“Nasıl bir akademisyen?” konu başlığında makale yazmak için okuma yaparken 4 Ağustos 2021 tarihli Cumhuriyet gazetesi’nin son sayfasında “Açık liseden dünya üniversitelerine” başlıklı bir haber ilgimi çekti ve okuduğum bu haber “İyi Bir Akademisyen İçin Her yer Akademi ” konu başlığını seçmeme vesile oldu. Haberin içeriği şöyle idi: Alp Batu Çavuşoğu isimli bir genç arkadaşımız kişisel gelişim ile ilgili kendine daha fazla zaman ayırabilmek için lise eğitimini “Açık Lise” de tamamlamış. Eğitim süresi boyunca okul dersleri dışında ekonomi okur-yazarlığı kazanabilmek için üniversitelerin halka ücretsiz açık derslerine katılmış, iki yıl boyunca haftanın belirli günleri bir fırında çalışmış, keman çalıyor, balık tutuyor ve yüzüyormuş. Açık öğretim lisesinde zorunlu dersler dışında çok sayıda seçmeli ders alan Alp, matematik, istatistik, mikroekonomi, makroekonomi, kıyaslamalı politika sınavlarını başarıyla tamamlamış; “Collage Board SAT ve Advanced Placement” sınavını da vererek İngiltere’deki Warwick Üniversitesi ve King’s Collage of London, Hollanda’daki Amsterdam ve Tilburg Üniversiteleri ve Rusya’daki HSE-ICEF Üniversite’ lerinden kabul almış. Kendisine kariyer planının ne olduğu sorulduğunda öğrenci gözüyle Akademi ve Akademisyende aradığı özellikleri ve kariyer planını şu şekilde belirtmiş ”Prestijli, gelenek ve değerleri olan, uluslararası vizyonu ve çok kültürlü bir sosyolojik yapısının yanında, teoriyi toplumsal meselelerle bağdaştırabilen, üstün eğitim standartlarına haiz, kaliteli akademisyen ve araştırmacılara sahip bir üniversitede lisans eğitimi alarak, yüksek lisansı da yine Avrupa’daki prestijli bir üniversitede tamamladıktan sonra, doktora ve sonrasındaki disipliner ve disiplinler arası farklı çalışmalarıma Amerika’daki ekonomi üzerine en iyi üniversitelerden birinde devam etmek istiyorum. Amacım, kalkınma ekonomisi, bilgi ekonomisi, finans, uluslararası ekonomi, kurumsal finans ve örgütler gibi konuların bir veya birkaçı üzerinde uzmanlaşarak, içinde yaşadığım ve hızlı değişmekte olan toplumu anlayabilmek, toplumun karşılaştığı karmaşık meselelere toplumsal değişimi ve gelişimi tetikleyen kalıcı ve yönlendirici çözümler sunarak katkıda bulunabilmek, Türk milletinin yararına ve insanlığın ilerlemesi yönünde etkili fikir ve icraatlara imza atabilmek”. Alp arkadaşımızın açık lise okuduğu sırada kendi isteği ile yaptığı ve sonunda üniversiteye kabulünü sağlayacak ekonomi alanındaki derinlemesine okur-yazarlık, edindiği hobiler, eğitim ve öğrenim için bir okul binasının çokta şart olmadığını, kişisel yeti ve becerilerin kariyer sahibi olmada temel etmen olarak her şeyin üzerinde olduğunu gösteren çok güncel ve güzel bir örnektir. Yine öğrenci gözüyle saptadığı ve amaçladığı “teorik bilgiyi toplumsal meselelere çözüm üretmek için kullanmak, yani pratiğe dökmek, özelde kendi halkının genelde tüm insanlığın yararına ve ilerlemesine katkı yapacak fikir ve icraatlara imza atabilmek” aforizması iyi bir akademisyenden beklenen özellikleri çok güzel bir şekilde özetlemektedir.
