Anayasalar bir toplumun rejimini güvenceye alan ilkeleri içerir. Toplum, bu ilkeleri onayladığı için anayasayı bir güvence olarak görür; onu korur ve bağlılığını sürdürür. Doğal gelişim sürecinde toplumlar, yaşadıkları zaman diliminde (çağdaşlık) yeni ve kaçınılmaz ihtiyaçlarını da içerebilen anayasalar gerçekleştirirler. Bu gerçekleştirilen ve yenilenen anayasalar o toplumun, “Evrensel Değerler” içerikli değer yargıları düzeyince yaşama geçebilir. İşin doğası, doğrusu, süreci ve ihtiyacı da budur.
Anayasaların değiştirilmesini isteyen bir toplum dinamizmi ve talepleri aslında mutluluk verici bir durum olarak algılanmalıdır. Toplum, kendini yenilemek istiyor. Toplum, kendi çağdaş ihtiyaçlarını yakalamış. Toplum, gelişip değişiyor. Toplum, evriliyor. Toplum, demokratik nitelikli devrim potansiyeli taşıyor.
Nasıl mutlu olmazsınız; nasıl sevinmezsiniz; nasıl içiniz umutla dolmaz; nasıl daha dolu dolu çalışmak ihtiyacı duymazsınız? Aksini düşünemiyorum.
Bir çağdaş anayasa süreci görmekten bu ölçüde mutlu olabilen bir toplumun aydınları, nasıl olur da Türkiye’yi Avrupa Birliği normlarına taşıyabilecek olan yasal değişiklikler açısından asgari müştereklerde birleşemezler?
Avrupa Birliği’nin temel dinamikleri Rönesans felsefesine dayalıdır. Bilim anlayışı, sanat anlayışı, üretim anlayışı, özetle yaşam felsefesi kökenini rönesans dinamiklerinden almaktadır. Biz bu dinamikleri, evrensel değerler oldukları için değerli görüyoruz.
Cumhuriyet döneminde toplumumuz, çağdaş anayasaların ve Avrupa Birliği’nin de ihtiyaç duyduğu “Kamu Yönetim Yasa Taslağı” gibi bir girişime ilk kez şahit olmaktadır.
Doğrudur. Tartışılmalıdır.
Tüm boyutlarıyla analiz edilmelidir.
Ama bu taslağa “pranga” vurulmamalıdır.
Bu taslağın tartışılmasına tüm toplumun düşünen insanları katkıda bulunmalıdır. Toplumun tüm dinamikleri, sağcıları, solcuları, liberalleri, ateistleri, Kemalistleri, İslamcıları, sosyal demokratları, komünistleri, “eleştirinin de eleştirisini” yaparak katkıda bulunmalıdırlar.
Türkiye’nin, “…demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti” oluşunu gerçek anlamda hayata geçirmek isteyen her birey bu çabaya katkıda bulunmalıdır.
Sorunlarımız, Türkiye’nin bu nitelikleri taşıyan rejiminden kaynaklanmıyor.
Sorunlarımız, bu “rejimi” çağdaşlaştıramayan “düzenden” (işleyişten) kaynaklanıyor. İşte bu “düzeni” (işleyişi) Kamu Yönetimi Yasası değiştirmelidir.