Doğrudan 50 Hz şehir şebekesinden beslenen ve günlük hayatımızda sıklıkla kullandığımız cihazlar (ısıtıcılar, buzdolapları, elektrikli süpürgeler vs gibi) tarafından salınan çok düşük frekanstaki EM dalgaların elektrik ve manyetik alan bileşenlerinin (10 MHz’e kadar), vücut yüzeyi ve kesitlerinde oluşturdukları elektrik akımlarının tek etkisi, bu alanların uluslararası bilim kuruluşları tarafından önerilen sınır değerler altında kalması şartıyla, sinir ve kas hücrelerindeki uyarılmalardır (karıncalanma, gıdıklanma gibi). Bu alanların nöroendokrin, kardiyovasküler ve nörolojik kökenli sağlık sorunlarına yönelik hiçbir etkisinin olmadığı yapılan bilimsel çalışmalarla kanıtlanmıştır.
10 MHz – 300 GHz arasındaki elektromanyetik dalgaların neden olduğu termal (ısı) etkiler bilimsel olarak kanıtlanmış yegane etkidir. Yukarıda ifade edildiği gibi sınır değerlerin altında kalınmasıyla sağlığı tehdit edici hiç bir sorunun ortaya çıkması beklenmemelidir. Kadın ve erkeklerin üreme fonksiyonlarını olumsuz yönde etkilediği, uzun sürece yayılan bilinç bozukluklarına, biyolojik ritim ve nörolojik rahatsızlıklara yol açtığına dair bilimsel bulgular olmadığı da yine laboratuvar ve hayvanlarda yapılan araştırmalarla gösterilmiştir.
Uyku esnasında fizyolojik değişiklikler gözlense de bunların herhangi bir sağlık sorunu yaratmadığı saptanmıştır. Bazı kişilerde görülen hiper hassasiyetlerin (yorgunluk, baş ağrısı, rahatsızlık hissi gibi), EM radyasyonla bir ilişkisi bilimsel olarak saptanmamıştır. Bu bağlamdaki bir görüş, sorunun, plesebo etkisinin tersi olan nocebo etkisi olduğudur (WHO 2007).
Radyo frekans ve mikrodalga bölgesindeki radyasyonun kanser etkisi üzerine çok sayıda epidemiyolojik çalışma yapılmıştır. Bu araştırmalar, genelde kötü huylu beyin tümörü glioma ve iyi huylu beyin tümörleri meningioma ile neuroma üzerine yoğunlaşmıştır. Sağlık otoriteleri, elde edilen sonuçların negatif, yetersiz veya kesin kanıta dayalı olmadığına dair fikir birliğindedirler. Bu bağlamdaki en önemli bilimsel kanıt, radyofrekans ve mikrodalga bölgesindeki EM dalga enerjilerinin DNA molekülünü etkileyerek mutasyonu başlatmasının mümkün olamayacağıdır. Zira bu dalgaların enerjisi, DNA’ya hasar verecek enerjilerden (iyonlaştırma enerjisi) on binlerce kat daha az olmasıdır. Kanser etkisini savunan gruplar, bazı hayvan çalışmalarının sonuçlarını ve doku kültürlerinin ışınlandığı in-vitro deneylerinin sonuçlarına işaret etmektedirler. Bu kapsamda kaleme aldığım ve bu köşede yayınladığım “İyonlaştırıcı Olmayan radyasyonun Termal olmayan Sağlık Etkileri” başlıklı yazımda bu konuya detaylarıyla değindim.
Cep telefon kullanımı ile kanser arasında bir ilişki olup olmadığı konusu, toplumun ve hatta birçok akademisyenin merak konusudur. Güvenilir istatistiğe dayalı epidemiyolojik çalışmaların hemen hemen tamamı, herhangi bir ilişki olmadığı konusunda hem fikirdir (WHO 2007). Ancak, bazı akademisyenler, yukarıda değindiğim gibi bunun tersini iddia etmektedirler ve dayanak olarak, Uluslararası Kanser Araştırma Ajansının (The International Agency for Research on Cancer-IARC) cep telefonlarını “muhtemelen kanserojen” olabileceğini ileri süren 2B maddesine koymasına bağlamaktadırlar (IARC 2013). Bu madde, “…söz konusu faktörün, insanlarda kansere neden olacağına yönelik sınırlı kanıt taşıdığını ve deney hayvanlarına yönelik kanser etkisi için de yeterli kanıtların az olduğunu belirtmektedir”. Öncelikle bu madde de kahve, sebze turşuları, nikel paralar, karbon kağıtlar, talk pudrası ve egzoz dumanın da yer aldıklarını belirtmek isterim. IARC bu kararını, İsveç’te yapılan bir çalışmaya ve İsveç araştırıcılarının da dahil olduğu INTERPHONE epidemiyoloji çalışmasının bazı sonuçlarına dayandırmıştır. İsveç araştırmasında, telefon kullananlarda gliomanın %30 daha fazla olabileceği, bu olasılığın 25 seneden fazla kullananlarda %200’e yükseldiği ileri sürülmüştür (Hardel 2011). Bu çalışma, kamuoyunda medyanın da etkisi ile ciddi bir kaos yaratmıştır. Ancak akabinde hemen hemen tüm uluslararası bilim kuruluşları, İsveç çalışmasında yapılan oldukça önemli hataları ortaya koymuşlardır. Bu çalışmanın sonuçlarının doğru olması durumunda, Danimarka, Finlandiya ve Norveç’ten elde edilen verilere göre ortaya çıkması beklenilen %20 kanser artışı gözlenmemiştir.
