İstiraşenin kelime anlamını araştırdığımızda fikir alışverişi, bir mesele karşısında karar vermeden önce tecrübeli kişilerle görüşmek şeklinde bir davranış biçimidir.
İstişare bir kişi, topluluk ya da kurumun ilgili konu hakkındaki görüşünü almak için yapılan iştir. Burada amaç karşı taraftan fikir almaktır. Bunun yanı sıra ikinci kişilere danışmak, eleştirisini dinlemek (olumlu manada) ve çözüm önerilerini değerlendirmektir…
Bu tür eylemler, İstek Ve Dilek Toplantıları Başlığı altında kurumlarda ya da belli gruplarda çok olmaktadır .
Toplantılara katılanlara istek ve dilekleri sorulur. Bu istek ve dilekler bazen anket olarak da kişilere sunulabilmektedir.
Aslında öze bakıldığında gerçekten istek ve dilekler ihtiyacı belirlemede önemli bir yoldur. Eksiklikleri görmede ya da olaylara farklı bakış açıları sağlamada çok kıymetlidir. Ama ne yazık ki bu tür toplantılar ya da diğer yöntemlerle alınan geri bildirimler çoğu kez gerçekleri yansıtmıyor ya da yansıtamıyor. Neden acaba? Bilmiyorum neden? Ama yansıtamadığını biliyorum.
Yine bir “ama ve keşke” , diyerek sözlerime devam etmek istiyorum. Gerçekten istişareler her konuda bence çok yararlı ve güzel sonuçlar verebilir. Hele de farklı bakış açıları müthiş bir zenginlik oluşturabilir. Burada önemli olan tarafların bu olgunluğu gösterebilmesidir.
İstişare ve fikre saygı duymaya en güzel örneklerden biri Mimar Sinan’ın bir çocukla olan hikayesidir. Mimarlığı kadar karakterindeki ustalığa da güzel bir örnek. Hepiniz biliyorsunuzdur ama bu yazıya güzel yakışır bence.
ALINTIDIR
“Süleymaniye Camii’nin inşası tamamlanmış, ibadete açılacağı gün ilan edilmişti. O gün gelince İstanbul’un her yanından insanlar bu eşsiz eserin açılışında bulunmak için şehrin bu noktasına akın etmişti. Herkes hayranlıkla bu Türk mucizesini seyrediyordu. Fakat bunlar arasında bulunan bir küçük çocuk, “Aaa şu minareye bakın nasıl eğri!” diye bağırıyordu. Herkes de bakıyordu ama bir kusur bir eğrilik göremiyordu kimseler. Çocuğun bu eğri lafı Mimar Sinan’a kadar ulaşmıştı. Koca mimar hemen çocuğu bulup ,ona “Yavrucum, hangi minare eğri göster bana” dedi. Çocuk da ” İşte şu diye minarelerden birini gösterdi. Mimar Sinan hemen adamlarını topladı. Uzun uzun halatları minareye bağlattı. ”Çekin yukarıya doğru!” diye çektirmeye başladı. -Çocuğa da , “Oğlum ,bak bu minareyi doğrultuyorum, sen dikkat et ,dosdoğru olunca haber ver” dedi. -Adamlar gerçekten düzeltiyormuş gibi çekiyorlardı. Çocuk bir süre sonra “Tamam minare doğru” diye bağırdı. İşçiler halatları çözüp işi bıraktılar. Başından beri olaya tanık olan ustalardan biri kafa kurcalayan soruyu Sinan’a iletti; -Ulu mimarbaşımız ,sen herkesten iyi biliyorsun ki, minarede eğrilik falan yok .O halde ne diye düzeltmeye kalkıştın? -Mimar Sinan’ın cevabı inceliğin, anlayışın, hoşgörünün simgesiydi. -Ben bilmez miyim minarede eğrilik olmadığını… Ama çocuğun kafasındaki “eğri minare” intibaını da öylece bırakamazdım. -Bu yönteme başvurdum ki çocuğun kafasındaki “eğri” kanaati silinsin. Yoksa her yerde çocuk aklıyla minarenin eğri olduğunu söyler, sona gerçekten eğri olduğu şeklinde inanç yayılırdı.,,
İstişarelerde ortaya atılan fikirler doğru ya da yanlış olabilir tabii ki. Yanlış olanın yanlışlığını düzeltmek ya da doğru olandan diğerlerinin de yararlanmasını sağlamak büyük kazançlar…
Önemli olan en kritik noktalardan biri de; istişare ve eleştiri ayırımı yapabilmektir. Burada eleştiriden kastım “yermek,,.
Bir istişare toplantısında tek fikir savunuluyorsa, kafamızda kocaman bir soru işareti belirmeli bence sevgili okurlar…
Sağlıcakla…