KADINA ŞİDDET Mİ O DA NE? DESENE DAYAK. MEALLERDE DÖVÜN YAZILI. RİVAYETLERDE AZ DÖVÜN. O DA AZ VURURKEN ÇOK KAÇIP ÖLDÜ. AİLEDE ŞİDDET.
İSLÂM DİNİNCE AİLE, EN ÖNEMLİ KURUMDUR. BOŞANMA İSE EN NEFRET EDİLEN DURUMDUR.
Naslar, aileyi fıtri bir ihtiyaç saymıştır. Aile hayatının önemi ve sürekliliği için tavsiyelerde bulunmuştur. Evliliğin geçici değil ömür boyu sürmesini istemiştir. Naslar, tarafların hak ve görevlerini bildirilmiştir. Devletlerin hücreleri hiç kuşkusuz ailelerdir. Aile toplumun temeli ve çekirdeğidir. Onun düzelmesiyle toplum da düzelir. Onun bozulmasıyla toplum da bozulur. Ailenin korunması devletin asli görevlerinden biridir. Eğer bir hücre virüs kaparsa o devlet su almaya başlamıştır. (AİLE BİR ÇEKİRDEKTİR. ÇEKİRDEK ÜZERİNDE BİR TAHRİBAT DÜŞÜNÜLEMEZ)
Devletlerde, yöneten ve yönetilenler arasındaki ilişki seçim / biat akdi ile kurulurken; karı koca arasındaki bu ilişki nikâh sözleşmesiyle kurulur. Nikâh akdi mesuliyeti ağır bir sorumluluktur. Bunun için Kur’an’da ağır bir sorumluluk, sağlam bir teminat, adam gibi söz vermek anlamına da (مِيثَاقًا غَلِيظًا) “mîsâkı galiz” kavramı kullanılmıştır. (Nisâ 44/21.) Keza Kur’an, bu ağır sorumluluğu yüklenen, ailenin sürekliliğini koruyup gözeten, geçimini temin eden sorumlu kişi için de (الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ ) “kavvâm” tabirini kullanılmıştır. (Nisâ 4/34) Peygamber (sav) kadının bir emanet olduğunu, emanette güven ve sorumluluğun asıl olduğunu beyan etmiştir. Bilindiği gibi ikili ilişkilerde en değerli sermaye güvendir. Evliliğin en önemli harcı bu güven unsurudur. Güven unsurunu yıkan aile içi şiddet en büyük problem olmuştur. (NE KADAR SORUMLULUK O KADAR HAK, NE KADAR HAK O KADAR SORUMLULUKTUR)
Diyanetimizin görevi dini konularda toplumu aydınlatmaktır. Bugün sosyal problemlerimizin başında toplum ve aile içi şiddet olayı gelmektedir. Şiddet bugün bir insan hakkı ihlali sayılmıştır. Küresel bir problem haline dönüşmüştür. Yılda dayakla öldürülen kadınların sayısı azımsanmayacak kadar çoğalmıştır. Bugün kadın ve çocuklara şiddet uygulanması her daim tartışılmaktadır. Şiddeti, (tarihte olduğu gibi) aile kurumunun hukuki yaptırımı görmektedirler. Bu anlamda şiddet, dini veya kültürel mahiyetli olduğu anlaşılmaktadır. Geleneksel değerlerin inşası olarak görülmüştür. Latife ile de olsa Kur’an dövün diyorsa, bir kez olsun dövmek sünnettir diyenler de bulunmaktadır. Rivayetlerde “eşini döven kocaya neden dövdün” diye sorulmaz denilmektedir. Fakat şiddet bugün aile içi isyanı artırmaktadır. Hiç kuşkusuz bu şiddetle ailenin temeli sarsılacaktır. Daha büyük yaralar açılacaktır. Oysa kendisi sulh ve barış olan bir dinde şiddetin asla yeri yoktur. Bu hakkın ihlali ise en büyük günahlardandır. Bir dönem devletin görevini, birey kendi kanun ve yasalarına göre sağlamıştır. Desene tarihteki hukuki yaptırımın sopa olduğu dönemden; Devlet kurumuna geçmiş bulunmaktayız. ( SORUMLULUK BİREYSELLİKTEN KURUMSALLIĞA AKTARILMIŞTIR)
