Çözülen bir sırrın, bir başka sır dolu kapı ile karşılandığı ve yoluna düşeni iptilasına mahkum ettiği sonsuz bir yolculuğun adıdır bilim. Yazan yazdı, oynamak bize düştü. Vücudumuzdaki tüm hücreler birbirleriyle haberleşir, tartışır, konuşur, alışverişte bulunur. Dillerini çözüp araya girerek sözümüzü dinletebilirsek, çaresiz dert kalmaz. AŞK, KUANTİK BİR HADİSEDİR! İslam aleminin günahı, İslam arkeologlarınındır! Johannes Huss (1370-1415), benden daha şanslıymış!
KUANTİK ÇAĞ! Kuantum devriminin kapılarını açtığı “Kuantik Çağ”da hayat, beslenme, eğitim, toplumsal ilişkiler ve iletişimden, seyahat ve yönetime kadar yeniden tanımlanıp planlanacak, bireysellik ve benlik algısı değişecek ve insanoğlunun algoritmik duygu matriksi “aritmetik bir çarpım tablosu” perspektifi gibi her türlü dış müdahale ve saldırıya açık olacak, konvansiyonel aile kavramı, düzeni ve hissiyatı ortadan kalkacak, Nietzsche’nin tabiriyle “übermensch” (üstinsan) benzeri biyo-robotik varlıklar “kuantik romantizm ve erotizm” yaşayabilecek, “kuantik edebiyat ve sanat“ doğacak, world brain web (wbw) veya global brain web (gbw) sayesinde, her türlü multidisipliner veri ve bilgiye malik ve hakim olmakla, “post-human” (Q kuşağı) dönemde insan formatında farklı “trans-human” dönüşümler sağlanabilecek, algoritmik deliryumun kapıları çalabilecek, kâinatta mevcut olan her şey ve başka boyutlardaki varlıklarla da iletişime geçilebilecek, “tayy-ı mekân, tayy-ı zaman” ve “temessül ve tecessüd” hayal olmaktan çakacak, “kuantik tıp”, yapay – yedek organlar, teşhis, tedavi ve cerrahi modalitelerde çığır açacak, nesnelerin interneti ile oluşan sibernetik dünyada ve siber evrende, siber duvarlar ve siber dünyalar inşa edilecek; aile, milliyet, millet, devlet, vatan ve din kavramlarının unutulduğu, tek dilli, tek dinli tek evren devleti ortaya çıkabilecektir. Beynin işletim sistemi olan zekâ; genler, aile, eğitim, çevre ve beslenme ile yakından ilgilidir. Kuantik çağda en büyük tehlike, algoritmik deliryumdur. Mademki kâinata katkı sağlamak gayesi ile “SU”dan yaratıldık (Enbiyâ 30), mademki hayat bağlantısallık matematiğidir, o halde “SU GİBİ” olmak gerek! Bilgiden ziyade, bilinenler arasında bağlantı kurarak yeni bilgiler üretebilmek, beyni beyin yapar. Aşk ve dua, birbiriyle alakalı kuantik tek bir hadisedir. Şeytan, kıskancından çatladı. Sen! Her şey olursun da, insan olamazsın! Müslüman oldukları iddiasında bulunanların, hovardaca israf ettikleri, kadrini ve kıymetini bilmedikleri yegane şey, Allah’ın hep üzerine yemin ettiği “zaman”dır! Keşke, kalbim beynimde olmasaydı… Her doğan, kendi kitabı ile doğar! Kuantum, Kur’an’da Ankebut Süresi 64. Ayette sırlanmış… Çözecek kafa? Müslümanlar(!), sadece bu ayetin sırrını çözebilseydi, kuantumun kâşifi olurdu! İtibarın, köleliğin kadardır. Okudukça anladım, anladıkça anlattım, anlattıkça okudum, okudukça inandım, inandıkça inandım, yazdıkça yazdım! İnsan küçüldükçe, kâinat genişliyor. Cisimlerin geçirgen olmayan bariyerden geçmesini, aynı anda birden fazla mekanda bulunmasını veya hayalet bağlantılar kurabilmesini anlayabilmek, fiziksel gerçekliğin temeli olan “kuantum mekaniği”ne vakıf olmakla mümkündür. Mantıkla matematik evlendi, yapay zekâ doğdu!
Nobel fizik ödülleri!
Aslında Nobel Fizik Ödülleri’ni Niels Bohr’a değil de, “Maddenin en küçük parçası olan, Cüz’ü Layetecezzad’da yoğun bir enerji vardır. Yunan bilginlerinin iddia ettiği gibi bunun parçalanamayacağı söylenemez. O da parçalanabilir. Parçalanınca da öylesine bir enerji meydana gelir ki, Bağdat’ın altını üstüne getirir. Bu, Allah’ın bir kudret nişanıdır.” sözü ile atomun parçalanabileceğini keşfeden(!) ilk âlim olan Câbir bin Hayyan’a (721–813) ve Peter Ware Higgs’e de değil, kimya ilminin babası, Türk bilim adamı, büyük dahi, “Madde, sonsuz denecek ölçüde parçalanabilir” diyen ve “maddenin tanecikli yapısı” başka bir deyimle “partikül teorisi”ni dünyada ilk olarak ifade eden İbrahim Nazzâm’a (760-845)? verilmesi gerekirdi.
Artık, 8 mikrometre çapındaki alyuvarlardan daha küçük mikrorobotlarla (3-7,8 mikrometre), kan dolaşımı otobanlarını kullanarak, teşhis ve tedavi gayesi ile vücudumuzun derinliklerine ulaşmak mümkündür.
Öyle başarılı ol ki hayatta, kindar rakiplerin dillendirmese de, adın zihinlerinde betonlaşsın, beyinlerini kemirsin, söküp atamasın, unutamasın ve gülmeye fırsat bulamasınlar.
Gerçek bilim insanları, bir anlamda mazohisttir de.
İtibar etmeyene, itibar edilmez! Kıymet bilmeyen, kıymetsizdir.
Ümeranın sofrasındaki ulemanın fetvası ile amel edilmez! Tok karınla ilim de olmaz.
Bir üniversitede verdiğim konferansta, “Üniversitelerimizde okuryazarlık oranı çok düşük” dedim. Kimse itiraz etmedi. Hala anlamaya çalışıyorlar.
Akıllılar tecrit edilmeli! Vatan sathı zaten tımarhane…
Sadece hareketlerimizden değil, düşüncelerimizden de mesulüz.
Gülmeden, ağlamadan, sızlanmadan, şikayet etmeden, kin tutmadan ve lanetlemeden, sabırla ANLAMAYA, ANLATMAYA ve ANLAŞILMAYA çalışmak… İşte İNSAN olmak!
Ne olacak için mani, ne olmayacak için çare var.
Gönüldeki fahişeliği, gözler ifşa eder.
Hırsızlık adet olduğunda, itibar hırsızadır.
Nasip, beyinde gizlidir.
