Türkçe’ye kadın kelimesi, Soğdca ‘daki χ watēn sözcüğünden önce katun olarak sonra ise ses değişimine uğrayarak kadın ve hatun olarak iki farklı şekilde girmiştir. XY yada XX olmak-işte bütün mesele bu ise- seçimimiz dışında gelişen olaydır ve genetik rastlantılara bağlıdır. Birinin ötekinden daha üstün ya da daha az önemli olduğunu ileri sürme nedenini; toplumun yaşam biçiminde, insana verilen değerde, yasalarda, eğitimde, kültürel ve ekonomik düzeyde aramak gerekir…
Kadın; dişi cinsinde olan insandır, kolay ilişki kuran, iyi bir dinleyici olan, sosyal olan, her an yardıma hazır olan, birçok işi aynı anda yapabilen, ayrıntıları yakalama yeteneğine sahip olan ve kocaman ve sıcacık bir yüreği olan anamız, bacımız, kızımız, eşimiz, arkadaşımızdır.
Kültürel kalıplarımızda erkeklerden sert, aktif, saldırgan, güçlü, rekabetçi ve hırslı; kadınlardan ise duyarlı, alçakgönüllü, boyun eğici, zayıf, dayanışmacı, uyumlu ve edilgen olmaları yönünde toplumsal beklentiler bulunmaktadır.
Türkiye nüfusunun yarısı kadın, yarısı erkektir. Bu nüfusun dörtte biri anneleri tarafından bakılmaya, korunmaya ihtiyaç hisseden çocuklardan sekizde biri de kızı, eşi ya da gelini tarafından bakıma ihtiyaç hisseden yaşlılardan oluşuyor. Görülüyor ki, bu bağımlı grubun bakıcısı kadınlardır.
Birlemiş Milletler Kadın Birimi’nin son raporuna göre pandemi, çatışmalar, iklim değişikliğinde yaşanan küresel zorluklardan insanın kadın cinsinin daha fazla etkilendiği görülmektedir. Rapora göre; dünya üzerinde 380 milyon kadın ve kız, aşırı yoksulluk altında yaşıyor. Neredeyse üç kadından biri güvenli gıdaya ulaşamıyor. Çatışma bölgelerinde yaşayan kız çocuklarının yarıya yakını resmi bir şekilde eğitime ulaşamıyor. Dünya üzerinde her on dakikada, bir kadın tanıdığı biri tarafından öldürülüyor. Ergen ve yetişkin çağda her on kadından biri cinsel ya da fiziksel şiddete maruz kalıyor. Kadınların işyerinde güç ve liderlik pozisyonlarında eşit şekilde temsilde sorunları hala devam ediyor. Çocuk yaşta evlilikler özellikle yoksul kırsal bölgelerde ve çatışmalardan etkilenen bölgelerde yaşayan kızlarda devam ediyor. İnsanlık ayıbı olarak görülen bu verilerin çoğu, ne yazık ki Ülkemiz içinde söz konusu olmaktadır.
Toplumsal Cinsiyet Açısından Daha Adil bir Çalışma Yaşamı İçin Bakım İzni ve Hizmetlerine Yönelik Yatırımlar başlıklı rapora göre; Üreme çağındaki her on kadından üçüne sağlanan annelik koruması yetersiz kalıyor. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) Analığın Korunması Sözleşmesi, kadınlara en az üç aylık doğum izni verilmesini ve bu süre boyunca, sosyal sigorta veya kamu fonlarından karşılanacak biçimde ücret ödenmesini zorunlu tutuyor. Her ne kadar ‘ücretli doğum izni veya annelik koruması evrensel insan ve çalışma haklarından biri’ olsa da, rapor kapsamında incelenen 185 ülkenin 82’si bu standartları karşılamıyor. İncelenen ülkelerin yalnızca 40’ında hamile veya emziren kadınlar, ILO standartları ile uyumlu olarak, tehlikeli veya sağlıksız işlerden korunma hakkından yararlanabiliyor. Birçok ülkede izin, gelir güvenliği ve uygun emzirme imkânları da mevcut değil.
