Hemen baştan yazayım. Ben sözcük olarak, istişare yerine ‘danışma’ yı kullanırım. Günümüz Türkçe’si konuşma ve yazı dilinde daha çok hangisi kullanılıyorsa o kullanılmalı. İstişare, kökeni Arapça bir sözcük. Hani ‘eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağardı’ derler. Gençler, bizim gençlerimiz, orta ve ileri yaştakilerin kullanageldikleri eski terimleri hiç tanımıyorlar. Okuduklarında anlamıyorlar, bu nedenle de kullanmıyorlar.
Doğrusu, bir şeyleri yakınlarınızla konuşmak, onlara danışmak, bilenlerin fikir ve görüşlerinden yararlanmak, yapılması gerekenin en iyisidir. Bu konudaki ana prensibimiz, ‘hepimiz birimizden akıllıyız’ şeklinde olmalı diye düşünüyorum.
Sora sora Bağdat’ı bile bulursun da, sormadığında düz yolda bile yolunu şaşırırsın. Danıştıklarınızın söylediklerini göz önünde bulundurup dikkate almak başka, her söyleneni körü körüne uygulamak başka. Eğer her söyleneni harfiyen uygulayacak olursanız, giderek danışmanlarınızın kuklası durumuna düşersiniz. Sonuçta danıştıklarınız, sizi kullanmaya başlarlar. ‘Kılavuzu karga olanın burnu pislikten kurtulmazmış’ diye atasözümüz bile var.
Bu dünyada herkesin her şeyi bilmesine olanak olmadığına göre, konuları yeri ve zamanı geldiğinde, bilenlere danışmak en iyisidir. Akıllı idareciler, akıllı ve konusunda uzman olan danışmanlarla çalışırlar. Akılsızlar ise akılsız işe yaramaz olsa bile bir yerlerden torpilli, kendisiyle ayni görüşten olan ve biraz da dalkavuk olanlarla işlerini götüreceklerine inanırlar. Hata yaptıklarında ise çıkacak olan fatura yine karar verici durumda olanlara, yani baştakilere hatta en baştakine çıkar.
Savaşlarda ordu kazansa da yenilse de, olayın faturasını, baştaki komutanlara çıkartılırlar. Eskiden kaybeden komutanın kellesini alırlarmış, şimdi sadece görevden alıyorlar.
Danışmanlar, sudan çıkmış ak kaşık değildirler. Onlar da insandır, onlar da hata yapabilirler. İşler sarpa sardığında ve bu nedenle bir idareci görevden ayrıldığında, danışmanları, ‘biz ona demiştik, çok uyarmıştık’ diye kendilerini kurtarmaya çalışırlar. İyi de bunları neden idareci görevden ayrılınca açıklıyorsunuz, önceden çıkıp da niye söylemediniz? Cevap, kem küm.
Bir bakan, bakanlığıyla ilgili konulara, yeterince hakim olmayabilir. Bu çok da önemli değildir. Siyasi otoritedir. Ancak bakanın alt kadrosu, başta müsteşar olmak üzere, onların tamamı bürokrat ve devletin memurlarıdır. Her şeyi, her konuyu, yabancı ülkelerin yaptıkları ve aldıkları yolu, gelişmeleri, tarihteki ve gelecekteki yansımalarını eksiksiz olarak bilmelidirler.
İdareciler, toplantıda ortaya bir konuyu atarak, katılımcılardan görüşlerini söylemelerini isterler. Akıllı olan danışmanlar, hemen acele bir görüş bildirmeyip, ‘önce bu konuda bir araştırma yapalım’ diyerek zaman kazanırlar. Sonraki toplantıda, o konuda yapılması gerekenleri, gerekçelerini, olumlu ve olumsuz yanlarını danışmanlık yaptıkları idarecilere, örnek olarak bakana anlatırlar. Bakan da kendi parti programına hangisi uygun düşüyorsa onu uygulamaya koyar. Gerektiğinde kendi görüşüne göre değişiklik ve modifikasyonlar yapar. Sorumluluk daima kendisine aittir.
Bu konudaki tercih, görevlisi olduğu kendi partisinin tüzüğüdür. Uygulamanın getirisi de götürüsü de hem partisi hem de kendisine aittir. Başarılı olursa görevine devam eder, tersi olursa görevinden ayrılmak durumunda kalır.
Danışmanlar kendi içimizden olduğu gibi yabancılardan da olabiliyor. Yabancı danışmanların pek çoğu ülkelerinin belli şirketlerinin ya direk olarak elemanı ya da onlarla dirsek temasında olanlardır.
