kez İngiltere’de kapitalist sanayi merkezleri ortaya çıkmıştır. Bu nedenle İngiltere kapitalizmin beşiği olarak bilinir. İngiltere’de ilk kez sistemli bir biçimde birçok sanayi merkezinde önce mallar üretilmiş ve ihtiyaçlar ise sonra yaratılmıştır. Kapitalizmin asıl çıkış noktası da budur. Kapitalist sistemi diğer ekonomik sistemlerden ayıran unsur, arz cephesidir. Kapitalist sistemlerde önce mal üretilir ve üretilen her maç daha sonra reklamcılık ve pazarlama faaliyetleriyle ihtiyaç haline getirilir. Böylece insanlar, ihtiyaç olarak görmedikleri ürünlerin daha sonra ihtiyaç olduğu konusunda ikna edilirler. Üretim tarzının bu şekilde belirlenmesine neden olan faktör ise maksimum kar elde etme ihtirasıdır. Böylelikle kapitalizmin yaygınlaşmasıyla bir para- dünya ortaya çıkmış ve dolayısıyla para neredeyse her şeyin belirleyicisi olmuştur. Daha önceki tarih kesitinde (16.- 17. YY) bilim önemli rol oynarken kapitalist devrimle birlikte para başrol oynamaya başlamıştır. Buna bağlı olarak din de metalaşmıştır. Bu bağlamda düşünüldüğünde özellikle öğretim üyelerinin sanki birer Amentü gibi makalelerin özetinin başına yazdığı “bilimde meydana gelen baş döndürücü gelişmeler” söylemi günümüzde artık safsataya dönüşmüştür. -Hangi bilim, nerede gelişiyorsa bunu da ifade etmeleri gerekir- Ortalama her insanın da kabul ettiği gibi teknolojide hızlı gelişmeler görülse de Alman filozof Habermas’ın da dediği bilimler artık yavaş gelişme ve ilerleme kaydetmektedir. Ekonomi ve teknoloji alanlarında çok daha hızlı değişmeler ve gelişmeler yaşanmaktadır. Marx’ın bir alternatif olarak öne sürdüğü sosyalizm, kapitalizme hiçbir zaman alternatif olamadığından sistemin kendi içerisinde sürekli hızlı değişimler gerçekleşmekte ve gelişmeler yaşanmaktadır. Bu durumda kapitalist sistem, her küresel krizde kendini yenilediğinden dünya ölçeğinde baş rol oynamaya devam etmektedir. İçinde bulunduğumuz ortam ve yaşadığımız tarihi kesit, günümüzdeki savaşların ve çatışmalarının da ekonomi dolayısıyla para açısından ele alınmasını zorunlu kılmaktadır. Bu durumun aksine İsraillilerin Filistin’le yaptığı son savaşta sürekli dini söylemlerde bulunması ve dini argümanlara vurgu yapması dikkat çekmektedir.
İsrailli siyasetçilerin ve radikal dincilerin Filistinlilerle sürdürdükleri savaşta tarihi olay ve dini metinlere sıkça atıf yaptıkları görülse de İsrail’in hedefi, Akdeniz’deki yeraltı kaynaklarıdır. İsrail bu hedefe ulaşmak için saldırıyı Gazze’den başlatmıştır. Gazze’yi Filistin’in diğer topraklarından ayıran en önemli özelliği, Akdeniz’e kıyısının bulunmasıdır. Gazze açıklarında 2000 yılında İngiltere enerji merkezli Bristish Gas ve ortakları tarafından Gazze kentinin 36 km batısında gaz sahası keşfedilmiş ve bu bölgede 2 kuyu açılmıştı. Öte yandan 2022 yılında basın- yayın organlarında bölgede dev doğalgaz rezervinin bulunduğu ancak İsrail’in güvenlik gerekçelerini ileri sürerek Gazze şeridi açıklarında bulunan doğal gazın çıkarılmasını engellediği yönündeki haberler gündemdeydi. Belli ki İsrail, bu rezervi ülkesi için sakladığından çeşitli bahaneler üretmekteydi. Öyleyse savaşın asıl nedeni, dini gerekçeler değil, doğalgaz rezervidir. İsraillilerin tarih boyunca dinsel cemaatler halinde yaşaması ise millet olma bilinciyle hareket etmelerinden kaynaklanan bir olgudur. Çünkü Yahudilik, evrensel değil etnik bir dindir. Yahudilerin vatanına dönme ideali denilen Siyonizm de din kategorisinden çok millet kategorisine vurgu yapan bir ideolojidir. Günümüzdeki savaşta İsrailli politikacılar, dini yalnızca bir motivasyon unsuru olarak kullanıyorlar. Oysa dinler özü gereği her şeyden önce barışı savunurlar. Ancak iki taraf da din adına savaştıkları söylemlerinde bulunuyor. Bu çelişkinin şöyle izah edilebilir: İşin içinde İngiltere, ABD gibi emperyalist güçler varsa para için dini öğretileri öyle çarpıtırlar ki çelişki olduğu bile zor anlaşılır.