Akademisyen kelimesinin etimolojisine bakıldığında Fransız’ca “yüksek okul, bilimsel kuruluş” anlamına gelen académie kelimesinden türediği görülmektedir. Akademi kelimesinin geçmişi ise MÖ 4. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Platon’un (Eflatun MÖ 429-347). eski Yunanca’da Akademía sözünden alıntı ile Atina’da “Akademia” isimli bir semtte kurduğu felsefe okulunun adıdır. İtalyanca “academia ” bilimsel kuruluş anlamına gelen sözcük , Marsilio Ficino’nun 1439’da Florans’da kurduğu “Platonik Akademi” olarak kendine yer bulmuş, 1635″te kurulan Fransız Akademisi” sözcüğü ile de belleklere kazınmıştır. Akademisyen kelimesi Türkçe’de “öğretim üyesi veya öğretim elemanı” olarak karşılık bulmuştur.
Akademisyenlik mesleği ise “üniversitelerde veya bunun gibi yüksek öğrenim kurumlarında uzmanı olduğu alanla ilgili araştırmalar yapan, bilimsel konular üzerinde çalışan ve eserler üreten, alanı ile ilgili öğretim faaliyetlerini doğrudan yürüten kişi” şeklinde tanımlanır. Akademisyenler, üniversitelerde öğretmenlik görevini yerine getiren ve kalan zamanlarında uzmanı oldukları branşlarda bilimsel araştırmalar yapıp, çalışmalar üreten ve bunları toplumsal yarar için pratik kullanıma sunan ve uygulayan kişilerdir. Bir yandan öğretirken bir yandan da öğrenirler, yani akademisyenlik yaşam boyu devam eden ve yaşam tarzı haline getirilmiş bir öğrenme ve öğretme sürecidir. Mesai saati ve emeklisi yoktur. Akademik yaşam için bir okul, bir akademi, bir bina şart değildir. Hele günümüzde bilgiye ulaşmanın bu kadar kolay olduğu bir dönemde tabiri caiz ise dağ başında da akademisyenlik yapılabilir. Akademisyenlik yedi gün yirmi dört saat ve yaşam boyu devam etmesi gereken bir meslektir. Bu tanımlara bakıldığında akademisyenliğin iki önemli ayağı olduğu görülür:
1. Öğretmek ve öğrenmek, 2. Öğrendiklerini ve yaptığı araştırmaların sonuçlarını makale haline getirip yayınlayarak meslektaşları ile paylaşmak ve elde ettiği sonuçları insanlık yararı için kullanmak. Bu nedenle bir ülkenin gelişmesinde ve kalkınmasında bilim ve teknolojide yol almasında akademisyenlerin rolü oldukça önemlidir. Bu önem COVID-19 pandemi süresinde bir kez daha görülmüştür. Prof. Dr. Uğur Şahin ve Dr. Özlem Türeci akademik yaşamlarında elde ettikleri bilgileri ve araştırma sonuçlarını aşı uygulaması şeklinde insanlığın yararına sunmuşlardır. Amerika’da çalışmalarında devam eden Türk bilim insanı Prof. Dr. Aziz Sancar bir yandan doktorluk yaparken, diğer yandan laboratuvarında araştırmalarına devam etmiş, binlerce öğrenci yetiştirmiş ve kanserde gen tedavisi konusunda yaptığı özgün çalışmalar ile Nobel bilim ödülünü kazanmıştır.
Ülkemizde Yüksek Öğretim Personel Kanununa göre üniversitelerde görev yapan öğretim elemanları üç gruba ayrılır. Buna göre profesör, doçent ve doktor öğretim üyeleri, öğretim üyeleri sınıfını; öğretim görevlileri ile okutmanlar öğretim görevlileri ve okutmanlar sınıfını; araştırma görevlileri ise öğretim yardımcıları sınıfını oluşturmaktadır.
