Tüm dünyada kalp ve damar hastalıkları (KDH) son 10 yıldır belirgin olarak artmaya devam etmekte ve en önemli erken ölüm nedenini oluşturmaktadır. İskemik kalp hastalığı ya da bilinen adıyla kalp krizi ve inme (felç geçirme), kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümlerin %80’inin nedenidir. Aynı zamanda, sağlık için önemli maliyet olmaya da devam etmektedir. Birleşmiş Milletlerin 17 maddeden oluşan Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinden üçüncüsü, “bulaşıcı olmayan hastalıklara bağlı gelişen erken ölümün %30 azaltılması” şeklindedir. Bu hedefe varmak için, kalp ve damar hastalıklarının tedavisi ve tedaviye ulaşma yolları kadar, buna neden olan risk faktörlerinin azaltılması çok daha fazla önem taşımaktadır.
Kalp ve damar hastalıklarına metabolik (vücudumuzdan kaynaklanan), davranışsal (bize bağlı gelişen), çevresel ve mesleki risk faktörleri neden olmaktadır. Bu risk faktörlerine baktığımızda uzun yıllardır etkinliklerinin devam ettiğini ve halen risk oluşturmaya devam ettiklerini görüyoruz. Bu değiştirilebilir risk faktörlerine atfedilebilen kardiyovasküler hastalık yüküne baktığımızda, 2019’da risk faktörlerinin sıralaması:
- Yüksek sistolik kan basıncı – hipertansiyon (metabolik)
- Diyete bağlı riskler (davranışsal)
- Yüksek LDL kolesterol (metabolik)
- Hava kirliliği (çevresel / mesleki)
- Yüksek vücut kütle oranı (BMI) (metabolik)
- Tütün kullanımı (davranışsal)
- Yüksek açlık kan şekeri (metabolik)
- Böbrek fonksiyon bozukluğu (metabolik)
- Uygun (optimal) olmayan sıcaklık (çevresel / mesleki)
- Diğer çevresel riskler (çevresel / mesleki)
- Alkol kullanımı (davranışsal)
- Düşük fiziksel aktivite (davranışsal)
şeklindedir.1
Halen dünyada 10 yetişkinden 9’unda yüksek sistolik kan basıncı (yüksek tansiyon veya hipertansiyon) bulunmaktadır. Kan basıncını düşürmek için yıllardır alınan önlemlerin henüz yeterli oranda etkinliğe ulaşamamış olduğunu görüyoruz. Bu konuda daha özendirici kampanya ve programların başlatılması gerekiyor. Kalbe dost diyetler, günlük tuz tüketiminin bir çay kaşığından az olması, potasyumdan zengin sebze ve meyvelerin tüketilmesi, normal kilonun korunması, fiziksel aktivitenin artırılması ve alkol tüketiminin azaltılması yüksek tansiyonun düşürülmesinde önemli etmenler olarak değerlendirilmelidir.
Düşük fiziksel aktivite (hareketsizlik) sağlıksız beslenme ile birleştiğinde, yüksek açlık kan şekeri düzeylerine ve diyabete yol açan en önemli faktör olmaktadır. Ek olarak, kalori alımındaki dengesizlik ve yüksek kalorili besinlerin tüketilmesi 90’lı yıllardan beri tüm dünyada hızla artan obezite gelişme riskini arttırmaktadır.
Yine yüksek LDL kolesterol (kötü kolesterol) değerleri halen halk sağlığı açısından majör tehlike oluşturmaya devam etmektedir. Burada da yine kalbe dost diyetin, fiziksel aktivitenin artırılması, sigaranın bırakılması yanında gerektiğinde kolesterol düşürücü (statinler) ilaçların kullanılması en önemli faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Obezite, yani vücut kitle indeksinin 30’dan fazla olması (BMI>30) dünya genelinde epidemik hatta pandemik seviyelere gelmiştir. Obeziteyi önlemek için diyet kalitesini artırarak basit şekerler yerine kompleks karbonhidratların tüketilmesi artırılmalı ve toplam kalori alımını azaltmaya yönelik her türlü girişim desteklenmelidir. Yine fiziksel aktiviteyi artırmak için egzersiz eğitimi programları özendirilmeli ve içe dönük yaşam biçiminden kaçınılmalıdır.
