Bundan 40 yıl önce. 1972 yılında, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başkan adayı Richard Nixon seçim yatırımı olarak; seçildiği takdirde kanser tedavisi harcamaları için 100 milyon dolar ayıracağını söylemişti. Bence bu yanlış bir söylemdi, çünkü bir hastalığın seyrindeki biyokimyasal mekanizma net olarak anlaşılmaz ise tedavi için harcanan para rüzgâra yazılmış sözler gibi boştur, pek fayda sağlamaz. O para kanser araştırmaları için vaat edilmiş olsa idi, bugün kanser tedavisinde bir adım daha ileride olurduk.
Uzun zamandır kansere neden olan etkenlerin; kanserojen kimyasallar, virüs ve genetik yatkınlık gibi birbirinden farklı kavramlar olduğu söylenmektedir.
Yine uzun zamandır kanserle ilgili pek çok araştırma yapılmıştır. Kanserin kendi hücrelerimizin kontrol dışı büyümesi olduğu, bugün artık herkesin malumudur. Bu nedenle cerrahi, kimyasal tedavi, radyasyonla tedavi yöntemleri kullanılagelmektedir. Bu tedaviler ile kişinin yaşam süresi ya uzuyor ya da uzamıyor.
Kanserli dokuların boyanmış histolojik kesitlerine mikroskopta bakarak tanıyı koymak, hedefe götürmez. Hedefe götüren nokta, konunun biyokimyasal mekanizmasını anlamak ve o mekanizmadaki bozuklukları bulmak ve o noktaya müdâhele edebilmektir. Kanserli hücreye kan kaynağı sağlanmadan bunu yapabilmektir.
Çünkü kanserli hücre bir kez kendi kan kaynağını elde ettiğinde metastaz adı verilen süreç başlamıştır.Yani kanserli hücre tohumlarını kana salmış olur, bir başka organa da kanseri gönderir.
Günümüzde gelişen teknoloji ile yapılan bazı kanser türlerinde ciddi ilerlemeler sağlanmış, yaşam süreci uzamıştır. Kırk yıl önce ölümcül olan kanser türleri günümüzde başarı ile tedavi edilmekte, normal hayatına dönmekte, istendiği takdirde çocuk sahibi bile olunabilmektedir.
Geçtiğimiz günlerde basında “Kanser tedavisinde akıllı molekül devri” başlıklı bir yazıyı görünce heyecanlandım ve dikkatle okudum.
Akıllı moleküller sadece yok edeceği tümörü tanıyor, normal dokulara hiç zarar vermiyor diyordu yazının alt başlığında..
Elbetteki çok sevindirici bir haber…
Bakınız ünlü Hematolog Prof. Dr. Burhan Ferhanoğlu bu konuda ne diyor: “..eskiden biz klasik kemoterapilere bel bağlıyorduk. Artık bunlar yerini “akıllı moleküllere” bıraktı. Bunlar aslında tümör hücresini tanıyan, seçen ve bu hücrelere uygun geliştirilmiş, normal dokulara zarar vermeden tümör hücresini hedef alan ilaçlardır. Ancak henüz tüm hastalar için kemoterapi uygulanmıyor diyemeyiz. Hâlâ hematolojik kanserlerin en az yüzde 70-75’inde kemoterapi kullanıyoruz. Ama kişiden kişiye kemoterapiden hedefi vuranlara geçtiğimiz koşullar da vardır. Hasta, bana niye kemoterapi yapılıyor endişesi yerine hekimiyle detaylı konuşmalı. Yoksa açıklamalarımızdan, artık kemoterapi yapılmıyor mesaj çıkarılmamalı. Bir kişiye verdiğimiz bir ilaç başka bir kişide etki etmiyor. Bunu biliyorduk, ama şimdi sebeplerini anladık. Kanseri aslında genetik yönetiyor…”
Şu halde gelecekte herkes cebinde bir gen haritası ile dolaşacak desek yanlış olmaz.