Bitkiler, kuantum bilgisayar gibidir.
Zulmü payidar yapan, kaderci suskunluktur.
Gül biter, gülgun biter, gönül biter, gün biter, ömür biter de, bir türlü yakanı bırakmaz zaman.
Hiçbir aşık, sevgilinin saçının bir telinin incinmesine rıza gösteremez!
Ölüm; fiziki olarak, atom ve atomaltı parçacıkların bir başka forma girmesi, biyolojik olarak ise DNA ve proteinlerin değişikliğe uğraması ve neticede “ruh”un beden üzerindeki hakimiyetinin sona ermesi şeklindeki bir algı farklılaşmasıdır.
Kök hücre mühendisleri!
Sperm ve yumurta olmadan, erken gelişim dönemini taklit edebilen “yapay embriyolar” üzerinde yapılan laboratuvar araştırmaları göstermiştir ki, insanlarda döllenmeden hemen sonra meydana gelen, hayatı başlatmakla görevlendirilmiş ”kök hücre topluluğu” embriyo beyin, ellerindeki “Genetik Talimatlar Kitabı” (İsrâ 14) çerçevesinde organize olmakta, hücrelerin her biri bir “kök hücre mühendisi” olarak görev yapmakta ve gelişen canlıyı ve insanı inşa etmektedir.
İNSANLAR YEDEK ORGANLARI İLE YAŞLANACAK!
Bilim nereye koşuyor?
Artık, bütün vücudun hücre seviyesinde algoritmik şeffaf mimari haritaları çıkartılıp, yapay zekâ ve 3D yazıcılar kullanılarak, tüm organların kişiye özel sıfır kilometre yedekleri üretilebilecek, gerektiğinde ve istenildiğinde değiştirilmek üzere, özel buzdolaplarında veya yedek organ bankalarında muhafaza edilebilecek, organ tahribatı, kanser ve kronik hastalıkların kökten tedavisi, sürekli ilaç kullanımından ziyade akıllı ilaçların devreye girmesi ile hayatın uzaması mümkün olabilecektir.
Halen aynı şeffaflaştırma yöntemiyle, İnsan Beyni Haritalanması Projesi (HBMP) de son sürat devam etmektedir.
Tarihte gelmiş geçmiş tüm dinleri inceledim. Özellikle Ortadoğu coğrafyasındaki milletlerin yaşantılarının, bu inanç sistemlerinin hiçbiri ile tam olarak alakalı olmadığını gördüm. Başka bir din olsa gerek…
Bu insanların ipini gevşetmeye gelmez!
Dindarını da, dinsizini de “yobaz” yapar bu kafa.
Ufku, bilinçaltının esiri olanın mefküresi kısır olur.
Hayatı yaşanır kılan kaostur.
Kaossuz hayat monotondur.
Başkasının kaideleri ile yaşarsan, sonunda sen de başkalaşırsın.
Beynim, satılık değil meccânidir.
Bu kadar istikrarsızlık ancak istikrar ile mümkündür.
Bu kadar nefret ancak basiretsiz cehaletle mümkündür.
Keşke “hayvan sevgisi” kadar, “insan sevgisi” de olsa…
Fikirlerinin farklılaştığı oranda zeki, mukayesesi oranında akıllısın.
Domuz, kiminin midesinde, kiminin beyninde… Yalnızlığın da nimet olduğunu, nankör hainleri sırtından atınca anlarsın! Törenle karşılandığım yere, kimlik göstererek girmem! Ne kemalist kalmış, ne de anti-kemalist! Hepsi bir…
“İslam alemi!” diye adlandırılan coğrafyanın dini, istisnalar hariç, asla “İslam” değil; sahtekarlık, şeytanlık, garabetlik, yobazlık, ucubelik, sefillik, cahillik, tembellik, kölelik ve rezilliktir!
Tarihinden utandırılan ve tiksindirilen neslin istikrarı, istikbali ve istiklali olmaz! Kendim haricinde, her şeye hakimim. İki boyutlu gölge olan bozon maddenin, bayt ve kübit matematiğin, gen de mazi ve biyolojik bilginin yapıtaşıdır. İnsan genomunun sırları çözüldükçe ve gen mühendisliğindeki maharet tekamül ettikçe, beyinlerdeki “insan” kavramı da değişecektir.
Ne kadar cahil, o kadar yakın ve yetkili,
Ne kadar aciz, o kadar şanslı ve kudretli,
Ne kadar hırsız, o kadar zengin ve şerefli,
Ne kadar zavallı, o kadar mahir ve muteber,
Ne kadar bilgili, o kadar uzak ve yalnız OLMAMALI!
Denize düşen de, darda kalan da, bilime sarılmalı! Başarının ayak izleri, başarısızlıklarla doludur. Aramakla bulamasan da, bulmak için aşkla, inatla ve ısrarla aramak gerek. Beyin, Allah’ın sıfatlarının “BİLGİ-ENERJİ” olarak tecelli ettiği ve hayatın menfaati için bilgi üretmekle görevli geçmişi, geleceği, cenneti ve cehennemi de içinde taşıyan “ÖLÜMSÜZ HOLİSTİK BEN”dir! İlim, “BEN”in peşinde, bilim, “SEN”in… Otuz yıl evvelki kartvizitlerim, sahte hocalar sebebi ile elimde kaldı. Çöküşün ayak sesleri, yükselişte duyulur. Hain, sahtekârı kahraman yaptı. Sahtekâr da kahramanı… Gülden kastım dudağın, gülşenden yüzün, gülzardan zülfün, gülistandan sinen, gülendamdan boyun… Ararsan bulur, bulursan bulunur, bakarsan görür, görürsen görünür, işitirsen duyar, duyarsan duyulur, dokunursan hisseder, hissedersen hissedilirsin!
Bazı hocalar(!), cahil bile değil. Cehalet için de eğitim şart! Ömrü anlamlı kılan, ölümdür. Bilginin kazandırdığı karizma, estetik, ahenk, cazibe, güzellik ve saygınlığı hiçbir makyaj kazandıramaz.
DÜŞÜNÜYORUM!
UYARIYORUM!