Yabancı danışmanların önerilerinde, önce biraz geriden bakıp çok temkinli davranmak lazım. Önerilerinin, en azından bir kısmı uzun vadede kendi ülkelerinin lehine, ülkemiz aleyhine bile olabilir. Her önerilen şak diye yapılacak değil, önerene ve önerdiklerine çok dikkat edilmeli. Her konu, detaylı olarak başkalarıyla, konunun uzmanlarıyla, lehinde ve aleyhinde fikirleri olanlarla da tartışıldıktan sonra ancak karar verilmeli. Danışman, kimin borusunu çalıyor, yakın gelecekte ve uzun vadede, önerilerini uyguladığımızda, ülkemize ve toplumumuza, kar veya zararı ne olacak. Toplumun hangi kesimi olumlu, hangi kesimi olumsuz etkilenecek, hepsini çok dikkatli inceleyip irdelemek lazım.
Bunca yıllık üniversite yaşamımda, zeki, bilgili ve üretken olan arkadaşlarla yakın olmaya ve onlarla çalışmaya ve onlara danışmaya gayret ettim. Bir insan çok akıllı, çok bilgili olsa da, eğer üretimi düşük ya da hiç yoksa, kendine de çalıştığı kuruma, hayrı ve yararı çok az olur. Bazı gençlerimiz, kısa vadede sadece kendi çıkarlarını düşünüyorlar. Aptal ve üretimi olmayanların, özellikle akademik kurumlarda olmaması gerekir. Çoğu zaman bir sure sonra, kendi hallerine bırakıldıklarını görüyoruz. Odasından çıkmaz, kimseyle konuşmaz, vakti geldiğinde derse girip çıkarlar. Hepsi o kadar. Ancak çalışmayanı, üretimi olmayanı, (bizde pek olmasa da), zaman içinde ayıklamanız gerekir. Unvanı, titri ne olursa olsun fark etmiyor. Bir insan yedisinde neyse, yetmişinde de ayni oluyor. Ülkemiz akademik kurumlarında, unvanlar alındıkça, verim ve üretimlerde, giderek düşmeler oluyor.
Kliniğe yeni asistanlar geldiğinde, araştırmaları için ortaya taptaze bir konu atarız Uzaktan takip ederek, bir süre sonra laf arasında, ‘o konuyla ilgili ne yaptıklarını’ soruveririz. Kim oltaya takılmış, kim ilgi duyarak konuyu araştırmış, kim proje geliştirmiş, kim hiç bir şey yapmamış hemen belli olur. Aldığımız yanıtlara göre de haklarındaki ilk değerlendirmemizi yaparız. Bazı akıllı gençlerimiz, verilen her görevi angarya olarak görüyorlar. Eskiler, ‘işlediğin başkasınaysa, öğrendiğin kendinedir’ diyerek, ne de iyi söylemişler.
Sonuç olarak, çalışma hayatında, danışmanlara çoğu zaman ihtiyacımız olur ve onlarla yakın çalışmak gerekir. Ancak danışmanlarınızın, (istişare ettiklerinizin) konularında çok bilgili, çok iyi yabancı dil bilen, kısa süreli de olsa gelişmiş ülkelerde bulunmuş, başka toplumları görmüş, sanal ortamı çok iyi kullanan, üretken, vatanı, ailesi ve çalıştığı kurumuna gönülden bağlı olmaları şartıyla.
5 yorum
Sizin öğrencilerinizin ve birlikte çalıştığınız hekimlerin çok şanslı olduklarını düşündüm.
Değerli hocam yazılarını keyifle okuyor ve yararlanıyorum, üretken çalışmalarında kolaylıklar diliyorum sevgiler.
Ne arada yazdınız eğitici ve öğretici
Tabiiki danismak çok önemli ve hatta üst düzey insanların danışmanı değil danışmanları vardır herhangi bir sorunda hepberaber oturulur fikirler üretilir bunların getirisi götürüsü tartışılır en doğru karar verilir ama burada püf nokta hepsinin ilgili kurumdaki her kanunu kararnameyi uygulanış biçimlerini gayet iyi bir şekilde bilmeli ve dışarıdaki şeylerden torpil çıkar vs gibi asla etkilememeli ve doğruya ulaşmak için en uygun kararı vermelidirler.
Son paragraf konuyu çok güzel özetlemiş
Eline sağlık