13 ülkenin katıldığı, 6420 vaka ve 7658 kişilik kontrol grubunun içerildiği Interphone vaka çalışmasında (1979-2008), katılımcılar kendilerine gönderilen anketleri yanıtlamışlardır. Bu çalışmanın sonuçları farklı gruplar tarafından analiz edilmiş ve genelde telefon kullanımına bağlı olarak istatistiksel anlamlı bir kanser artışının olmadığı belirtilmiştir. Ancak bu analizlerin birisinde, zamanının çoğunu telefonda geçiren kişilerde (her gün ve günde 12 saat gibi pek inandırıcı olmayan süreler belirtilmiştir) glioma kanserleri için risk artışı verilirken, bir diğer analizde ise konuşma süreleri normal olan kişilerdeki risklerin, hiç telefonla konuşmayanlara göre daha az olduğu ifade edilmiştir. Vaka kontrollerine dayanan epidemiyolojik çalışmalarda, kişilere geçmişe ait telefon kullanımlarına ilişkin sorular sorulur. Sonuçların güvenilirliği ise şüphesiz bu yanıtları veren kişilerin hafızalarının ne kadar kuvvetli olduğuna bağlıdır.
IARC’nin yukarıda verilen kararından hemen sonra Dünya Sağlık Örgütü (WHO), mobil telefon kullanımının hiçbir sağlık riski taşımadığını ifade eden bir görüş yayınlamıştır (WHO 2011). ABD’deki birçok sağlık organizasyonu (National Cancer Institute, National Institute of Enviromental Health Science, FDA gibi), Avrupa Topluluğu araştırma gruplarının benzer raporları vardır (SCENIHR 2015).
Danimarka’da 358.000 kişiyi ve İngiltere’de 3 milyon kadını kapsayan kohort çalışmalarında, telefon kullanımına yönelik hiçbir kanser riski saptanmamıştır.
Bir diğer örnek ise ABD’de yapılan bir çalışmadır (Little 2012); telefonların kullanılmasına başlanan 1990’lı yıllardan 2008’e kadar bu ülkede glioma vakalarında hiçbir ilave artışın görülmediği belirtilmektedir. İsveç sonuçları doğru olsaydı, bu artışın %40 olması gerekecekti.
ABD’den ilgi çekici bir diğer bilgi, Ulusal Kanser Enstitüsü (National Cancer Institute – NCI) tarafından 2000 – 2006 yılları arasında beyin ve sinir sistemi kanserlerinin 100.000’de 6.9’dan 5.9’a azaldığı bilgisidir. NCI ayrıca, 1987 ile 2006 arasında bu kanserlerdeki azalmayı her yıl için %0.2 olarak saptamıştır. Kanser hızında bu azalma yanında mobil telefon kullanımı, 2002’de %62’ye 2019’da %96’ya yükselmiştir. Bu sürecin, beyin ve diğer kanserlerin azaldığı döneme tekabül ettiğine dikkat edilmelidir.
Bu bağlamda, Uluslararası Elektromanyetik Emniyet Komitesinin (International Committee on Electromagnetic Safety http://www.ices-emfsafety.org/expert-reviews/) yayımladığı bir makalede, bugüne kadar ulusal ve uluslararası kuruluşlarca yapılan 69 araştırmanın özeti verilmektedir. Bu çalışmaların ortak sonucu, telefon kullanımına bağlı olarak kişilerde dedekte edilebilecek bir kanser riskinin söz konusu olmadığı yönündedir.
Diğer taraftan, şimdiye kadar yapılan araştırmalarda cep telefonlarının kullanılmasına bağlı olarak kişilerde tümör oluşmasına neden olacak bir bulguya rastlanılmamasına rağmen, niçin bu bağlamda hala araştırmalar sürmektedir sorusu önem kazanmaktadır. Bu sorunun yanıtı, yapılan çalışmaların içerdiği sınırlı durumlardır.
