Evet, yanlış duymadınız, artık tıp fakültelerini kapatmak gerek! Zira onlara ihtiyacımız kalmadı. Çok sıkı imtihanlarla geçen uzun bir tahsil dönemi, hoca sıkıntısı, milyonlarca lira gerektiren bina, araç-gereç ve laboratuvarlar, kadavra temin etme derdi gibi birçok problem sona erdi(!)
Bu fakülteler, mezuniyetlerini ve uzmanlıklarını takiben, sürgün, kötek, pataklanma ve her türlü hakaret, küfür ve dayağa karşı immünite (bağışıklık) kazanabilme, hatta öldürülmeye karşı bile hazırlıklı olabilmeleri açısından gerekli metaneti kazanabilmeleri, çok uzun süre aldığı, bazen de ömür yetmediği sebebi ile çok zeki ve akıllı gençlerimiz tarafından, eskiden olduğu gibi, tercih edilmemektedir. Üstüne üstlük, insanları tedavi etmek artık çok kolay!
Çok şükür, birçok televizyon programları, radyo söyleşileri, gazete-dergi sütunları, sağlık satan ve hastalıkları tedavi(!) eden unvanlı ya da unvansız(!) mutatabbiblerle (mütetabbib veya mutatabbib’in manasını bilmeyenler, lütfen bir zahmet lügat açıp öğreniversinler, gerçi Google’da da bulabilirler ya…) dolup taşıyor.
Bu mutatabbibler, kendi alanlarında ihtisaslaşmışlar(!) ve mutlak operasyon endikasyonu olan hastalıkları bile kesinlikle(!) tedavi ettiklerini, hastalarıyla(!) programlarına telefon bağlantısı kurdurarak veya açık adreslerini verip, bangır bangır bağırarak iddia etmektedirler. Bunlardan bazıları ise kendilerini, kendilerince ihdas ettikleri unvanlarla(!) tanıtmakta ve sundurmaktadırlar. Kamuoyu oluşturarak, hastaların ve insanların bilgisizliklerinden ve çaresizliklerinden yararlanıp, dini inançlarını, saf ve temiz duygularını istismar ederek, pervasızca, sözde muayenehanelerine(!) bile davet etmektedirler.
Yeri gelmişken, Sağlık Bakanlığının yayınladığı “Muayenehane Açmamak İçin Gerekli Şartlar”ının bu mutatabbibler için neden zorunlu olmadığını da merak etmiyor değilim. Yoksa onların muayenehaneleri denetim dışı mı bırakılıyor!
Hiçbir jinekolog, ürolog-andrologun tedavi edemeyeceği kadın-erkek problemlerini bile, artık jinekoüroandrolog(!) mutatabbiblerin, bilmem kaç liraya sattıkları bir kutu ilaçla(!), bir poşet otla veya bir tutam tozla tedavi ettiklerini duymayan kalmamıştır sanırım(!). Doktor muayenesi, tetkik, tahlil ve her türlü incelemeye son… Garantili tedavi! Telefonla şikâyetlerini söyle, ilacın(!), otun, tozun gelsin, fiyatını öde, beğenmezsen paranı geri al!
Ama haklarını yemeyelim, bazılarının tıp tahsili almadıkları halde, bayağı, tetkik ve tahlil isteyip, onları çok büyük bir ağır başlılıkla, çok lüks döşenmiş muayenehanelerindeki(!) masalarının başına kurularak, inceleyip yorumladıklarını(!) da duyuyorum.
Otçuluk, tozculuk, tılsım, muska ve üfürükçülük uzmanlığı diploması(!) alabilmek için, bir eğitimin gerekli olup olmadığını bilmiyorum ama, suçlanan bazı aktarların çok daha masum olduklarını söyleyebilirim.
Onkolog mutatabbiblerin tedavi edemeyeceği hiçbir kanser hastası yoktur(!). Terminal dönemlerinde, sürünen kanser hastalarını bile, kısa sürede ayağa kaldıran, parmaklarından şifa(!) akan, mucizevi ilaçları(!) ile en gözde onkolog ve kanser cerrahlarına taş çıkartan(!) bu şarlatanlara kimse neden “dur” diyemiyor. Böyle giderse, eczacılara da nal toplatan bu durum sebebi ile eczacılık fakültelerini de kapatmak gerekecek.
Çok üzülerek ifade etmeliyim ki, bu anafora kapılarak, parsadan pay kapabilmek uğruna, kendi meslektaşları ve arkadaşları arasında bile küçük düşen, tıp doktoru unvanına sahip kişiler de vardır.
Sağlık Bakanlığı, Tarım Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğüne bu mutatabbiblerin takip edilmesinde ve denetlenmesinde görev düşmüyor mu? Üniversiteler, tıp fakülteleri, eczacılık fakülteleri, Türk Tabipler Birliği, meslek odaları ve uzmanlık dernekleri, mutlaka bu hususun üzerine gitmelidirler.
Bizler, hekimlere daha fazla nasıl zulüm edebiliriz, hasta(!) ve yakınları tarafından hangi bahanelerle daha kolay dövülebilirler ve ceza almadan kurtulabilirler, diye metot ve yöntem geliştirmek için kafa patlatırken, “Atı Alan Üsküdar’ı Geçiyor”!
Biz yine de rubaisiz kalmayalım…
AŞIK-I NALAN MISIN
Hazanımda esrarlı, ateş-i suzan mısın?
Küllenmiş hülyalara can veren canan mısın?
Pişmanlık girdabının müzeyyen mazisinde,
Yoksa sen de ben gibi, aşık-ı nalan mısın?