“Hak”sız kazanç Allah’ın razı olmadığı kazançtır. Başkasının hakkı olan kazanç anlamına gelir. Haksız kazanç, imkân, fırsat elde etmek toplumları içten çürüten, insanların birbirine içten içe düşmanlık beslemelerine neden olan ağır ahlâkî zaaflardandır. Haksız kazanç aynı zamanda ağır bir kul hakkıdır. Kul hakkının affı da bilindiği üzere hakkı yenen kişiden helallik alınmasıyla mümkündür.
Haksız kazanç elde etmek dinimizde haramdır. Kültürümüzde “haram lokma”, “yetimin hakkı”, “tüyü bitmemiş yetimin hakkı” vb. ifadelerle karşılığını bulan bu kötü iş, insanın kendisine saygısını ve itibarını da yerle bir eder. Deyim yerindeyse geminin içten delinmesi anlamına gelir.
Ekonominin ve hukukun temeli hakça paylaşım olduğuna ve bütün rejim ve sistemlerin vaatlerinden biri de bu olduğuna göre, insanlar aşlarına haram katmamalı, devletler bütçelerini buna göre yapmalıdırlar. Devletin adaletle yönetilmesi esasen rantın, haksız kazancın önüne geçilmesi ile mümkün olacaktır. Allah Kur’an’da “mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin” buyuruyor.
Türk kültüründe haram yemenin dededen toruna geçeceği inancı vardır. “Dedesi koruk yemiş, torununun dişi kamaşmış” denilir. Yani bir anlam da nesiller boyu etkisini sürdüren bir durum var. Ayrıca haram-helal bilincinin ailede sağlam bir şekilde verilmesinin gereği de ortaya çıkar. Çocuklarımızı yetiştirirken “bu da oluversin” değil, “yanlışsa, asla olmaz” demelerini öğretmeliyiz. Bu anlayışı içselleştirmeden toplum, İslam dünyası ve tüm dünya olarak ıslah olamayız.
Dünyadan örnek verecek olursak, bugün Afrika’daki açlığın, nedenlerinin başında da hakça paylaşımın olmaması gelir. Kara Afrika’da bazı ülkelerde yaşanan otorite boşluğu içinde bir kısım azınlık kaynakların büyük bir bölümünü elinde tutarken, diğer kısmına çok az pay kalmaktadır.
Peygamberimiz bir gazve sonrasında ganimetleri dağıtmadan bir asker ganimetlerin içinden bir iğne almıştı. O iğneyi eşine götürdü ve söküğünü diktirdi. Ganimetlerin dağıtılacağı duyurusunun yapıldığını öğrendiğinde eşinin elinden o iğneyi alıp geri götürdü. Eşi bir iğneden ne olacak anlamında bir şeyler söyledi. İğneyi ganimetler arasına bırakan asker durumdan Hz. Peygamberi de haberdar etti. Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle dedi: “Eğer o iğneyi geri getirmeseydin senin için cehennemde ateş olurdu.” Yine bir başka örnek daha verecek olursak, gazvelerden birinin ardından bir adam ganimetlerden ihtiyacı olanı alıp götürdü. Ardından bir süre sonra bu durum anlaşıldı. Bu kişinin ölüm haberi geldiğinde Hz. Peygamber, “Ben onun namazını kılmam, siz kılın” diyerek o kişinin davranışının şiddetli bir azabı gerektirdiğini gösterdi.
Bu örneklerden anlaşıldığına göre haksız kazançların içinde en kötüsü, en tehlikelisi kamu malını haksız bir şekilde yemek ya da zarar vermek olduğudur. Kendimizi, ailemizi ve çevremizi bu büyük günahtan sakındırmalıyız. Zira o ülkede yaşayan tüm insanlarla helalleşmek mümkün olmadığından onların hakları yiyerek üstelik helallik de almadan yaşamaya devam etmek bedbaht bir durumdur.
Buradan hareketle günümüzde ilmihal yazacak olan fıkıhçılarımızın kamu malını haksız yollardan yemek konusuna özel bir başlık açarak incelemeleri ve halkı sakındırmaları çok önemli bir görevdir. Elbette ki aynı şekilde bu hepimizin üzerine düşen bir görevdir.
Kamu malını haksız yemek konusu sadece maddi değer ifade eden bir metaın alınması değil, devlet kadrolarına atamaların, tüm kamu ile ilgili işlerde hukuk çerçevesinde hareket edilmesini de kapsamaktadır. Halk arasında “torpil” olarak ifade uygulamaların tamamının da bir haksız kazanç yolu olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Kamu malı yiyenin yerinin tamu (cehennem) olacağı asla unutulmamalıdır.
Kamu malına karşı hassas olunması insanî, dinî ve millî bir görevimizdir. Lütfen bu konuda hassas olalım. Olmayanları uyaralım. Erdemli insan olmanın da, dindar olmanın da, milli değerlere hassas olmanın da, vatansever olmanın da, hülasa ne kadar değer yargısı varsa hepsinin sonunda varacağı yerin burası olduğunu unutmamalıyız.
4 yorum
Çok önemli bir konuyu, içtenlikle anlatmışsınız. Teşekkürler.
Ben teşekkür ederim. Sağolun.
Toplumun genelini ilgilendiren ve giderek hassasiyet duygularımızın kaybolduğu önemli bir konuyu çok iyi açıklamışsınız.Teşekkür ederim kıymetli hocam.
Şuurlu, helal-haram bilincinin insan olmanın ve dinin itikaddan sonraki en önemli esası olduğu bilinciyle hareket edebilen bir toplum özlemimizi dile getiriyoruz. Ahlaki çöküntü toplumların helak olmasına neden olur. Tarih bunun şahididir.