Tarihte herkes kendi devletini kurmuş kendi yasalarına göre işletmiştir. Daha sonra bu hukuki yaptırım, kabile ve aşiretlere taşınmıştır. Son olarak da hukuki yaptırımı ancak ve ancak devlet yapabilir. Devletin kurumsallaşmasını tam olarak özümseyemeyen insanlar, tarihteki bireysel devletlerine gerisin geri dönmüşlerdir. Hiç kuşkusuz buradaki hak dağıtım ve hukuki yaptırımda devlet kurumlarının büyük eksiklikleri de bulunmaktadır. Bugün artık hukuki yaptırımın sadece devlet tarafından gerçekleştirildiği bir toplumda yaşıyoruz. Devlet kurumları da bu hususta adli kurum gibi iş taksimatı yapmışlardır. Tarafların hakkının gözetilmesi için suçlu ve haklının tespitinin yapılması önem arz etmiştir. Mahkemeler tarafları dinleyerek haksız olana nafaka, hidane ve miras gibi haklarını belirlerler. Böylece hakimler, suçlu tarafa bir tür dayak atmış olurlar. Bundan maksat, gücün değil hakkın hâkim kılınması amaçlanmıştır. Tarih boyunca zayıfların kıyametler hep ezilmek olmuştur. Onların kıyameti zayıflıkla eşdeğer görülmüştür. Böylece hakkı üstün tutan bir anlayışa geçilmesi hedeflenmiştir. Tarihte zayıf olan taraf genellikle kadın, çocuk ve korumasız olanlardır. Yani zayıflardır. Dün olduğu gibi bugün de kadınlar hep zayıf halka görülmüştür. Anne ve Babaları hayatta olmasına rağmen hala yetimdirler. Miras taksiminden tutun da çağ dışı kültürlerin algısına kurban seçilmişlerdir. Kızlar, belli bir yaştan sonra baba evlerine sığmamış, miras taksimatından da dışlanmışlardır. Erkek evladın mirasa hak kazandığı, kız çocuğunun mirastan avutulduğu bir dönemi yaşıyoruz. Kadınların bu konuda kendilerini savunma imkânları da yoktur. Gücün hâkim olduğu toplumlarda hukuki yaptırım her daim güç olmuştur. (HER NİMETİN BİR KÜLFETİ VARDIR)
Kadınların ve çocukların dövülerek ıslah edilmeye çalışıldığı bir toplumdan; kadınların ve çocukların devlet tarafından haklarının dağıtıldığı topluma geçişin farkındalığı fark edilememiştir. Bugün dahi kendilerini tarihte sanan gelenekteki bu uygulamaları dine katan zihniyetlerin sayısı da az değildir. Sözüm ona kendilerini eğitimli sanan dini çevrelerin bakışı da bu konuda bulanıktır. Kirli bilgilerin etkisinde kalınıp hakkın örtülmesinde kâfir olmaktadırlar. Bu hakkı örten kimseler, ölümünde kabre koyulurken kıble tarafına da gömülmeyi istemektedirler. Oysa onlar zayıfların hakkına kafir olduklarından dünyadayken kendilerini kıble tarafı güneye değil, doğuya çevrilerek gömülmelerini zımnen istemektedirler. Kıble tarafına doğru gömülmeleri onları asla kurtarmayacaktır. Zayıfların kıyametleri dünyada kopmuştur. Bakışlarını ufuklara çevirmişlerdir. Zayıflar ve aklı kemale ermeyenler için verilen harici kararlar ancak lehte hüküm ifade edebilir. Hiç bir örf, hukuksuzluğu meşru kılamaz. (ZAYIFLARIN (KADINLARIN) BABA VE ANNELERİ OLSA DA YETİMDİRLER / EMANETE HIYANETLİK ARŞI TİTRETİR. ZAYIFLARIN HAKLARINI SAVUNMAYANLAR DİLSİZ ŞEYTANLARDIR)
Bugün Diyanetimiz kadın ve çocuklara şiddet konusunda bilgilendirici vaaz ve irşatlarda bulunmaktadır. Konu hakkında pek çok seminer ve konferanslar da düzenlemiştir. Bununla ilgili yayın ve konferanslar düzenlemektedir. Ancak kadim geleneğin töre anlayışları hala bertaraf edilememiştir. Toplumsal geleneklerin ve kültürlerin değişimi büyük bir sıkıntı çıkmasına neden olmuştur. Bidat ve hurafelerden uzak bir din hizmeti vermek oldukça zor olmuştur. Bu konuda radikal kararların alınması da kaçınılmazdır. Başkanlığımız kadın ve çocuklara karşı şiddeti çoğu kez masaya yatırmıştır. Cinsiyet temelli bir ayrımcılığı da asla onaylamamıştır. Kadın ve erkek eş olarak yaratılmış biri diğerinden değil aynı özden yaratılmıştır. Birinin diğerine üstünlüğü asla yoktur. Üstünlük ancak ve ancak Allah ve kul hakkına saygı duymadadır. AİLE DEVLETİNDEN, KABİLE DEVLETİNE, KABİLE DEVLETİNDEN CUMHURİYET DEVLETİNE YOLCULUĞUMUZ SÜRMEKKETEDİR. Saygılarımla
800