Allah aşkına, nedir bu hekimleri itibarsızlaştırma gayretleri… Nedir bu düşmanlık, bu çekememezlik böyle! Her aklına gelen hekimler hakkında ahkâm kesiyor. Doktorlar üzerinden prim yapma peşinde…
Üniversiteden vaz geçtik, ilkokul-ortaokul-lise tahsilini bile başaramamış; izan, irfan, onur, burhan, haysiyet ve insaf yoksunu; hakiki anlamda okuryazar olmayan zavallı, hasûd, aşağılık kompleksli ve kindarların, memleketin en zeki ve en çalışkan, başarılı çocuklarının seçilerek, geçirildikleri çok ağır ve uzun bir eğitim-öğretimden sonra bu mesleğe atılmalarını; canla başla çalışmalarını ve fedakârlıklarını; itibar görmelerini hazmedememelerine, bu başarılı çocukların her mahlûku utandıracak derecede hakaret, taciz, saldırı ve katliamlara maruz kalmalarına kim dur diyecek Allah aşkına!
Kırk yıl önce bir tıp fakültesi öğrencisinin gördüğü itibarı, ne yazık ki günümüzde bırakın bir hekim, sahasında uzmanlaşmış bir mütehassıs meslektaşımız hatta profesör bile görememektedir!
Gelişigüzel açılan, kâfi derecede kontrol edilemeyen, öğretim kadroları yetersiz, pratik, öğretim ve eğitimde yeknesaklık sağlanamamış bazı tıp fakültelerinden mezun edilen mebzul miktarda doktor(!)ların, hekimlik icra etmekten ziyade her gün farklı bir mecraya itilen TUS’a hazırlanmak uğruna, bazen de gereksiz bilgilerle mücehhez kılınmaları da bunun tuzu biberi olmuştur. Pratik uygulamaları icra etmekten korkan veya yeterli derecede tecrübeli olmadıklarından, imtina eden meslektaşlarımızın vebalinin çoğu müsebbiblerinin sırtındadır.
Ulufe mahiyetinde dağıtılan akademik unvanların artık ahbap çavuş ilişkileri ile daha da iğdiş edildiği, hayatında hiç öğrenci görmemiş hiç ders anlatmamış, pratik yaptırmamış hatta yapmamış(!), üniversitede ele avuca sığar bir bilimsel faaliyette bulunmamış, ikbal peşinde koşanların taltif edildiği duyumları, uydur kaydır yollarla yararlandırıldıkları hususu da meslektaşlarımızın kafasını kurcalamakta ve idealist doktorları karamsarlığa itmektedir.
İtibarlarının yerlerde sürüklendiği meslektaşlarımızın, kişisel-ailevi problemlerinin her gün daha da arttığı/artırıldığı günümüzde, zırt pırt çok basit şikâyetleri ile onları meşgul ve tahakküm eden, had bilmez, yol-yordam bilmez, kendini ağa/patron, doktoru uşağı/kölesi sanan canavar ruhluların varlığı ilave olunca, hiç kimse mesleğini ve sanatını isteyerek, zevkle ve samimiyetle yapmaz/yapamaz, icra edemez.
Astronomik tazminatlara mahkûmiyetler, maaş tutarsızlıkları, gelecek endişesi, eş durumu haklarının göz ardı edilmesi, kraldan çok kralcıların “mobbing” uygulamaları, her durumda hekimin haksız ve paragöz olarak prezante edilmesi ve suçlu addedilmesi, hekimlerde ne şevk ne heyecan ne de çalışma arzusu bıraktı!
En alt düzeydeki bir devlet memurunun gördüğü itibara bile hasret bırakılan hekimlerin, zamanı ve fırsatı gelince bir başka mesleğe yöneleceklerini buradan ilgililere hatırlatmak istiyorum. Günümüzde, çok başarılı hekim/cerrah oldukları hâlde bütün bu sebeplerden ötürü mesleklerini icra etmedikleri ve köşelerine çekildikleri de bir hakikattir. Bu da acaba kimin ayıbı sayılır dersiniz?
Bir önceki makalemde ifade ettiğim gibi, gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, yirmi-otuz yıl sonra hastalarımızı tedavi ettirecek çok iyi ve mahir hekim, çok tecrübeli ve maharetli cerrah bulamayacağız.
İşte, henüz hiçbir yerde arz-ı endam etmemiş, farklı bir vezinde yazdığımız rubai tadında şiirimiz.
AŞK İBTİLÂSI
• — — —/• — — —/• — — —/• — — —
(Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün)
Şikâyet eylemem aslâ, bu sevdânın cefâsından,
Sefâsından nasîbim yok, ümîdim yok vefâsından,
Ne dermansız bu dert Rabbim! Tabipler câresiz kalmış,
Bu ömrüm geçse, ben geçmem bu aşkın ibtilâsından.