Cep telefonlarının mazisi çok eski değildir ve bazı çalışmalarda denekler yeteri kadar uzun bir süreçte izlenmemiştir. Kansere neden olabilecek bir ışınlanmadan sonra tümör oluşumu on yıllara varan çok uzun süreler sonra gerçekleşir. Cep telefonlarının kullanılma süresi bazı ülkelerde 20 -25 seneden fazla değildir, dolayısıyla gelecekte ortaya çıkabilecek bir sağlık etkisinin olasılığı göz ardı edilemez.
İkinci husus, cep telefonlarının kullanım süreleri sürekli olarak değişmektedir. Günümüzde kişiler, 10 sene öncesine göre telefonlarını çok daha sık kullanmaktadırlar. Diğer taraftan, cep telefonu teknolojileri de sürekli bir değişim göstermektedir. Bu hususlar göz önüne alındığında, geçmişte yapılan araştırma sonuçlarının bugün hala geçerli olup olmadığı sorusu akla gelmektedir.
Üçüncü husus, çocuklarda telefon kullanımının gittikçe artmasıdır. Şu ana kadar yapılan araştırmalarda RF dalgalarının neden olduğu herhangi bir sağlık etkisine rastlanmamıştır (Cefalo çalışması). Ancak çocukların yetişkinlere göre daha uzun yaşamları, onların daha fazla ışınlanmasına neden olmaktadır. Diğer bir husus vücut boyutlarının yetişkinlere göre daha küçük olması nedeniyle RF enerjine karşı daha hassas olmalarıdır.
Kişisel düşüncem, bugüne kadar yapılan bilimsel araştırma sonuçlarını dikkate alarak, cep telefonları ile kanser hastalığı arasında bir ilişkinin olmadığı yönünde. Eğer bir gün cep telefonlarının kansere neden olduğu bilimsel olarak ispatlansa bile, yaşamımızda yer alan diğer tüm kanserojen faktörler dikkate alındığında, telefon kullanımına bağlı kanser vakalarının diğer nedenlere bağlı vakalardan ayırt edilemeyecek kadar düşük olacağıdır. Cep telefonlarının günlük yaşamımıza getirdiği ve getireceği inanılmaz kolaylıklar ve yararlar, ortaya çıkabilecek son derece düşük riskleri kabullenmemizi gerektirecektir.
Ebeveynler, çocuklarının cep telefon taşımalarına yönelik endişeler taşıyorlar. Onlara önerim, hem psikolojik rahatlık hem de hijyen açısından çocuklarının kulaklık kullanmaları.
Bu arada unutulmaması gereken husus, araba kullanırken telefonla konuşmanın neden olduğu ölümcül kazaların azımsanmayacak derecede fazla olmasıdır.
Bu makalede verdiğim bilgiler birçok yayından alınmıştır, yazımı belirli bir kelime sınırında tutabilmem için, ki tutamadım, hepsini referanslarda veremedim; aşağıda sadece kritik olanlar var. Diğer referanslara, www.doganbor.com sayfamdaki yazılarımdan ulaşabilirsiniz.
Referanslar
- WHO, World Health Organization, “Environmental Health Criteria 238: Extremely low frequency fields”, www.who.int/peh-emf/publications/Complet_ DEC_2007.pdf, 2007
- [IAR 13] IARC, International Agency for research on cancer, “Non-Ionizing radiation, part 2: Radiofrequency electromagnetic field”, IARC Monographs, vol. 102, IARC, Lyon, 2013.
- Hardell L, Carlberg M, Hansson Mild K. Pooled analysis of case-control studies on malignant brain tumours and the use of mobile and cordless phones including living and deceased subjects. International Journal of Oncology 2011; 38(5):1465–1474.
- INTERPHONE Study Group (2010). Brain tumour risk in relation to mobile telephone use: results of the INTERPHONE international case-control study. Int J Epidemiol, 39(3), 675- 94. Erratum in: Int J Epidemiol, 2012, 41(1), 328.
- Little at all Mobile phone use and glioma risk: comparison of epidemiological study results with incidence trends in the United States; Little et al.; BMJ 2012.
- Open article: WHO Fact Sheet: Electromagnetic fields and public health: mobile phones June 2011: http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs193/en/index.html
- SCENIHR. 2015. Scientific Committee on Emerging and Newly Identified Health Risks: Potential health effects of exposure to electromagnetic fields (EMF): http://ec.europa.eu/health/scientific_committees/emerging/docs/scenihr_o_041.pdfExit Disclaimer, accessed August 15, 2015