“4 Milyar Yıllık Organik Yaşam”dan akıllı tasarımın şekillendireceği “inorganik yaşam”a sürüklendiğimiz ve kâinatta var olan her şeyin şifrelerinin çözülebildiği, biyokimyasal reaksiyonların elektronik sinyallere çevrilebildiği, alet, araç, aşı, ilaç ve reklamların bile kişiselleştirildiği günümüzde, bizi bizden çok daha iyi tanıyan “biyometrik dijital veri bankerleri”, yakın bir zamanda elektro-mekanik, yapay zekâ, biyoloji ve beyin bilimleri yardımı ile, sadece bilgi işleyen ürünlere değil, organizmalara ve inançlara da müdahale edip “hack”leyerek, durumun fecaatinin ve vehametinin henüz farkında olmayan ve mahremiyetinden bile feragat eden insanı, nano-nöro-kuanto-biyolojik veriler ışığında detaylı algoritmik analizle, tutku ve arzuları doğrultusunda, yeni baştan dizayn edebilecek ve “bugünün insanı”ndan bir iz taşımayan, başka bir “insan türü”nü, “toplum beyni”ni ve “yeni yaşam tarzı”nı oluşturabilecek ve toplumları köleleştirebilen “dijital diktatörlük” felaketini yaratıp hayatı zindan edebilecektir. Devamlı bir farklılık, metamorfoz ve plastisite fırtınasının yaşandığı beyinde, hiç bir anın tekrarı yoktur. İhtiyarlık ve ölüm; heyecan, umut, ideal ve yaşama sevincinin bittiği noktada bekler. Bilim, hem Cennetin hem de Cehennemin kapısını açabilen tek anahtardır. Kaybolduğum bir noktanın sonsuzluğunda kendimi arıyorum. Mûsıkî, Allah’ın sesinin alemdeki her varlıktan kâinata yansıyan tecellisidir. Bilginin kütlesi yoktur. Lakin kudreti, kuvveti, şiddeti ve sillesi çoktur. İnsanlık, yıkayarak ellerini mikroptan arındırmayı öğrendi. Keşke, ellerinin asırlardır biriken kirinden arınmayı da öğrense… Hafif ve basit cümlelerim, bazen anlayamayacağım kadar ağır ve zordur. SALGIN! En büyük ve en tehlikeli salgın, en hızlı yayılan kirli bilgi salgınıdır.
KARDEŞLİK…
Karın kardeşliği
İnanç kardeşliği
İnsan kardeşliği
Canlı kardeşliği
Varlık kardeşliği
BAYRAM…
Bin yıldan beri, Kur’ân-ı Kerim’in ahiretten daha çok bu dünyanın kitabı, Allah’ın emrinin “İslam devleti” değil “insan devleti” ve yaradanın rızasının tespih tanelerinden ziyade, laboratuvarlarda saklı ve insanın da nefes aldıkça esas vazifesinin hayata ve medeniyete fayda sağlamak olduğunu hala fark edememiş, tedbirsiz tevekkülü, icraatsız duqyı ve sufli inzivayı kendilerine şiâr(!) edinmiş, kâinatın sırtında hep yük olmuş ve her halükarda “imansız” mütefekkirlerin keşiflerine ve himmetlerine bel bağlamış; bilim, teknoloji ve hayata dair taş taş üstüne koymamış, kendi inancında bile şüphe taşıyan “mü’min!” zavallı mütevekkiller(!), hakiki Müslüman oldukları zannı ile, “İslam alemi” olarak bir de “BAYRAM” mı yapacaklar?
Ümeranın sofrasındaki ulemanın fetvası ile amel edilmez!
Din bilim değil, bilim din…
Kimi hainini kahraman yapar; kimi kahramanını hain… Kimi eşkıyasını kahraman, kimi kahramanını eşkıya yapar. Her düşünce sistemi bir yana, bu “İslam alemi(!)”nin de, Allah’a tam inandıkları hususunda şüphem var. Dönüp geriye baktım. Adem’den beri gelip de, kalan görmedim. Öğrendim ki, her zaman ve her yerde her kavga, “hak ve batıl” kavgasıdır. Zalime yardım edenin başına er ya da geç bir zalim musallat olur.
YOBAZ…
*Ne din, din adamlarının; ne de bilim, bilim insanlarının uhdesindedir.
*Yobaz, bilim insanlarının dinden, din adamlarının da bilimden haberdar olmalarına tahammül edemez.
*Modern bilimden nasiplenmemiş “din adamları” ve din cahili “bilim insanları”, her an yobazlık çukuruna düşme tehlikesi ile karşı karşıyadır.
*Din sadece din yobazlarının, bilim de sadece bilim yobazlarının uhdesine terk edilmeyecek kadar hayatidir.
Beyin ve akıl öyle bir zenginliktir ki, kullanılan miktarının ucundan köşesinden zekat verilse, insanlık abad olur. Biyo ve beyin mühendisliği fakülteleri ile birlikte, nano – nöro mühendislik fakülteleri de bir an evvel açılmalıdır. Bir eliyle “hiç”liği, bir eliyle “sonsuz”luğu zapt edip aşkın ateşini ve nefretin soğuğunu hissedemeyen, zamanın hakimi “amansız insan” olamaz! İlmi müktesebatımı ve tecrübelerimi, şükrümün ifadesi olarak, benden sonraki kuşaklara, gerektiği mükemmellik ve miktarda aktarmaya muvaffak olamadığım için bütün bunları lütfuyla bana bahşeden yaradandan affımı istirham ediyorum.
Dijital kimlik (ID), kapıda!
Modern kölelik, yolda!
Nanoronot askerler, orduda!
Efendi, pusuda!
“Beyin fırtınası”, her türlü komplo teorisini şüphe, merak, zeka ve akıl ile yoğurarak, ihtimaller çerçevesinde istikbali şekillendirip programlayabilecek ütopya sahiplerinin, her kafanın harcı olmayan bir kabiliyetidir. Yeni dünya düzeninde var olabilmek için, bir an önce biyo-beyin mühendisliği fakülteleri ihdas edilmelidir. Herkese mikroçip takma mecburiyeti, çoktan yola çıkmış bile…
Sahip, mikroçipi takmayı mecbur kılanlar… Zafer, gönüllerde gizlidir. Dünya tek vatan, insanlık tek millet, adalet tek devlet, sevgi tek fazilet! Gönüller fethedilmeden dünya da fethedilse, akıbet mağlubiyettir! Kâinat vatanında, her insan “insan olarak”, her canlı “canlı olarak” kardeştir! Vatan için savaşmakla, salgınlarla ve hastalıklarla savaşmak, aynı derecede önemli, kıymetli ve mukaddestir.
İnsanın bulduğundan ve bulunduğundan “DAHA İYİ BİR DÜNYA BIRAKMAK” esas vazifesidir. İnsan(!), ne kadar ahlaksızsa o kadar ahlak bekçisi, ne kadar kültürsüzse o kadar kültürlü havalarında… Aforizmalarımın her biri, zamanla yazmayı düşündüğüm ve hayal ettiğim, ancak tembelliğim sebebi ile yazamadığım kitaplarımın tek cümlelik özetleridir. İzharından mahrum hissiyatımızın mahpusuyuz!
İNSAN;
Tahammülü, tahassüsü, tahayyülü, tahayyürü, tasavvuru, teakkulü, teallümü, teammülü, tearrufu, tebahhuru, teceddüdü, tecemmülü, tecennübü, tecessüsü, tedebbürü, tederrüsü, tedeyyünü, teemmülü, tefaddülü, tefakkuhu, tefekkürü, tefennünü, tefeyyüzü, tehayyürü, tekemmülü, temeddünü, temeyyüzü, tesellümü, teşekkürü ve tezekkürü kadar İNSANDIR!
