Nature dergisinde Grupta ve arkadaşlarının (Nature, 446, 765-770, 12.04.2007, doi:10.1038 /news070409-6), kanserin komşu dokulara yayılmasının (metastaz) nasıl durdurulduğuna dair yazılarının yayınlanması hem yerli hem de yabancı basında hemen yankı buldu. Keza Sjoplom ve arkadaşlarının Science dergisinde [Science, 314(5797): 268-274, 2006] 2006 yılında yayımlanan ve 2007 yılında aynı dergide tekrarlanan bulguları da aynı şekilde yankı bulmuştur. Yukarıda sözü edilen birinci araştırmada; araştırıcılar insandaki meme kanserindeki primer tümör ve bunun akciğere yayılmasında temel görev yaptığını kabul ettikleri 4 gen önermektedirler: EREG, MMP1, MMP2 ve COX2. Farelerde yapılan deneylerde bu genlerden birisinin “sessizleştirilmesi” ya da etkisiz hale getirilmesi durumunda bizzat tümörde ve metastazında azalma olmakla birlikte etkinin çok önemli olmadığı görülmüştür. Buna karşılık 4 genin birden “sessizleştirilmesi” durumunda ise metastazın tamamen durmasının yanında primer tümör de ortadan kalkmıştır.
Araştırmacılar bu genlerin etkisizleştirilmesi için biri deneysel aşamada olan (GM6001) iki de ilaç önermişlerdir: Cetuximab ve celecoxib. Bu ilaçlar, genlerin “sessizleştirilmesi” işlevinde benzer etkiler yapmakta ve tümörün yayılmasını önlemektedir.
Bundan sonraki aşamada yapılması gereken, bu önerilen genlerin gerçekten meme kanserinin nedeni olup olmadığını öğrenmektir. Ayrıca, önerilen ilaçların da insanları akciğer kanserinden koruyup korumadığını belirlemektir. Yukarıda sözü edilen ikinci araştırmada ise meme ve kolorektal kanserler üzerinde yaptıkları araştırmada 189 genin mutasyona uğradığını ya da genetik değişikliğe uğradığını (her tümör için 11 gen) bulmuşlardır. Doğal olarak bu bulgu tümör biyolojisi alanında genetik yöntemlerin kullanılarak yoğun araştırmaların yapılacağını ya da yapılması gerektiğini göstermektedir. İnsandaki gen sayısı 100-150 binlerden başlayıp 18-20 binlere kadar inmiştir. Fakat işlev bakımından aslında gen sayısı azalmamıştır. Çünkü bir anomali ya da özelliğin oluşmasına birden çok gen katılmakta ve çevrenin de eklenmesiyle karşılıklı etkileşim sonucu işlev yerine getirilmektedir. Onun için herhangi bir özellik ya da hastalıkla ilgili herhangi bir gen bulunduğu zaman “mal bulmuş mağribi gibi” ortalığı velveleye vermemek gerekmektedir. Son yıllarda Türkiye’de de adının başına en yüksek akademik unvanı koyan bazı kişiler ırklar arasındaki farklılıkları, kansere yakalanma riskleri, bazı hastalık ya da özelliklerin şu ya da bu genle oluştuğunu, tek bir kişide bulduğu bir mutasyonla açıklayıvermekte, belki de “istihareye” yatarak buluşlar yapmaktadır. Hem etik hem de yasal olmayan bu tür beyanlar toplumu yanıltacağı gibi hastalığına çare arayan hastaların umut tacirliğini yaparak istismar etmektedir. Böyle durumlarda özellikle meslek kuruluşlarının, üniversitelerin, Sağlık Bakanlığının ve son olarak da adalet mekanizmasının sorumluluğu söz konusudur. Yeni bir konuda buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.