8 Mart Kadın Hakları Günü.
Nasıl oluyor da bizde bu haklar iki gün önce karşılanmaya başlıyor?
6 Mart 2005.
Kadınların dövülmesine kadar varan gösteriler. Avrupalı dostlarımız da sanki kendileri insan haklarını koruyormuş gibi dövülen kadınların “kadın hakları”nın peşine düşmüşler.
Seçme ve seçilme hakkını 1944’te kazanan Fransız kadınları, 1948’de kazanan Belçikalı kadınlar, 1952’de kazanan Yunanlı kadınlar ve 1971’de kazanan İsviçreli kadınların, bu hakları 1934’te kazanan Türk kadınlarına önderlik yapmalarını bekleyemeyiz.
Kökten yanlış olduğuna inandığımız insan hakları kavramı dışında üretilen kadın hakları ve kadınların özgürlüğü gibi kavramlara bağlı hak arayışları, kadın döven erkek imajını canlı tutmaya devam ediyor. Siz, kadınların hakkını arama eylemine geçtiğinizde, hakkınızı vermesini istediğiniz otoritenin, erkek egemen olduğu toplumsal bir gerçekliktir. Bu gerçeklik bağlamında kadın hakkı talepleri reaksiyoner olarak erkek hakkı talepleri ile çelişir. Doğaldır ki bu çelişme çatışmayı da beraberinde getirir. Kadın haklarının tarihsel gelişimine baktığımızda en çarpıcı örneğini İslam tarihinde görmek mümkündür.
Peygamberimiz Hz. Muhammed’in eşi Hz. Ayşe ile küskünlüğü sürecinde, eşinden özür beklentisine aldığı “Haklı olduğum konuda niçin özür dileyecekmişim” mealindeki cevap, insan hakkının etik ve toplumsal temelini en çarpıcı biçimde ortaya koymuş oluyor.
Bu tavır insan hakkı tavrıdır.
Bu tavır kadın hakkı tavrı değildir.
Tarihi süreç içinde kadınların ezilmişliği ve haklarının gaspı anlaşılır bir durumdur.
Kadınların toplumsal yaşamın bütün kesimlerinde erkeklerle eşit biçimde hakların bütününe sahip olmaları, aile içinde ve çalışma hayatında biyolojik farklılıklarına bağlı özel hak tanınması ve bu hakların korunması da anlaşılır bir durumdur.
Bu hakların gerçekleşmesi için tarihsel süreç içinde günümüze kadar her aşamadan yeni bir hak kazanımı da söz konusu olmuştur.
Ancak bu mücadelenin ülkemizde her türlü yasal haklar tanınmış olmasına karşın insan hakları bağlamında, uygulamada eksiklikler yaşanırken erkeklere rağmen ve erkeklerden ayrı “kadın hakları” talebi sadece çelişki ile sonuçlanır.
Değişik toplumsal, ekonomik ve dinsel baskıların dünyanın en gelişmiş ülkelerinde de insan haklarının ve dolayısıyla “kadın insanların” haklarının engellenmesine neden olduğu bilinen bir gerçektir.
Ülkemizde de bu durum farklı değildir.
Ülkemizde:
Kadınla erkek arasında mutlak eşitlik sağlanmıştır.
Aile birliğinde erkeğin bütün ayrıcalıkları kaldırılmıştır.
Seçme ve seçilme hakkı eşitlenmiştir.
Gelin, insan hakları şampiyonluğu (!) yapan AB ve ABD’nin yüzbinlerce insanın (erkeğin, kadının değil, insanın) ortadan kaldırılmasındaki yaklaşımlarını ve Evrensel İnsan Hakları Ahlakı bağlamında tutum ve davranışlarını izleyelim. Gelin bizler, din, dil, ırk, ayrımı yapmadan kadın-erkek farklılıklar oluşturarak değil, bütünlük, birlik oluşturarak usanmadan, dinlenmeden, “Evrensel İnsan Haklarını” savunalım.
Gelin hep birlikte, yeryüzünde bunca açlık, bunca yoksulluk, bunca işkence ve bunca insan kıyımı kol gezerken kadınlarımızın sokaklarda dövülmesine ortam hazırlayan yanlış eylem yöntemlerine kurban gitmeyelim.
Gelin!
Sadece ve net olarak
Ortadoğu’da ABD’nin yaptıklarına ses çıkarmayan AB’ye de insan haklarını evrensellikten ulusallığa indirgeyen ABD’ye de çağdaş insan haklarının ilkelerini kavratalım.
Millet olarak bunu yapalım.
Bu hem hakkımız hem de görevimizdir.
“İnsan kadınların”, Kadın Hakları Günü’nü kutluyorum.
35
önceki yazı