Sanat, rafine duygu ve hissiyatın asırlarca canlı tutulabilmesinin bir tezahürüdür!
Bir bakışın kalpte doğurduğu ihtilalin,
Bir kıvılcımın vicdanda ateşlediği isyanın,
Bir tebessümün gönülde yarattığı devrimin,
Bir dokunuşun beyinde başlattığı ayaklanmanın,
Bir sözün fikirde tetiklediği direnişin sırrı, sabırda gizlidir!
Cehaletten saadete, dalaletten hidayete adım atabilmek, sorgulamak cesareti ile başlar. Sorgulamaya cesareti olmayan, cehalete ve dalalete mahkumdur! Hayatın amirinin ve hakiminin bilgi olduğu “yeni dünya düzeni”nde en büyük güç ve sermaye, dijital ortamın nimetlerini ücretsiz kullananların kişisel bilgileridir. Hayatın amirinin ve hakiminin bilgi olduğu “yeni dünya düzeni”nde, bir ürüne para ödemiyorsanız, unutmayın ki, ürün sizsiniz. İşletim sisteminin bağlantısallık matematiği, her şeyin evrensel bütünlüğünden bir parça, en büyük gücünün bilgi ve fevkalade bir ahenk, armoni, estetik ve balans düzenindeki tek bir beyin olan “holistik kâinat”, kendisinin de ötesinde çok muhteşem ve muazzam, namütenahi bir akıl, bir güç, bir bilgi ve bir “BEYİN” tarafından yönetilmektedir. Yeni dünya düzeninde bir ürüne para ödemiyorsanız, unutmayın ki, ürün sizsiniz. Hayatın amiri ve hakimi bilgidir! Ateisti inandırabildim de, şirk ve taassub batağındaki müteşeyyihi inandıramadım. Kur’ân-ı Kerim, hayatın meş’alesini bilimin eline tutuşturmuştur. Ter ile inşa edilen hayat… Emekle kazanılan servet… Mukaddes! Medeniyet, yardımlaşma ile başlar. “HOCA”lığın bana kadar düştüğü bir dünya… Salgınlar… Her yere üniversite(!) diploması alınabilen bir okul(!), her parasını verene diploma(!), her diploma(!) alana doktora(!), her doktora(!) satın alana doçentlik(!), her doçentlik(!) verilene profesörlük(!) bahşedilmesi, her profesörün(!) “profesör”, her profesörün de “bilim insanı” olarak kabul edilmesi düşüncelerinin çok yanlış ve tehlikeli olduğunu öğretebilse, hayata büyük fayda sağlamış olur. Zamanda vakti değil, vakitte zamanı yaşamak maharet… “Aklen divane” olmak, hikmet arzusu ve iptilası ile akıllı olmanın hiçbir yolunun ve manasının bulunmadığının farkında olarak, zeka parıltılarının aydınlığında, sonsuzluğun heyecan verici enginliğine, yalnızlığın soğukluğuna ve huzuruna, sessizliğin karanlığına ve sükunetine, ufkun derinliğine ve zenginliğine, hayatta insanın insanda da hayatın, kâinatta Tanrının Tanrıda da kâinatın mevcudiyetini fark ederek, her şeyin canlı, “hep” ve “hiç” olduğu bu alemde, “benlik inşası ve mimarisi” için, “var” olabilmek gayesiyle yelken açmaktır.
Ürettiler!
Uyuttular!
Yutturdular!
Yeni deney kapıda!
Yeni düzen yakında!
Aşk, sığdırılmaya çalışıldığı her kalbi çatlatır. Hiçbir medeniyet, sadece tek bir toplumun ve uygarlığın mirasçısı değildir! Medeniyet, insan eseri tabiattır. Çok yaşamaktan ziyade, uzun yaşamayı tercih edenlerin doğum tarihleri de yoktur.
22. yüzyılın proje merkezleri;
(Tek dinli ve tek dilli dünya devleti)
*Holistik proje,
*Dünya Beyin Ağı (wbw) projesi,
*Beyin ve beden mühendisliği projesi
*Biyometrik dijital data bankerliği projesi
*Programlanabilir ilaç, aşı, hayat projesi,
*Kapalı toplum projesi,
*Duvarsız, online eğitim ve öğretim projesi,
*Beyin projesi,
*Hafızayı flaş diske yükleme projesi,
*Robot projesi,
*Gözlük projesi,
*Akıllı yazılım projesi,
*Robot kadınlar projesi,
*Yapay zekâ projesi,
*Düşünen robot insanlar projesi,
*İnsanların ruhunu kontrol projesi,
*Toprakla irtibatı kesme projesi,
*Organ marketleri projesi,
*Üremeyi durdurma projesi,
*Homoseksüelliği teşvik projesi,
*Eşcinsellere gen bankalarından çocuk edindirme projesi,
*İnsan fıtratını değiştirme projesi, (sanayi devriminin sosyal yönü)
“Yeni dünya düzeni”nde, alemdeki mevcudatın canlı bir algoritma olduğu hakikatinden hareketle, kolaylıkla biriktirilip depolanabilen, kopyalanabilen, analiz ve transfer edilebilen bilgilerin mülkiyetine sahip olan “biyometrik data bankerleri”, “beyin ve beden mühendisliği”ni kullanarak, etik ve ahlaki hiçbir sınır tanımadan her şeye müdahale edip, “dijital diktatörlük” ve “faşizm”e de fırsat verebilecek, “hayat”ı ve “kâinât”ı şekillendirecek ve yöneteceklerdir.
Müjde! Gözümüz aydın! “Genel af” ilan edildi! “Af bekleyenler”, Ramazan’la affedildi! Ramazan, “İNSAN” olabilmek için bir fırsat ayıdır. Medeniyet, haklarında yazılanların ebediyyen taze kalması ve ibret alınması için, kurumaya mahkum mürekkeple değil de, dökülen kanları ile yazılmasını isteyen, hakikatten ve doğrudan asla taviz vermeyen bilim insanlarına olan borcunu ödeyemez. Şairlerin bir türlü kabullenemedikleri hakikat, herkesten ziyade, kendilerini aldattıklarıdır. Araştırma heyecanını iliklerine kadar hissetmeyen bilim insanı olamaz ve hayat için bir adım atamaz. Ahlaksız bilim, felakettir! “Korona salgını”, dünyaya “bağlantısallık matematiği” ile “insan” olmayı da öğretti. Her Türk, profesör doğar! Fikirlerimle hemhâl, “bana”, “ben”, “benimle”, “bende”, “benden” ve “bensiz” olabilmek ile mümkündür. Bilim hem dinamiktir, hem de dinamit… Korona salgını”na da “holistik tefekkür”le bakıldığında, hakikatte kâinattaki mevcudatın atomaltı düzeyde, hiçbir şeyin bir diğerinden ayrı ve mesuliyetsiz olmadığı, her şeyin kusursuz, canlı, aslında birbiri ile bağlantılı, etkileşim içerisinde ve birbirine muhtaç olduğu anlaşılmaktadır.
