Dünya tarihine baktığımızda her alan ve bölgede sürekli bir mücadele olmuştur. İyi ile kötü, doğru ile yanlış, hak ile batıl, güçlü ile güçsüz, ideolojilerin mücadelesi… Yani kısacası iyi insanlarla kötü insanların mücadelesi vardır. Bu mücadelede iyi insanların ve hakkın üstün geldiğini görmekle beraber algı olarak hep kötülerin, batılın kazandığı algısı daha ön planda durmaktadır. Ya iyiler kazanacak dünya güzelleşecek, yaşanabilir bir yer haline gelecek. Ya da geçmişte ve günümüzde de olduğu gibi kötüler kazanıp ve dünya kötülüğe teslim olacak, kan gözyaşı ve katliamlar yaşanacak. Yani bir bakıma algısal bir yanılgı ön planda insanlığın zihniyetini etkilemektedir.
Kur’an-ı Kerim’de: “ Ve de ki: Hak geldi (değişmeyen gerçek geldi), batıl zail oldu. (sahte ve tutarsız olan amaçsız ve anlamsız olan her şey de yıkılıp gitti), şüphe yok ki batıl, zaten yok olur gider (zaten sahte ve tutarsız olan, er geç yıkılıp gitmek zorundadır)” (İsra/81) buyrulmaktadır Kötülüğün ve kötü insanların neden “hep” kazandığına dair düşünceler, genellikle bireyin içinde bulunduğu dönem, çevre ve olaylara dair algısından kaynaklandığını ileri sürebiliriz. Ancak hep kötülerin başarılı olduğu veya olacağı düşüncesi ile ilgili algıyı anlamak ve sorgulamak için bunu birkaç boyutta ele almak faydalı olabilir.
Algısal nedenlerle ilgili yanılgılar
Kötülük genellikle daha çarpıcı ve dikkat çekici olur. Kötü bir olay ya da kişinin başarısı, insanların zihninde daha uzun süre kalarak iz bırakır. Oysa iyilik sessiz ve derinden ilerler. Kendini ön plana çıkarmaz. Tarihe baktığımızda iyilik ve erdem sahibi birçok insanın uzun vadede kazandığını görebiliriz. Ancak kötülüğün kısa süreli ve çarpıcı yankısı insan algısını daha çok etkilemektedir.
Dünyevi Kazanım ve Ahlaki Değerler
Kötü insanlar genelde her alanda başarılı olmak veya kazanç sağlamak için her türlü hile, yalan veya diğer ahlaki olmayan yollara başvurmaktan çekinmezler. Bu değerler onlar için bir yaşam tarzıdır. Bu durum, maddi dünyada bir kazanç gibi görünse de, ahlaki ve manevi açıdan bir kayıptır. İslam düşüncesinde, bu durum “dünyevi sınav” olarak yorumlanır. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda:
“Onlar sanmasınlar ki, onlara mühlet vermemiz kendileri için hayırlıdır. Biz onlara sırf günahlarını artırmaları için mühlet veriyoruz. Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.” (Âl-i İmrân/178)
Bu ayet, kötülüğün dünyada geçici bir başarı gibi görünebileceğini, ancak nihai sonucun ilahi adaletle belirleneceğini vurgular. Bu uzun vadede hep iyiliğin kazanacağının çok önemli bir işaretidir.
Kötülüğün Sistemsel Etkisi
Toplumlarda güç, çoğu zaman kötü niyetli insanların eline geçebilir çünkü bu kişiler, kuralları çiğnemekten çekinmezler. Hile yapar, manipüle eder ve kendilerini başarıya ulaştıracak tüm meşru olmayan yolları kullanmaktan çekinmezler. Bunların başarıları uzun süreli olmaz. Tarihte birçok despot liderin ya da kötü yönetimin sonunda halk tarafından alaşağı edildiğini görebiliriz.
İyiliğin Sessiz Gücü
İyilik genelde daha az görünür bir şekilde işler, ama etkileri daha kalıcıdır. İnsanlık tarihi boyunca, büyük değişimlere yol açan liderler, bilim insanları veya filozoflar başarıyı genelde iyilik, adalet ve merhamet üzerine inşa etmişlerdir. Dünyamız bugün hala bu iyi insanların sayesinde ayakta kalmakta, gülen yüzler onlar sayesinde devam etmekte, alınan güzel nefesler hala onlar sayesinde olmaktadır. Bugün hala onların eserlerini konuşuyor ve yaşıyoruz. Kötüler ise iktidarları sona ererken unutulmakta veya lanetle hatırlanmakta ve anılmaktadırlar.
Kendi Rolümüzü Sorgulamak
“Kötülüğün zaferi, iyilerin hareketsizliğiyle mümkündür” denilir. Eğer kötü insanlar kazanıyorsa, belki de iyi insanlar olarak yeterince çaba göstermiyoruzdur. Birey olarak kendi çevremizde iyilik ve adalet için neler yapabileceğimizi sorgulamamız çok önemlidir.
Kötülük ve kötü insanların “hep kazandığı” düşüncesi, kısa vadeli ve yüzeysel bir gözlem olabilir. Uzun vadede iyiliğin, sabrın ve adaletin galip geldiğini anlamak için tarihe, dinî metinlere ve yaşamın döngüsüne bakmak gerekir. Asıl mesele, bu süreçte bireyin kendi iyiliğini ve adaletini kaybetmeden mücadele etmesidir.
Sonuç olarak, kötülerin hep kazandığı algısının fikirlerimizi değiştirmesine ve umutlarımızı tüketmesine izin vermemeliyiz. Korkmadan, umutsuzluğa kapılmadan güçlü bir şekilde yolumuza devam etmeli mevcut işlerimize ve çalışmalarımıza odaklanmalıyız. Unutmamalıyız ki hak, doğruluk ve iyilik her zaman galip gelecektir. Batıl ve kötülük ise her zaman yok olmaya mahkûmdur.