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun (UNFPA) 2022 Dünya Nüfus Raporu’na göre, dünya genelinde hamile kalıp kalmamaya karar verme kadınların yarısı için bir seçim değil. Tufan ve Aştı’nın «X Ve Y Kuşağı Doğum Tercihleri» derlemesinde Ülkemizde X kuşağı kadınların çoğunluğu doğum şekli tercihlerinin doktora bağlı olduğunu, bunun yanı sıra aile büyüklerine de danışılması gerektiğini ifade ederken Y kuşağı kadınların çoğunluğu ise doğumun doğal yollarla olması gerektiğini ve tercihleri sorulursa bunun kararının kendisine ait olduğunu belirtmişlerdir.
İstenmeyen gebeliğin bir insan hakları sorunu olduğu belirtilen raporda, dünya genelinde her yıl gerçekleşen tüm gebeliklerin hemen hemen yarısının istenmeyen gebelik olduğu ifade edilmiştir. İstenmeyen gebeliklerin yarısından fazlasının kürtajla sonuçlandığı ve yapılan kürtajların yarıya yakının güvenli olmadığına dikkat çekilen bu raporda, yüzde beş ila on arasında anne ölümlerin olduğu belirtilmiştir. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA), Türkiye’de felaketten etkilendikleri tahmin edilen 15 milyon kişi arasında 214 binden fazla hamile kadın olduğunu ve bunların neredeyse 24 bininin bir ay içinde doğum yapmasının beklendiğini söylüyor. TUIK verilerine göre Türkiye’de kadınlar en fazla dolaşım sistemi hastalıkları, kanser ve solunum sistemi hastalıklarından ölüyor. Kadınlar en çok gebelik-doğum, solunum, sindirim, dolaşım sistemi hastalıklarından hastaneye yatıyor. Kadınlarda en fazla bel, boyun ağrısı, tansiyon, alerji, astım, diyabet ve depresyon görülüyor. Kadınlarda en fazla meme, tiroid, barsak, rahim kanseri görülüyor. Kadınların çoğu hiç meme muayenesi yaptırmıyor, hiç mamografi çektirmiyor ve hiç smear aldırmıyor. Bir gebe ortalama dört defa, bir lohusa ise üç defa kontrole gidiyor. Kadınlar yaşlandıkça kendilerini iyi hissetmiyor. Türkiye ve Suriye’yi vuran depremlerden sağ kurtulan birçok kadın aşırı kalabalık barınaklarda kendilerinin ve çocuklarının güvenliğinden kaygı duyarak yaşıyor. Kadınlar için ayrı tuvaletlerin, hijyen ürünlerinin, yıkanma alanlarının ve ana-çocuk sağlığı hizmetlerinin azlığı karşılaşılan zorluklar arasında sıralanıyor.
Sonuç olarak; Dünyada ve ülkemizde insanın kadın cinsinin eğitimde, üretimde, yönetimde ve sağlıkta dezavantajlı durumu ve yaşadığı cam tavan sendromu 21.yüzyıla taşınan bir insanlık ayıbı olarak hala devam etmektedir. Özellikle kadınların küresel ve yerel krizlerle daha da kötüleşen yaşamlarında- gelir, güvenlik, eğitim ve sağlık alanlarında- inkar edilemez gerilemeler ve yetersizlikler kadın olmanın dayanılmaz ağırlığını katlayarak arttırmaktadır.
Kaynaklar
- Aştı N. Kadın ve Sağlık, II.Ulusal Kadın Sempozyumu,Giresun Üniversitesi Kadın Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi, 8-9 Mart 2018 (Panel).
- Tufan N,Aştı N. X ve Y Kuşağında Doğum Şekli Tercih Nedenleri Analizi, II.Ulusal Kadın Sempozyumu,Giresun Üniversitesi Kadın Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi, 8-9 Mart 2018( Sözel bildiri).
- https://tuik.gov.tr
- https://www.wikipedia.org
- https://www.skdturkiye.org/2022 de-kadin-sagligi-istatistikleri
1 yorum
Kadına en büyük değeri tartışmasız İslam vermiş ve yaratılış gayesina munadib olarak onu olmadı gereken yere konumlandırmış. Ne yazık ki modern dünya denilen insan soyucuları kadına değer veriyoruz görüntüsü altına onu soyup soğana çevirip kazandığı yetmiyormuş gibi ruhuna bedine uygun olup olmadığına bakmaksızın her alanda onu sömürmek için olmadık sloganlarla çalışmaya zorluyor .