EY SEVGİLİ!
SENİ, “SEN” OLDUĞUN İÇİN DEĞİL; SEN “BEN” OLDUĞUN, BEN DE “SEN” OLDUĞUM İÇİN SEVİYORUM. UNUTMA!
Alimin tekebbürü, tevazusunda mahfuz şecaat ve heybetinden taşan bir vakar tezahürüdür. RF / Wi-Fi özellikli programlanabilir aşılar, ilaçlar ve nanitler çoktan hayatımızda. Kadın, genellikle adamı deli eder. Nadiren de, deliyi adam! Beni ise zırdeli…
Dünyada birçok medeniyet ve millet olmasına rağmen sadece tek bir “İNSANLIK” mevcuttur. Ahlakla aşılanmayan ve sanatın ayak izlerini takip etmeyen, sübjektif ve objektif yaklaşımın yanında, perspektif kabiliyetinden mahrum bilimin ve bilim insanının hayata menfaatten ziyade zararı olur. Bu kadar vatan haini, “muaviye’den ziyade ali düşmanı” nankör haysiyyetsizi bağrında barındırıp besleyen milletin merhameti karşısında ihtiramla eğiliyor, mütevekkil sabrına da hayret ediyorum. Yıllardır abdal ve akılsız rolü oynamaya, zekâmın yok sayılmasına ve susmaya artık dayanamıyorum! Adaletten yoksun eşitliğin, birbirinin sırtına basma ve iftira zeminli pespaye siyaset ve hiyerarşinin, kısırlaştırılmış düşüncenin, inzivaya çekilmiş ilim, ahlak ve bilimin, putlaştırılmış erdem mahrumu hainlerin, devleştirilmiş cücelerin, cübbe giydirilmiş kara cahillerin, kafalarına yüz numara büyük şapka takılmışların, iğdiş ve rezil edilmiş sanat ve kültürün, maskaralaştırılmış inancın, ham bağnazların, yobazların, müteşeyyihlerin ve istismarcıların, erdem ve haysiyetten nasiplenmemişlerin, haram servet sahibi mürtekip ve aç zenginlerin ve haksızlık karşısında susmayı şiar edinmişlerin hakim olduğu toplum asla iflah olmaz! Hiç kimseden korkmadı; “Atatürkçü”lerden korktuğu kadar. Allah’tan da… İnsanı; din ruhi, felsefe fikri, bilim zihni ve sanat hissi olarak erdemli ve münevver kılar. Evet sanat; Arapçada “sun’î”, İngilizcede “artificial” ve Almancada “künstlich” kelimelerinden türetilmiş; sahte, yapay ve “yalan” anlamında… Evet, yalan…
Lakin, hakikatin doğumuna vesile yalan. Damarlarını bilim, sanat ve felsefe ile dolduramayan insanlık, hayata fayda sağlayamaz. Bu “insan (!)” hiç değişmemiş! “Çocuklarını yiyen Satürn”! Francisco Goya’nın tablosu! Her zaman ve her yerde, hep böyle…
Cesareti, ürkmüş gibi korkak!
Sözü, ceset gibi kokuşmuş!
Zekası, ahmak gibi zavallı!
Sevinci, suçlu gibi tedirgin!
Gülmesi, buz gibi soğuk!
Hayatı, ölü gibi kaskatı!
“Akıllı” ve “bilge” olmanın hiçbir yolunun ve manasının bulunmadığı bu alemde, “dîvâne”ye dönmek, en akıllı (!) yol olsa gerek! Yalanı, yalanla yalanlamadıkça, yalan kalır! Bilimin kanı ile yıkanmamış milletler, hakikate erişemez. “DUA ETMEK”, hangi inançtan olursa olsun, ter dökerek gayretle elinden gelebilecek her şeyi yaptıktan sonra “DUA ETMEK”, samimiyetin, aksi ise ilkelliğin ve sufli acziyetin ifadesidir! Tarihi değiştirebilecek insanlar, mensubu olduğu milletlerin kuvvet ve özelliklerini bir mercek gibi şahsiyetlerinde teksif ederek, milyonların ruhunu tutuşturacak bir kıvılcım arar. Ölüm, “fizik” olarak atom ve atomaltı parçacıkların bir başka forma girmesi; “biyolojik” olarak DNA ve proteinlerin değişikliğe uğraması ve sonunda “ruh”un beden üzerindeki hakimiyetinin sona ermesidir. Ruhun beden üzerindeki hakimiyetinin sona ermesine ölüm diyoruz. Düşündüğünü söylemeye cesareti olmayan, düşünmeye de cesaret edemez. Düşünmeye cesaret edemeyenden de ne ALİM olur, ne de İNSAN! Alem, hiç doğmamış gibi ölmek peşinde… Gaye, ölüm gelene kadar oyalanmak değil; ölümün karşısına ölümsüzlükle çıkabilmektir. Günümüz Hristiyanlığı dünyadan vazgeçmeyi, zevklerden kaçınmayı ve sadece ahiret hayatını gaye edinmiştir. Kur’an ise dünyada var olmayı, yaşamayı, nefis terbiyesini ve hayata hizmeti şart koşar. Toplumların “beden”lerini “millet” yapan bilim, kültür, sanat, edebiyat, ahlak ve değer yargılarının meydana getirdiği “ben”leridir! Akademisyen, kaynak gösterir. Bilim İnsanı, kaynak gösterilir. Kimi ölümsüz olmak için ölür; kimi doğmuş olmamak için! Hayat ve ölüm, aşk ve nefret; aralarında tek bir nefesin olduğu ve birbirlerine dönüşebilen iki farklı haldir. Meçhul derinliklere kök salmalısın ki, erişebilesin yüceliklere. Fikirlerimiz, hislerimizin ve duygularımızın müphem ve basit gölgeler halindeki tezahürüdür. “Bende” olmak gerek! Yazılan satırlardaki atan nabzı ve alınan nefesi hissetmeyen, “beni” anlayamaz, “bende” olamaz. İnanmak değil bilmek, bilmek değil anlamak, anlamak değil anlatmak, anlatmak değil icraat gerek! Kitapları ben mi yazdım, kitaplar mı beni… Çözemedim hatmettikçe kendimi. Beni anlamak için kitaplarımı, kitaplarımı anlamak için beni anlamak gerek! Doku mühendisliği ile kendi kök hücrelerimizden türeterek, hastalıklı veya eskimiş organlarımızı değiştirmek, yeni sipariş vermek / almak, organ ve beden mağazaları kurmak mümkündür. Kitapla doğmak, kitapla büyümek, kitapla yaşamak, kitapla ölmemek…
