Yine deprem, yine deprem. Biz toplum olarak, millet olarak, yine binlerce masum insanımızı kaybettik. Depremden sağ kurtulanlar olsa da, çocukların bir ailesi yok, kimisi eşini, kimisi ana, babasını kaybetmiş. Çökmüş binaların yanında ümitsizce bekleyenler var. Asrın en büyük depremiymiş, en çok ölüm bizdeymiş. Eh artık, sonunda ne kadar övünsek azdır. Ortalık ana baba günü, yıkıntılardan sağ kurtarılanlar, hastaneler yaralılarla dolmuş durumda.
Milletimiz seferber olmuş yardımlar çığ gibi bölgeye akmakta. Yollar kamyon ve tırla tıkanmış durumda. İlk şok atlatıldıktan sonra, yavaş yavaş çadırlar kuruluyor, depremzedelerin yemek ve tuvalet ihtiyaçları giderilmeye çalışılıyor. Çocuklar için, mama lazım, çocuk bezi hatta tuvalet kağıdı ve sabun bile lazım.
Bazıları da, çoğu zaman olduğu gibi, felaketten rant çıkarmanın, hatta sen ben kavgasının derdine düşmüş durumda. Talancılar, hırsızlar iş başında. Kim haklı kim haksız belli değil. Kaybettiklerimizin sayısı giderek çığ gibi katlanarak artmakta. Yıkıntılar arasından çıkarılanlar, uykudayken yakalanmış, çoğunun üzerlerinde kimlik bile yok. Çıkarılan cesetler, hastane bahçelerine yığılmış durumda. Gömülebilmeleri için, kimlik tespitleri yapılması, cenaze namazlarının kılınması lazım. Kefen bezi bile bulunamıyor.
İlk günler, millet aç ve susuz, ümitsizce bekliyor. Sıcaklık sıfırın altında, ortalık buz kesmiş, geceleri ışıklandırma lazım, hiç olmazsa ısınmak için bile olsa bir ateş yakmak lazım. Daha içecek su bile bulunamazken, ihtiyaçlarını gidereceği tuvalet bile yokken, etraf bakanlarla dolmuş durumda. Televizyon karşısında, demeç veren demeç verene. Organizasyon ve planlamaları kimler yapıyor, kim, hangi ekip, hangi makine, hangi şehre hangi kasabaya gidecek orası hiç belli değil.
Vatandaş yıkıntıların kenarında, içerde kalan yakınlarını kurtaracak birilerini ve iş makinalarını bekliyor. Kepçe ve iş makinalarının bir kısmı, yol kenarlarında, orda burada bekleşiyor. Kendilerine verilecek görev ve gidilecek yerlerin bildirilmesini bekliyorlar.
Deprem bölgelerinde, il ve ilçelerimize, ülkemizden ve yabancılardan, kaç grup geldi, onların dağıtımları nasıl oldu, hangi kasaba, hangi şehre kaç grup, kaç kişi gönderildi. Tüm bunların hesabını kimler yapıyor? İllerde, ilçelerde afet koordinasyonunu kimler yapıyor, kaymakamlar, valiler, belediye başkanları neredeler. Çıkıp onu oraya, şunları şuraya gönderdik diyen de yok. Sadece TV de konuşanlar, bakanlarımız ve daha yukarıdakiler. Onlar da, ellerine tutuşturulanları okuyorlar. Teknik bilgiler nerelerde toplanıyor. Afet koordinasyon merkezi illerde neresidir, kimse bilmiyor.
O hiç istenmeyen belirli süre tamamlandıktan sonra, artık makinalar çalışır, enkaz ve molozları kaldırmaya başlarlar. Bakın, biz o işleri çok iyi biliriz. Çok kısa bir sürede, etrafı tertemiz eder, yeni rantlar için yepyeni arsaları bulup çıkartırız. Sonra gelsin üzerlerine yeni inşaatlar. İnşaatçıyız biz hepimiz, çürük çarık olsa da, yaparız, ederiz.
Olayın vahametiyle vatandaşlar devamlı şikayet ediyorlar. Devlet nerede, hükümet, bakanlık belediye yetkilileri nerede diye. Elektrik, doğalgaz kesilmiş, su yok, ısınacak içine girilecek bir yer bile yok. Hep şikayet, hep şikayet.
Aslında şikayet eden de, şikayet edilen de biziz arkadaşlar. Devlet biziz, hükümet biziz, belediye, bakanlık hepsi de biziz. Kimi kime şikayet edeceğiz.
En çok yıkılanlar, devlet binalarıymış. Hiç şüpheniz olmasın, onları yapan da, ihaleyi en ucuz yapana veren de biziz. Çürük binaları yapan da, onlara ruhsat veren de, olmadık yerlere hem de çok katlı bina yapılmasına müsaade eden de biziz.
Sınavlarda kopya çeken de, soru çalan da, çalıntı sorularla iş, okul ve üniversitelere giren de, liyakati olmadığı halde, kenarından kıyısından da olsa, hiç bilip anlamadığı işlere balıklama atlayan da biziz. Rüşvet alan da, veren de, göz yuman da, eğitimi bozup, adaleti yamultan da biziz. Bizden sizden ayrımı yaparak, bizimkiler denilen vasıfsızları, işe alan da biziz arkadaşlar.
Şöyle bir ‘yahu biz ne yapıyoruz’ diye, silkelenip kendimize gelmemiz lazım. Aslında bizde her şeyin iyisinden bolca var. Çalışkan, dürüst, eğitimli, bilgili, korkusuz, akıllı, üretken, işlerden çok iyi anlayan, evet hepsi de bizde var.
Vatandaş, şikayet etmeyi bırak, kendine gel ve önce kendini düzelt. Düzgün olanları başa getir. Çalıntı soruları alma, sana verenleri de ihbar et, yazılıda kazanamadığın işe, haksız yere, mülakatla da olsa grime, Çürük binalara ruhsat verme, ihaleleri daima ehil olanlara ver. Çürük inşaatlardan daire, dükkan satın alma. İşlere aldıkların, imam hatipli olacak diye ısrar etme. İlle de, imam hatipli olsun da, çamurdan olsun deme. Aslında, bir kendimize gelebilsek, bizi tutana aşk olsun. Şunu da hiç unutmayalım, ‘deprem öldürmez, binalar öldürür’. Örnek mi arıyorsun, işte meydanda. Felaket çok büyük, acımız da çok büyük. Genel yönetim ve yerel yönetimler olarak, artık hep birlikte hareket edelim, partizanlığı bir kenara bırakalım. Her şeyden önce, toplum olarak biz kendimizi değiştirelim arkadaşlar.
4 yorum
Bizim herşeyimizin değişmesi lazım nereyi tutsak elimizde kalıyor
Yalnız ve güzel Ülkem , çilesi hiç bitmeyen dertli Anadolu kadını gibisin .
Sürekli facialara üzülür olmak durumundamıyız.
Zira bunların hepsi önlenebilir şeyler.
Tekrar geçmiş olsun
Saygılar sevgiler
Tamamdır hocam 45 yıllık ehliyetim var hiçbir polise rüşvet vermedim kuyruklarda hiç kaynak yapmadım İstanbul sokaklarına hiç kibrit çöpü dahil çöp atmadım saygıyla
Bu güzel ülkede o kadar çok sorun var ki neyi tutsanız elinizde kalıyor.