“Bir insanın karakterini test etmek isterseniz ona yetki verin.” Abraham Lincoln (1861-1865)
Bir zamanlar Ankara Tıp’ta öğrencisi olmakla gurur duyduğum, şimdilerin Ufuk Üniversitesi Beyin Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hamit Ziya Gökalp’in, Dünya Beyin Cerrahisi Dernekleri Federasyonu tarafından ‘onur madalyası’na layık görülmesi pek çok Türk vatandaşı gibi beni de gururlandırdı. Eğer eski bir öğrencisinin takdiri bir şey ifade edecekse kendisini tebrik ediyorum.
Geçtiğimiz günlerde Hamit Ziya hocanın bir gazeteye verdiği beyanatta dile getirdiği iki husus bana bu yazıyı kaleme alma ilhamı verdi. Hocamızın dile getirdiği şeylerden birisi şuydu; Hormonlu gıdalar yüzünden beyin tümörü oluşumu artmış ve bu da ani duygusal değişimlere sebep olabiliyormuş. Yapılan araştırmalara göre, halim selim bir insanken bir anda caniye dönüşen, cinayet işleyen bazı kişilerde beyin tümörleri görülebilmekteymiş. Kısacası, ani duygusal değişiklik yaşayan kişilerde beyin tümöründen şüphelenilmeliymiş. Bu bende, millet olarak bir beyin tomografisi endikasyonu ile karşı karşıya olduğumuz düşüncesini hasıl etti. Öyle ya, son birkaç ay içinde işlenen korkunç cinayetleri işleyen faillere bakıyorsunuz hepsi birer “bebek yüzlü canavar”. Aileleri ve yakınlarının, “tavuk bile kesemezdi” dediği gençler kıtır-kıtır adam kesiyor. “Bir karıncayı incitemez” denilen bir ‘yeni yetme’ ülkenin bir başından bir başına gidip memleketin en sansasyonel cinayetini işleyiveriyor. Bunlar en çarpıcı olanlar. Ya bir de kapkaç yapan, çanta çalan, uyuşturucu satan gençler ve çocuklara ne demeli? Her biri, “iyi aile çocuğu” görüntüsünde birer suç makinesi.
Bir de bizim camiada var, ‘duygusal değişiklik’ yaşayıp, ‘kişilik değiştiren’ tipler. Onlar, doğru-dürüst çalışıp, hastayı ve mesleğini en ön plana koyarken, birdenbire bir ‘duygusal değişiklik’ yaşayıp ‘performans’ ve ‘ek katkı’ avcısına dönüşüverirler. Daha önceki bazı yazılarımda da belirtmiştim; aslında tıbbiye günleri ve uzmanlık eğitimi pek çok hekim için bir ‘duygusal değişim’ süreci. “İnsanlığa faydalı olma” ve “başkalarının acılarını dindirme” gibi yüce duygu ve düşünceler, geçen yıllar ve ‘örnek’ hoca ve meslektaşlar sayesinde değişiverir. Ve sonuç bugünkü gibi, “yalnızca saat 14:00’dan sonra hasta bakıp, ameliyat yapan doktorlar”, “sadece saat 14:00’dan sonra tahlillere onay veren laborantlar”, “bir ay boyunca her gece acil serviste çalışmış görünen ‘acilci’ler” “ilaç firması ve tıbbi cihaz satan firma temsilcileri ile ‘al takke-ver külah’lar”, “kadına prostat ameliyatı, erkeğe doğum yaptırmalar”, vesaire, vesaire…
Muhterem Hamit Ziya hocam ne der bilemiyorum ama, acaba bu ‘duygusal değişim’in nedenini ortaya koymak için meslektaşlarımızdan başlamak üzere toplumumuzu bir ‘beyin taraması’ndan geçirmenin faydası olur mu? Hocamızın dile getirdiği şeylerden ikincisi ise şuydu: Stres beyne zarar veriyormuş. Rahat olup beynini dinlendirmesini bilenler daha az yıpranıyormuş. Değerli hocamız bu bağlamda, herkese 9. Cumhurbaşkanını örnek gösteriyormuş. Malum, eski cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel’in hafızası ilerleyen yaşına rağmen oldukça iyi durumda. Meğer bunun nedeni Sayın Demirel’in ‘rahat olup beynini dinlendirmesini bilenlerden’ olmasıymış. Eski Cumhurbaşkanı, “kafasını yastığa koyar koymaz uyurmuş”. Daha az yıpranmasının sırrı buymuş. Pes doğrusu, sen “6 defa git 7 defa gel”, olmadık badireler atlat, memleketin kaderinde 40 sene rol oyna, sonra da beyni daha az yıpratayım diye “kafayı yastığa koyar koymaz uyu”. Memleketin neden bu halde olduğu, bazıları resim yapıp, keyif çatarken merhum Özal ve Ecevit’in Hakkın Rahmetine neden onlardan önce kavuştuğu daha iyi anlaşılıyor.
Ben bu yazıyı yazarken henüz aday/lar da belli değildi, yeni Cumhurbaşkanı da. Kesin olan tek şey vardı o da mevcut Cumhurbaşkanının görev süresinin birkaç hafta içinde bitecek olması. 10. Cumhurbaşkanının ‘gezip-tozmayı’, toplantı ve davetlere katılmayı, yurtiçi ve yurtdışı temaslarda bulunmayı, hükümetlerden gelen yasaları hızlı bir şekilde değerlendirip sonuçlandırmayı pek sevmediği malum. Kendilerinin gece uykuları nasıldır bilemiyoruz. Aslında Sayın Cumhurbaşkanı hakkında, ‘trafik lambası’ ve ‘pazar filesi’ dışında pek çok şeyi bilemiyoruz. Ama, gece uykuları da dahil olmak üzere hakkında pek çok şeyin teferruatıyla konuşulacağı günler çok uzakta değil.
Halihazırda aday arayışları devam ederken bir önerim var. Adaylar, “kafayı yastığa koyar koymaz” uyuyup uyumadıklarını kamuoyuna açıklasınlar. Bu ülke, “rahat olup, beynini dinlendirmeyi iyi bilen” ve “kafayı yastığa koyar koymaz uyuyan” cumhurbaşkanları ile yeterince zaman kaybetti. Bize uzun yaşayıp, emekli olduktan sonra da etrafa ‘cin gibi’ bakan Cumhurbaşkanı değil, memleketin derdi ile dertlenip uykuları kaçan bir Cumhurbaşkanı lazım. Emekli olduktan sonra, ‘beynini dinlendirmek’ için Gölbaşı’na mı giderler, Marmaris’e mi kendileri bilir. Ama görevdeyken beynini de, yüreğini de bu ülke için ortaya koysun. Bu yazı yayınlandığında seçim süreci devam ediyor olacak. Göreceğiz, 11. Cumhurbaşkanımızın “rahat olup, beynini dinlendirmeyi iyi bilen” ve “kafayı yastığa koyar koymaz uyuyan” birisi olup olmadığını. Kim olursa olsun, dilerim ülke için en hayırlısı olur…