İşte ebedi hayat! Bilim insanının birinci vazifesi, hayatın sırlarının kilidini bir an önce açmak için gayret etmesidir. Çipli hayat Başladı. RF / Wi-Fi özellikli programlanabilir ilaç ve aşılar, 5G teknolojileri, mutasyonlar, pandemiler ve hastalıklar…
İntikamı farkında olmayan ahmaklar! Hep hayvanlarda deney yapılmayacak ya…
Şimdi sıra insanlarda! Bu “korona”, dünyayı zorla müslüman yapacak! Meraklılar için; siyasi fikrim BİLİM, tarikatım NÖROŞİRURJİ… Zaman, kıymeti kıymetlendirenin kıymetsiz, kıymetsizleştirenin kıymetli olduğu zaman… Araştırmalarındaki başarısızlığını da itiraf ve ilan etme onuruna sahip olmayan, “BİLİM İNSANI” olamaz. Zira “BİLİM”, başarısızlıklarını da paylaşan bir disiplindir. Cennetten kovuldu, uslanmadı bu Adem. Şimdi, dünyadan da kovuluyor dembedem! Hayatı biz küstürdük. Haydut tamahı, tıbbı iflasa sürükledi. Nöronlar, sinaps bağlantısı kurarak birbirine kimyasal sinyaller göndererek fısıldaşırlar, haberleşirler, istişare ederler ve karar alırlar. Bu esnada da çevresinde küçük bir elektrik alanı oluştururlar. Bir elektrot vasıtası ile veya herhangi bir arayüz ve aracı olmadan, bu alandaki sinyalleri yakalayarak, beyin hücrelerinin ürettiği bilgiyi kaydetmek, aktarmak ve kullanmak mümkün olacaktır. (wbw). Beyinlerdeki nöronların fısıldaşmalarını, sinapslarına burnumuzu (!) sokarak öğrenmemiz mümkün. (wbw). Servetle gaflet, şöhretle afet, rahatla illet, şükürle bereket! Hayat, perde perde… Bir kalkar, bir iner. Ne helal yiyen aç, ne haram yiyen tok… Nankörlükte rekabet kabul etmez bir hayatın iflahı mümkün değil! Kur’an-ı Kerim, tatil ve emeklilikten hiç bahsetmez. Ahlaksız bilim felaket, bilimsiz ahlak cehalet… Bilgi, “İNSAN” olanda hikmet, olmayanda kuvvettir! HARAM; ZEHİRDİR, ZIKKIMDIR! Haram; sadece domuz eti değil, ter dökmediğin, emek vermediğin ve hak etmediğin her ne varsa, sû-i niyetle kabul ve irtikâb etmek ve bunlara vesile olmak, cezası, kendin çekmezsen de, evladına kalan mirasın ve şeytanın haklı intikamıdır da… Şeref ve haysiyet, para, unvan ve makamla kazanılan değil, para, unvan ve makama kazandırılandır! Koronavirüs, fitne gibidir! Evlerinizde korunursunuz. Bu insanların hem genleri, hem de dinleri mutasyona tabi tutulmuş! Korona kimseyi tanımıyor! Durum çok ciddi… Herkes evine! Kâinatta aslında hiçbir şey yok! Varlığı, yokluğunda gizli! Kâinat bir bütündür. Parçalanamaz! Holistik açıdan bakıldığında; hakikatte kâinattaki mevcudatın atomaltı düzeyde, hiçbir şeyin bir diğerinden bağımsız olmadığını, her şeyin kusursuz, canlı, birbiri ile bağlantılı ve birbirine muhtaç olduğunu görebiliriz. Bilgililer yetkisiz ve sessiz, yetkililer ilgisiz ve bilgisiz! Beynin, bluetooth benzeri bir özelliği Var! Tedbirsiz tevekkülden, icraatsız duadan, suflî inzivadan Allah’a sığınırım! Allah’ın rızası, tespih tanelerinden ziyade, laboratuvarlarda gizlidir!
DİKKAT!
“COVID 19” VİRÜS SALGINI…
EKRAN SOYTARI VE ŞARLATANLARINA,
HEKİMLİKTEN HİÇ NASİPLENMEMİŞLERE,
ENFEKSİYON UZMANI OLMAYANLARA DEĞİL,
LÜTFEN, SAĞLIK BAKANLIĞINA İTİBAR EDİNİZ!
“Herkes anlamıyor… Konuşma! Yazma!” diyorlar bana.
Yazmak zorundayım, ben de anlamasam da…
Zira, tarih mecbur kılıyor beni buna… Herkes bir gün, bir hekime muhtaçtır! Bilgi zalimin elinde silah, cahilin elinde günah! Ülkemdeki yeni “DİNSİZ YOBAZLAR”, eski “YOBAZLAR”a nal toplatıyorlar! Klasik savaşlara gerek kalmadı artık! Yazılım ve uzay çağındayız zira… Aranıza mesafe koymadığınız her kim olursa olsun, günü gelince haddini aşacağını ve ihanet edeceğini unutma! Beyin; yorulursa dinlenir, dinlenirse yorulur! Nazar… Nazar… Nazar… Seninle dolu mezarlıklar! Beyin ölümü, 21. asrın en büyük yanılgısıdır! Beyni zengin olana, havlayan it çok olur!
KEŞKE, KIRK YIL EVVEL BİR TIP FAKÜLTESİ TALEBESİNDE OLAN İTİBAR, BUGÜNÜN PROFESÖRÜNDE DE OLSA… İstikbalde robotlarla rekabet edebilmek için, eğitim metodunun “bilgi öğretmek”den ziyade, “bilgi üretmeyi öğretmek” esaslı olması şarttır. Bilime ihanet edenden, bilim de intikam alır! Nöroşirurji, çilesi hiç bitmeyen bir TARİKATTIR! Yük ağır, yol uzun; zaman kısa, menzil uzak!
FELSEFİ KEYFİYET:
İnsan; en asil vekalet, mükellefiyet!
Beden, en kutsal emanet!
Ömür, en kısa mühlet!
Hayat, en ağır siklet!
Ölüm, en mübhem izafiyet!
Beyin, en büyük devlet!
Akıl, en mukaddes nimet!
Ruh; en esrarlı, rahmani işaret!
Vicdan, en hassas hikmet!
Zekâ, en keskin haslet!
Nefis; en gafil, sefil enaniyet!
Şeytan, en masum illet!
En hassas ölçü birimi, vicdandır. Biri hain, biri katil iki millet oldukça, kan durmaz. Huzur bulmaz bu alem! Bu alemde her ne varsa, birbirine borçludur! Bu alemde yalnızlık, ne büyük nimet… Suskunluğum sağır ediyor! Cibilli olarak Arap hain, Yahudi katil… Ellerimin ellerinizle müşerref olması, benim için büyük bir bahtiyarlıktır. Organizma ile uyumlu, semptomsuz, sessiz ve sakin patolojileri ameliyat etmeyiniz!
***
Don’t do operate the nonsymptomatic, silent, quiet and adapted pathology!
