Geçen ay Texas Üniversitesi Tıp Fakültesi Minimal İnvaziv Cerrahi Ünitesinin düzenlediği bir “Dinner meeting”e davetli olarak Amerika Birleşik Devletleri’nin Houston şehrine gittim. Sizlere, ilk kez gittiğim bu sıradan şehrin nasıl sıra dışı bir tıp cenneti hâline dönüştüğünü anlatmak istiyorum.
Houston, dünyadaki en büyük petrol ve enerji şirketlerinin merkezlerinin bulunduğu, bunun dışında da hiçbir özelliği olmayan bir şehir iken, akıllı yönetimler, büyük vakıfların bağışları ve vizyonu çok büyük tıp mensuplarının yatırımları ile son 60 yılda dünyanın en büyük tıp merkezi hâline dönüşmüş. Bizler Houston’u 1990’lı yıllarda rahmetli Turgut Özal sayesinde tanıdık. O yıllarda meşhur Kalp Cerrahı Prof. Dr. De Bakey Özal’a koroner baypas operasyonu yapmış ve Türkiye’de de çok ünlü olmuştu. Bu tarihten itibaren varlıklı Türk hastalar akın akın çeşitli sağlık sorunları için Houston’a gitmeye başladılar. Özal ameliyattan sonra biraz toparlanıp şehri gezmeye çıkınca Houston’un simgesi olan dev alışveriş merkezi “Galleria”yı keşfetmiş, hatta benzerinin İstanbul Ataköy’de yapılmasına öncülük etmişti. Zaten Houston’da Galleria, müzeler, dev hastaneler ve meşhur Rodeo Stadyumu dışında gezilip görülecek pek bir yer de yok.
Özal Türkiye’ye döndükten sonra, Houston Methodist Hastanesi ile Malatya İnönü Üniversitesi arasında bir anlaşma imzalandı ve üniversiteye Doğu Anadolu Bölgesi’nin en büyük hastane kompleksi yapıldı, adına Turgut Özal Tıp Merkezi dendi. İnönü Üniversitesinden onlarca doktor, uzun süreli burslarla Houston’a gönderildi. Hâlen merkez aktif olarak çalışıyor, ancak Methodist’le işbirliği bildiğim kadarıyla tam anlamıyla gerçekleştirilemedi.
Dev hastane kompleksleri ve tıp merkezlerinin çoğu “Texas Medical Center” denen bölgede yer alıyor. Bunlar arasında gözüme çarpıp not alabildiklerim, Houston Methodist Hospital, University of Texas Medical Branch, Baylor St. Luke’s Medical Center, Texas Childern’s Hospital, MD Anderson Cancer Center, ME De Bakey Medical Center, Baylor College of Medicine, University of Houston, Texas Heart Institute ve Texas Women’s University ye ait devasa hastane binaları ve araştırma laboratuvarları oldu. Burası dünyanın en büyük tıp kompleksi. İçerisinde 54 tıbbi kuruluş ve hastane, sekiz araştırma enstitüsü, dört tıp fakültesi yer alıyor. Wikipedia’dan edindiğim bilgilere göre bu bölgedeki hastanelere yılda 7 milyondan fazla hasta geliyormuş.
Şehrin bu bölgesindeki bütün büyük otellerde çoğunlukla hastalar ve hasta yakınları kalıyor. Kahvaltıda gördüğünüz hemen herkesin ya bir tarafı sargılı ya da koltuk değnekli. Caddelerde de hastalar ve hastane kıyafeti ile dolaşan tıp mensupları dışında pek kimse yok.
Bu merkezler içerisinde belki de en bilineni olan ve dünyanın her köşesinden kanser hastalarının akın akın geldiği MD Anderson Kanser Merkezi, her hekimin çalışmayı hayal edeceği devasa bir merkez. Burada hastalar için her türlü kolaylık düşünülmüş. Ağır ve yıpratıcı kanser tedavileri merkezde çalışan onlarca gönüllünün de desteği ile hastalara ızdırap olmaktan çıkartılmış. Ziyaret ettiğim birçok bölüm sorumlusu hekimden bir Türk Doktor, kurduğu sistem ve başarıları ile beni gururlandırdı. Prof. Dr. Banu Arun Kılıç, MD Anderson Klinik Kanser Genetiği Departmanında çalışıyor ve Meme Medikal Onkoloji Departmanı Direktörü. Müthiş bir ekibi var ve özellikle BRCA genleri ile ilgili çok güzel çalışmalar yapıyorlar.
Ülkemizde de giderek gelişen Sağlık Turizmi ve bugün geldiğimiz yüksek tıbbi düzeye baktığımda, kendime neden olmasın, biz de belki ileride Texas Medical Center benzeri bir kompleks yapabiliriz, dedim.
Geriye dönüp baktığımda 20 saatlik Houston gezime bu kadar çok şeyi sığdırabildiğime çok mutlu oldum.