Hayatın her alanında büyük zorluklarla karşılaşmamış, ciddi imtihanlara maruz kalmamış birine kaderin ve kısmetin hakikatini anlatmak, ondan tam anlamıyla empati beklemek çoğu zaman beyhude bir çabadır. Zira böyle insanlar, sahip oldukları başarıları, maddi imkânları ve hayatın sunduğu nimetleri yalnızca kendi başarı ve çabalarının bir sonucu olarak görme eğilimindedirler. Hatta öyle bir özgüvenle dolarlar ki, kendilerini bulunmaz Hint kumaşı ve eşsiz bir deha sanırlar!
Oysa hakikat çok daha derindir. Başarı da başarısızlık da, zenginlik de fakirlik de, insanın yalnızca kendi gayretiyle değil, Allah’ın takdiri ve ilahi muradıyla şekillenir. Elbette insan çalışmalı, çabalamalı, azmetmelidir; ancak nihai sonucu belirleyen, Allah’ın hikmetiyle tecelli eden kaderdir. Öyle ya, nice çalışanlar vardır ki emeğinin karşılığını dünyada hemen bulamaz; nice emek vermeyenler ise zahiren nimet içinde yüzer. İşte bu, insan aklını aşan bir ilahi düzenin varlığını gösterir.
Allah, kullarını farklı imtihanlarla sınar. Kimini varlıkla, kimini yoklukla, kimini sağlıkla, kimini hastalıkla sınar. Kimi insan yakınlarının vefatıyla derin bir sınavdan geçerken, kimisi ise rahatlığın rehavetiyle farkında bile olmadan bir imtihana tabi tutulur. İşte asıl mesele, hangi durumda olursa olsun insanın Allah’a teslim olması, O’nun hükmüne rıza göstermesi, şükrünü ve sabrını kaybetmemesidir. Gerçek başarı, dünya nimetlerine sahip olmak değil, imtihanın her türlüsünde rıza makamına erişebilmektir.
Bazıları, “Şanslıydım, doğru zamanda doğru yerdeydim.” derken, bazıları da “Ben yaptım, ben başardım!” diye böbürlenir. Oysa işin sırrı ne sadece talihte ne de tesadüfte gizlidir. Her şey, ilahi bir dengeyle, ince ince dokunan bir kader örgüsüyle şekillenir. İnsan bunu ancak zamanla, yaşadıklarıyla, kaybettikleriyle ve kazandıklarıyla idrak eder. Çünkü kader, en güzel öğretmendir.
Rabbim, bizi sınadığı imtihanlarda geçmeyi nasip eylesin inşAllah.
1 yorum
Amin amin