Hava kirliliği ve özellikle de aerodinamik çapı 2.5 mikrondan küçük ortam partikül maddelerinin (PM2.5) yarattığı risk, tüm dünyada önde gelen çevresel risk olmaya devam etmekte ve dünyadaki ölüm nedenlerini oluşturan riskler arasında dördüncü sırada yer almaktadır.
Tütün kullanımı ve sigara karşıtı yapılan kampanyaların sonucunda, gelir düzeyi yüksek ülkelerde sonuç alınmaya başlamıştır. Ancak, özellikle ülkemiz gibi orta gelir düzeyine sahip ülkelerde sigara ve tütün kullanımı halen kalp ve damar hastalıkları için en önemli risk faktörü olmaya devam etmektedir.
Dünya çapında beslenme risklerinin neden olduğu mutlak hastalık yükü, nasıl ölçülürse ölçülsün, 30 yıldır artmıştır. Diyete bağlı gelişen bu riskler bazı yiyeceklerin;
- meyveler,
- sebzeler,
- baklagiller,
- tam tahıllar,
- kabuklu yemişler ve tohumlar
- süt,
- lifler,
- kalsiyum,
- deniz ürünlerinden gelen omega3 yağ asitleri,
- çoklu doymamış yağ asitleri,
gibi az tüketilmesinden veya;
- kırmızı et,
- işlenmiş et ürünleri,
- tatlandırılmış içecekler,
- trans yağ asitleri,
- sodyum
gibi yiyeceklerin fazla miktarda tüketilmesinden kaynaklanmaktadır.
Fiziksel aktivitenin azlığı yani hareket azlığı; iskemik kalp hastalığı, felç, diyabet, meme ve kolon kanserleri ve diğer bulaşıcı olmayan hastalıklar için önemli bir risk faktörüdür. Çoğu ülkede fiziksel aktivite düşüklüğünün diğer riskler ile birleşmesi sonucunda artan ölüm riski, fiziksel hareketsizliğin bir pandemi olarak nitelendirilmesine yol açmıştır. Düşük fiziksel aktivite, dünyanın çoğu yerinde yetişkinler için erken ölüm ve iş güç kayıplarının nedenlerinden biridir.
Sonuç olarak KDH’lar, dünyadaki hastalık yükünün önde gelen nedeni olmaya devam etmektedir. KDH, yüksek gelirli dünya dışındaki hemen hemen tüm ülkeler için on yıllardır süren yükselişini sürdürmektedir ve endişe verici bir şekilde, yaşa göre standartlaştırılmış KDH oranları, daha önce düşmekte oldukları birçok yerde (yüksek gelir düzeyine sahip ülkelerde dahil) yeniden artmaya başlamıştır.
Mart ayından beri süregelen Covid-19 pandemisinin yaratmış olduğu problemler giderek hayat standartlarımızı kısıtlamaktadır. Bu durum nedeniyle kalp ve damar sağlığımız için risk faktörlerine daha fazla dikkat etmemiz gerekiyor. Kalp ve damar hastalıklarının halen en önemli ölüm nedeni olduğunu ve tüm dünyada artmaya devam ettiğini unutmayarak bir yandan hasta olmamak için risk faktörlerini azaltmaya çalışırken, diğer yandan hastalık oluştuğunda uyanık olmalı ve tedavisi için gecikmemeliyiz. Sağlıkla kalın.
KAYNAKLAR
1 – Gregory A. Roth, MD, MPH,a George A. Mensah, MD,b Catherine O. Johnson, PHD, MPH,c Giovanni Addolorato, MD,d Enrico Ammirati, MD, PHD,e Larry M. Baddour, MD, etal.