Yükseköğretim Kurulu, Sağlık Bakanlığı ve Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının Haziran 2010 da yayımladığı “Türkiye’de Sağlık Eğitimi ve Sağlık İnsangücü Durum Raporu”na göre ülkemizde kalp-damar cerrahisi alanında 959, kardiyoloji alanında bin 632, radyoloji alanında 2 bin 538 uzman hekim vardır. Yine bu rapora göre 2010 yılı içinde yeni kurulanlarla birlikte tıp fakültesi sayısı 74’e ulaşmıştır. Ayrıca Sağlık Bakanlığına bağlı 61 eğitim ve araştırma hastanesinde de tıpta uzmanlık eğitimi verilmektedir. 2009 yılında uzmanlık eğitimi için üniversitelere 4 bin 119, eğitim ve araştırma hastanelerine ise 2 bin 373 kontenjan ayrılmıştır.
2002 yılında Üniversite + Sağlık Bakanlığı + GATA’ya kalp-damar cerrahisi alanında toplam 83 araştırma görevlisi kadrosu verilmiş iken, 2009’da 295 kadro verilmiştir. Türk Cerrahi Derneği bünyesinde oluşturulan TCD Genel Cerrahi İnsan Gücü İşgücü ve İşyükü Çalışma Grubu’nun Ağustos 2009 tarihine kadar yürüttüğü bir yıl süren çalışmalar sonucu oluşturulan “Türkiye’de Genel Cerrahi İnsan Gücü” Raporu yayımlanmıştır. Çalışmada sonuç olarak; Türkiye’de “genel cerrahi uzmanı eksikliği değil, genel cerrahi uzmanlarının ülke geneline dağılımında ve sağlık altyapısında bozukluk sözkonusudur” denmektedir (2). Böyle bir çalışma kalp-damar cerrahisi alanı için yapılmamıştır. Ancak pratikte görülen, iş yükü ve kalp-damar cerrahisi merkezi ve uzmanları yönünden ülkemizin doygunluk noktasına ulaşmış olduğudur.
Buraya kadar rakamları neden sıraladım? Kalp-damar cerrahisi ve ilgili alanlarda önemli iki sorun gündemimizde yer işgal etmeye başlamıştır. Bunlardan birincisi uzman sayısının artması, eğitim sorununun çözülememesi ve niteliğin düşmesi, arz-talep dengesizliği, ticari kaygıların sağlık ve hukuki sorunlara yol açabilecek hale gelmesi ve ticari kuralların etik kurallar üzerinde hâkimiyet kurmaya başlamasıdır. Bu sorun tüm uzmanlık alanlarını ilgilendiren bir sorundur. Tüm alanlarda uzmanlık derneklerince iş yükü ve iş gücü çalışması yapılarak alanın ülke özelliklerine göre reel uzman ve uzmanlık öğrencisi gereksiniminin hesap edilmesi ve arz-talep dengesi muhafaza edilerek kalitenin korunması, etik ve bilim dışı ticari rekabet uygulamalarına izin verilmemesi ülkemiz ve sağlık camiamız için olmazsa olmaz bir zorunluluktur. Üniversitelerde ana bilim dallarının çalışmalarını sağlıklı sürdürebilmeleri için araştırma görevlisi gereksinimi mecburi hizmetten gelen veya yeni oluşturulan uzman kadroları ile kolayca çözülebilir.