—————
Hayat, kursağımda tedirgin! Bu kadar ihanet, öğretilip eğitilmiş ve kazandırılmış ebleh ve deni cahiller ile mümkündür. Yakın bir gelecekte, kâinattaki bütün beyinler, beynimizdeki nöronların bütünsellik bağlantıları gibi, diğer beyinlerle iletişim içerisinde bilgi ve tecrübe alışverişinde bulunacaklar ve “kâinat beyni” ortaya çıkacaktır! (Aforizmalar, İsmail Hakkı Aydın, Girdap Kitap. 2018, İstanbul)
Kazancın meşruiyeti, harcanan yerde gizlidir. Hakiki bilgi, bilgiyi çeker! Televizyonlar uzmandan geçilmiyor. Herkes, siyasette uzman. Tababette uzman. Diyanette uzman. En büyük devrimler, bilim insanlarının eseridir! TIP FAKÜLTELERİ KAPATILSIN! TUSHANE-İ AMİRE AÇILSIN! Televizyonda kanalizasyon… En büyük zenginlik; hiçbir gücün dokunamayacağı ve hiçbir hırsızın çalamayacağı yegane hazine olan, ahlak, zekâ, akıl, sanat ve bilgi hazinesine sahip olmaktır. Geçmişinden ders alıp geleceğini planlamayan, zamanın fırsatını kullanamaz. Her şey ilim! Tek yol bilim! Nice mutlu, sağlıklı, ilimli, bilimli ve medeni senelere… En büyük saadet ve sevinç kaynağı; merak, gayret, öğrenmek, anlamak ve öğretmektir! En büyük mutluluk, aleme ve ademe fayda sağlamaktan doğan mutluluktur. Bilimi güçlü yapan; eleştiriye, araştırmaya, deneye, tecrübeye, değişime ve hatalardan süzülmüş daha doğrulara, merak ve heyecanla, her an kapısını açık tutmasıdır. Bilim adamı olmama sebep, Kur’ân-ı Kerim’dir! Hasta yakınlarının da tedaviye ihtiyacı var. Ne helal yiyen aç, ne haram yiyen tok. Paylaşmadığın bilgi ve tecrübe senin değildir. Hastalıkların önlenmesi için harcanan bir kuruş, tedavileri için sarf edilen milyarlara bedeldir. İstiklâl, istikbal ve istikrar bilimdedir! Beyin, bütün kâinatı içerisine alabilecek kapasitededir. El Aman! Amansız derde, amansız derman! Paylaşırsan zengin ve âlim, paylaşmazsan fakir ve zalim! İnsan, hayata en büyük düşman! Müteharris müştekî, mütevekkil münzevî… Bilim, Kur’an’ı anlayabilmek için bir meşaledir! Virane gönlümün mahzun meltemi, saçlarını tarasın. Çare olduğun yerde çare aramak… Merak bilimin, bilim de medeniyetin arkasındaki sihirli ve itici güçtür! E-prof, e-doç… İhdas edilen yeni unvanlar. Muvaffakiyet, takdir edilmek değil, taklit edilmektir. Her şey illüzyon, gölge, yalan. Sadece ölümdür hakikat olan. Beni, bilime doyurma Rabbim! Ne hicranda vuslat var, ne de bilimde “tamam”! Hicran ömür törpüsü, bilim törpüye “aman”! Tıbbın olağanüstü bir dalı olan “nöroşirurji”nin, beyin cerrahlarını mahkum ettiği “müebbet mesleki iptilâ”, asla tedavisi olmayan ve hiçbir “madde bağımlılığı” ile rekabet kabul etmeyen bir iptildır! Bu kadar cehalete rağmen, nefes alabildiğimize şükrediyorum. Adalet, meşveret, maslahat, ehliyet ve emanetten yoksun bir demokrasiyi, ne Eflatun’a, ne Farabi’ye, ne Nizam’ul Mülk’e, ne İbn-i Haldun’a, ne de Thomas More’a anlatabiliriz. Elinden gelirse gayret, gelmezse dua gerek. Hakiki cerrahlar ve hekimler, peygamberlerle birlikte haşr olacaklar! Ya Rabb! Canımı, bilim yolunda terim kurumadan ve ayakta al! El-Muhâlif daima. Mürekkebin akmadığı yerde, ensest sömürü ekonomisi doğar, göz yaşı ve kan akar. Müteşeyyihler hayatsız bir din, dinsizler de dinsiz bir hayat peşinde! Sanat, ehline teslim edilmesi gereken bir emanettir. Bana “unut” diyorsun. Ruhumdaki parmak izini silebilirsen, unutabilirim seni! Bilim, deney ve matematiktir. Demokrasi değil! Ulûfe pâyelere, ulûfe makamlar… Ucuz akademisyenlik, akademik kapitalizmi besler! Ucuz profesörler(!) çoğalınca, akademik kapitalizmin borazancıları da ucuzladı! Sanatın gıdası, ruhsal erginlik ve enginliktir!
Bayram mesajı
Bin yıldan beri, İslam’ın sadece uhrevî emirlerini ifaya çalışan, dünyevi ve toplumsal farzlarını gafletle gözardı eden veya ettirilen, dinin sadece ahirete müteallik olduğunu zanneden, Allah katında “en makbul insanın, insanlık ve medeniyete katkı sağlayan ve işinde en iyi seviyeye çıkabilmek için gayret sarfeden ve üreten” olduğundan bi’haber, Ramazanın, sadece aç ve susuz kalınan günlerin mükellef iftar sofraları ve teravih ile sonlandığı zehâbına kapılan ve bilim ve teknolojiye kayda değer bir katkısı olmayan, taş taş üstüne koymamış, “gavur” dediklerinin himmetine bel bağlamış “İslam alemi”, hakiki Müslüman oldukları zannı ile bir de Bayram(!) mı yapacak…
Hekimleri darp edene tutuklama / hapis, keyfî şikayet edene para cezası verilsin. Üniversitede hoca(!) olmak için, çarpım cetvelini bilmek gerekli mi? BEYİN / AKIL; Allah’ın mahlûkâta en Büyük lütfu… Aşk-ı niyâzla, gönlünüzden ve kaleminizden öpüyorum! Ne işret meclisleri, ne meşrep meclisleri… İlla ki, ehliyet ve liyakat meclisleri! Liyakatın olmadığı yerde ya işretten, ya meşrepten… Vuslat hasrete, hasret vuslata mahkum. Bu alemde benim esas gayem, nefes aldıkça öğrenmek ve öğretmektir. Bildiklerimin ve tecrübelerimin tamamını aktarmaya ömrümün kâfi gelmeyeceği endişesi ile acele ediyorum. Bütün faaliyetlerimdeki gayretim, bunun içindir. Tartışmak için değildir. Tartışmak arzusunda olanların evvela, asgari benim ilmi ve tecrubi müktesebâtıma hakimi olmaları gerekir. Sözlerimi bile anlamaktan aciz olanların, hadsizliklerini de hoş görecek seviyede değilim. Her namaz kıldığını zanneden, kendini Müslüman sanmasın!