Yasal mevzuatta açıkça ifade edilmese de üniversite öğretim üyeliği için ilk basamak araştırma görevliliğidir ve araştırma görevliliği kadrosu öğretim üyeliği kadrolarının kaynağını oluşturur. Akademik kadronun asıl kaynağını teşkil eden araştırma görevlilerinin yetiştirilerek ileri kademelere hazırlanmasının üniversiteler için hayati önemi vardır. Akademisyenlerin öğretmen olarak görevi bir yandan lisan eğitimi vermek iken, diğer yandan da yeni akademisyen yetişmesinin yolunu açacak olan araştırma görevlilerini yetiştirmektir. Nitelikli akademisyen olmanın temeli araştırma görevlilerinin iyi yetişmesidir. Bunun için gerekli standartları düzenleyen ve her bakan veya hükümet değiştiğinde değişmeyecek olan yasal düzenlemelere ihtiyaç vardır. Ne yazık ki günümüz Türkiye’sinde bu yasal düzenlemelerin dünya ölçeğinde olduğunu ve uygulandığını söylemek zordur ve ülkemizde akademik yaşamda liyakatın yerini adam kayırmacılık almış bunun sonucu olarak da akademinin başarısı dünya ölçeğinde çok alt basamaklara inmiştir.
Akademik yaşamın temeli olan araştırma görevlilerinin eğitim sürecine, dünya üniversiteler sıralamasında ilk sıralarda yer alan üniversitelerin programlarına baktığımızda asgari olması gereken nitelikleri şu şekilde görmekteyiz: Araştırma görevlisi kadrosunun ana rolü üniversitenin ulusal ve uluslararası alandaki saygınlığına katkıda bulunmaktır. Araştırma görevlisi eğitim ve araştırma alanında kendini geliştirmeli ve üniversitedeki projelere danışmanlarının rehberliğinde katkıda bulunmalıdır. Araştırma görevlilerini deneyimli bir öğretici haline getirmek için öğretme yöntemlerini geliştirmeye yönelik sertifika programları, profesyonel kişisel gelişim programları ve topluluk önünde konuşma eğitimi gibi etkinlikler düzenlenmekte, internet üzerinden seminerler verilmektedir. Bilimsel gelişim yanında çalışma disiplin ve düzeni açısından da, çalışma saatlerinden öğrencilerle ilk karşılaşmada nasıl davranılacağına kadar oldukça ayrıntılı bir bilgilendirme yapılmaktadır. Bunlara ek olarak araştırma görevlileri en az lisans düzeyinde eğitim verebilecek durumda olmaları için öğretim üyeleri tarafından belirlenen bazı başlangıç derslerine girerek ders verme konusunda tecrübe kazanmaktadırlar Ülkemizde araştırma görevlilerinin iş tanımı, iş doyumu ve yaşam koşulları konusunda yapılan çalışmalarda genel olarak araştırma görevlilerine angarya işler yaptırıldığı, araştırma, makale yazma ders anlatma, sunum yapma konusunda yeterince eğitim almadıkları, kendilerine değer verilmediği, ödüllendirme sisteminin olmadığı, üstleri tarafından psikolojik tacize maruz kaldıkları görülmektedir.
Araştırma görevlileri bugünün öğrencileri yarının akademisyenleridir. Bilim insanı olma yolunda ilk basamakta durmaktadırlar. Bu nedenle esas görevleri araştırma, inceleme yapmak ve bunları makale haline getirip yayınlamak olan araştırma görevlilerinin ülkemizdeki mevcut koşullar dikkate alınarak, iş tanımlarındaki belirsizlikler giderilmeli, çalışma koşulları daha olumlu hale getirilerek araştırmalarına yeterli zaman ayırabilmeleri sağlanmalı, başarıları ödüllendirilerek, iş doyumları artırılmalı ve akademik yaşam özendirilmelidir.
KAYNAKLAR
- Cumhuriyet Gazetesi 4 Ağustos 2021 Sayfa 16
- Saadet Aylin Bayar, Volkan Bayar. Akademisyen ve Öğrencilerin Araştırma Görevliliğine İlişkin Metaforik Algıları. Eğitimde Politika Analizi Dergisi Temmuz, 2012, Cilt 1, Sayı, 1, s. 26-48 29