İkinci sorun kalp-damar cerrahisinin özelinde yaşanan kapsam alanı ile ilgilidir. Yukarıdaki rakamlar ve ülkemizdeki gerçekler göz önüne alındığında kalp-damar cerrahisinin gerektirdiği işlemler için yeterli sayıda uzman vardır. Uzmanlık isteyen işlemlerin o dalın uzmanlarınca gerçekleştirilmesi bilim ve etiğin altın kuralıdır. Ülkemizde damar cerrahisi operasyon işlemleri kalp-damar cerrahlarınca gerçekleştirilmektedir. Ancak perkütan, endovasküler girişimler söz konusu olduğunda işler karışmaktadır. Özellikle koroner arter hastalığının perkütan ya da cerrahi girişimleri konusunda çok yoğun tartışmalar yapılmasına, rehberlerin sürekli güncellenmesine karşın ortak noktalarda buluşulamamaktadır. Özellikle bilimsel çalışmalar üzerindeki yöntem, randomizasyon, etik sorunlar, çıkar çatışmaları, ticari etkiler, çalışma yapmanın güçlüğü, uzun süreli sonuçların erken dönem sonuçların tam aksine neticeler verebilmesi ve bu sürede iş işten geçmiş olması gibi gölgeler kaldırılamamakta, sonuçlar üzerinde ciddi olarak düşünmemizi, meta-analizleri sorgulamamızı gerektiren durumlar ortaya çıkabilmektedir.
Endovasküler girişimlerde kalp cerrahları, kardiyologlar ve radyologlar arasında “kapsam alanı” sorunu -uzman sayısının ve hastalardan talebin artması ile birlikte “kazanç” faktörünün etkisiyle- büyüyecek ve zaman zaman çatışmalar yaşanacak gibi görünmektedir. Özellikle 5-6 yıl içinde vasküler hastalıklarda kapalı endovasküler işlemlerin girişimsel tedavilerin yüzde 60-80’ini oluşturacağı öngörüldüğü günümüzde kardiyologların bu alana daha fazla girmeleri beklenilebilen bir durumdur. Aynı zamanda perkütan aort damar ve kapak girişimlerinin artması cerrahlarla kardiyologları daha sık ve daha sorunlu bir şekilde karşı karşıya getirecek, yaşanılabilecek komplikasyonlarda açık ameliyata geçilmesi durumu bile göz ardı edilebilecektir. “Kapsam kavgası” aynı zamanda, cerrahların kardiyologların tekelinde görülen ekokardiyografi ve anjiyografi, stent işlemlerine ilgi duymalarını ve bu alana girmelerini bir yerde hak haline getirecektir. Radyologlar da bu kârlı alandan uzak durmak istemeyeceklerdir. Radyologların kendi başlarına hasta yatıramamaları şimdilik onları bir adım geride tutmaktadır, ancak ayaktan müdahale veya anlaşmalı bir cerrah formülü ile çözüm bulacaklardır. Gelişmiş ülkeler kalp-damar cerrahı, kardiyolog, radyolog ve aneztezistin birlikte katılımıyla hibrid girişimler ve hibrid odalar yöntemiyle bu soruna çözüm bulma çabasındadırlar, ancak ileri aşamalarda endikasyon ve uygulamalar konusunda da çatışmalar çıkacak gibi görünmektedir. Bu konuda benim de katıldığım önerilerden biri kardiyoloji ve kalp-damar cerrahisi alanlarının iç içe girmesi nedeniyle birleştirilmesi ve kalp hastalıkları uzmanlık alanının oluşturulmasıdır. Bu dal uzmanı kalp hastalıkları ile tanı ve tedavisindeki tüm bilgilere ve işlemlere vakıftır ve gerçekleştirebilir, ayrıca bazı işlemlerde ve yan dallarda ayrıca uzmanlaşabilir. Ekokardiyografi, endovasküler girişimler, bypass cerrahisi, konjenital kalp hastalıkları vb. bu temel ana bilim dalının yan dalları olabilirler. Üç dört yıllık bir geçiş süreci sonucu bu durum gerçekleşebilir, çatışmalar, zaman zaman ciddi sağlık ve etik sorunlara yol açabilecek meta-analizler, tereddütlü olabilen sonuçlar ortadan kaldırılabilir, gereksiz tetkik ve malzeme tüketimi, ciddi mali kayıp önlenebilir ve uzmanlar daha verimli kullanılabilir.
Saygılarımla