HAYAL…
Hayal edebiliyorsak, başarabiliriz.
Hayal edebildiğimiz müddetçe, beynimizin gücü sonsuzdur.
Hayal, beynin kabiliyetini gösterir.
Hayal gücü sonsuz olanın, beyin gücü de sonsuzdur.
Beynimizin gücü, hayallerimizle sınırlıdır.
Mezhep ve tarikat ihdas etmek için çırpınan din mühendisleri(!), biraz da Kur’ân’ı anlamaya çalışmış olsalardı, Müslüman geçinenler dik durabilirlerdi. Yeni bilim, nöroteknoloji. Sen beynine sahip olmazsan, başkaları sahip olur! Beni, benden edince, bendeni benden değil, “Ben”den sor!
BEYİNLERİ ETKİLEMEK;
Belirsizlik cümleleri, beynin hayal gücünü arttırır!
Muhatabın zevk ve ilgi alanlarının konu edilmesi, sempati yaratır!
Tevazu göstermek, muhatabın gönlünü feth eder!
Toplumsal zevkleri dikkate almak, davranışları düzenler!
Aranan ve çözüm üreten olmak, bağımlılık yapar!
Akıl oyunları ve illüzyon, toplumsal şuuru etkiler!
Düşünceler sabırla tekrar edilirse, toplumun şuuraltına yerleşirler!
Muhatabın duygularına hitap etmek, güven ve hayranlık uyandırır!
Üstünlükten ziyade dostluk göstermek, saygınlık kazandırır!
Fikrini, muhatabın fikri olarak telkin etmek, kontrolü ele almaktır!
Bende “ben” mi bıraktın ki, benden “ben”i soruyorsun! Sanat ruhlu insanların en büyük hatası, her şeye hak ettiğinden daha fazla değer vererek, kendilerini hak etmeleridir. Bu aşk püsküllü bir derttir; sefasından tadan yoktur. Cefasından haberdar olmayan aşık, inan yoktur. Asırlardır yeryüzünde hiçbir milletin kullanmadığı bir lisanın gramerini bile öğrenmek mecburiyetinde olan tıbbiyelilerin maruz kaldıkları düşmanlık, insan olmayı beceremeyen toplumların aşağılık komplekslerinin doğurduğu düşmanlıktır. Hayatın kadına olan borcunu, kâinatta ödemesinin imkanı yoktur. Dünya, yan gelip yatma yeri değildir. Kur’ân, tatilden ve emeklilikten hiç söz etmez!
Profesörleri sıraya çekmek! YÖK, profesörleri takibe almış! (basından). Kafa aynı kafa… Devlet memuru düşüncesini bir kenara bırakın. Profesörlerin ilmi faaliyetlerini, en az dört-beş yılda bir, liyakat ve erdem sahibi, “adam gibi bilim adamları”nın oluşturduğu bir BİLİM KURULU incelemeli, ilmi potansiyel ve faaliyeti olmayanları emekliye sevk etmelidirler. Ama bu BİLİM KURULU, sahtekar, dalkavuk, partizan, militan, soytarı, hırsız, yalancı, intihalci, geri kafalı, kara cahil ve uyduruk profesörlerden oluşmamalı! Haa bak, bir de murofesörlere değil, PROFESÖRLERE adam gibi maaş ödenmeli, deve kervanının önünde eşek yürütülmemeli! Ne Arabın gelenekleri din, ne de Batının azgınlıkları medeniyet… Bilim, hayat vermek içindir. Yok etmek için değil. Hayatı yok etmek için bilimi kullananlardan, hayatın intikamı çok acı olur. İnsan olmak, kâinata ve mahlukata karşı mesuliyetini hissetmektir! İnsan-ı kâmil olmak, kaostaki kozmosu, ahengi, armoniyi, estetiği, düzeni ve matematiği sezmekle başlar! Bedava verilen şey, bazen çok pahalıdır. Ne tehlike, “Geliyorum!” der, ne de namus, “Gidiyorum!”. Kâinatta bulunan hayvanlar da bitkiler de, hatta bütün mevcadat, insanların ve tüm mahlakatın beyinlerini ve düşüncelerini okuyorlar. Hissediyorlar. Her şeyi hafızalarına kaydediyorlar. Paylaşım ve iletişim halindedirler! Kâinatın nizâmı, bağlantısallık matematiği ile kâimdir. Hekimlik, hastaya her yönü ile hakim olmaktır! Bazı akla barikat tarikatlar, “Cennet seyahat acentası”…
RABB’İM BENİ;
İnsaniyeti ve haysiyeti kaybettiren, emeksiz maldan ve paradan,
Vicdansız, erdemsiz, ahlâksız ve haksız, ticaret ve zenginlikten,
Kâinata, hayata ve medeniyete faydası olmayan bilgiden,
Şerefsiz, onursuz ve ilkesiz siysetten,
Hocasını aşamayan hocalıktan,
İnançsız ibadet ve tövbeden,
MUHÂFAZA EYLE!
İtiraz et! Hayal kur! İlerle!
Ne arıyorsununuz?
-Liyakat mı?
-İtaat mı?
-Sadakat mı?
Her yazdığımı anlamaya çalışmayın! Bazen, ben de anlamıyorum! Sözünle susturamazsan, sükûtunla sustur! “İnsan” olmadan, “tam inanmış” olamazsınız! Her nefes! Öğrenmek için öğretmek! Öğretmek için öğrenmek! İşte hayat… Kürreden zerreye; elektron, nötron, kuark, lepton ve bozona kadar her şeyin onuru ve bilinci vardır!
DİKKAT!
Çocuklarımız, tecrübelerimize, ideal, hayal ve rüyalarımıza, kişisel RNA’larımız vasıtası ile sahip olabilirler. Kişisel davranış ve tecrübelerimiz, genlerimize kaydoluyor ve evlatlarımıza aktarılıyor mu? Nöronlarımızdaki kişisel endo-siRNA’lar, tecrübe, davranış ve öğrenmeden ve bunların kuşaklara genetik aktarımından sorumlu olabilirler. Zira, nöronlarımız her gün çevreden elde ettikleri bilgileri depoluyorlar, analiz ediyorlar ve kişisel tecrübe hanemize yazıyorlar. Tefekkür, bir insanın kendi kendisi ile konuşması, tartışması, fikir ve proje üretmesidir. Higgs Boson’unu anlamak, her şeyi anlamaktan başka hiçbir şeye yaramaz. Yetenek ve deha arasında çok büyük bir uçurum var. Başarının sırrı, heyecanımızı yitirmeden bir başarısızlıktan bir diğer başarısızlığa sıçrayabilmektedir. Hiçbir düşünce, felsefe laboratuvarından geçmeden, matematize olmadan, bilim haline gelemez. Okudukça ve öğrendikçe, okumaya ve öğrenmeye susuzluk ve açlık daha da artar. Merak olmazsa, ne felsefe olur, ne ilim, ne de bilim…