Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Alpaslan Gökçimen’in başkanlığını yaptığı İkinci Uluslararası Karaciğer Sempozyumu, Türk ve yabancı 20 konuşmacı ve diğer davetlilerin katılımı ile 20-22 Mayıs 2009 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Kongre düzenlemenin, hele hele taşrada uluslararası bir etkinlik düzenlemenin ne kadar yıpratıcı olduğunu bildiğim için, gördüğüm ufak tefek eksiklikleri yok sayarak böyle bir bilimsel toplantıyı gerçekleştirdikleri için hem kongre başkanını hem de ona maddi ve manevi destek veren idarecileri ve farklı bilim dalı mensuplarını kutlamak istiyorum.
Kliniğinden genetiğine kadar karaciğerin tüm sağlığı ve hastalığını ele alarak bir bütün halinde incelenmesi, konuların seçimi ve insicamı açısından örnek alınacak bir etkinlik olduğunu rahatça söyleyebilirim. Sözlerimin başında da söylediğim gibi, hem sosyal hem de bilimsel yönden bazı eksikliklerin olmasını doğal karşılıyorum. Gençlerin pişmesi böyle deneyimlerle gerçekleşiyor. Ayrıca, “Bu kadar kusur kadı kızında da bulunur”. Benim de konuşmacı olarak katıldığım bu toplantının başarılı bir toplantı olarak gerçekleştiğini söylemekle yetineceğim.
Yazının başlığından da anlaşılacağı üzere, benim konuşmamın başlığı “Genetik Karaciğer Hastalıkları” idi. Gerek konuşmamı hazırlarken ve gerekse toplantıdaki konuşmaların ardından, bende bilimsel toplantıların konuları hakkında bazı düşüncelerin ortaya çıkmasına neden oldu. O da tüm bilim dallarını kapsayacak kadar değil de daha dar çerçevede konuları işlemek, sanki daha verimli olacak gibi durmaktadır.
Eskiden bir kürsü ya da bugünkü adı ile anabilim dalını kapsayacak şekilde kongreler düzenlenirdi: Tıbbi Genetik Kongresi, Halk Sağlığı Kongresi, Kadın-Doğum Kongresi gibi. Bunun o zaman bazı zorunlulukları vardı: Eleman azlığı, bilgi birikiminin yetersizliği vs. Bugün için hemen her bilim dalının alt dalları oluşmuştur ve o alt dallarda bir kongre toplayacak kadar da eleman istihdam edilmektedir. Biz eskiden sorumlusu olduğumuz kongrelerde 100-150 kişiyi topladığımız zaman iyi bir kalabalık sağladığımızı düşünürdük. Şimdi ise aynı kongrelere 450-500 kişi katılmaktadır. Bu konuda söylemek istediğim, kongre konularını artık daha spesifikleştirerek çerçeveyi daraltmanın daha verimli olacağıdır. O zaman, sanıyorum bilimsel amaca daha uygun toplantılar yapılmış olacak ve konuyu çalışan insanlar aralarında daha yararlı alış-veriş imkânı bulmuş olacaklardır. Eğer Türkiye’de yapılan bilimsel toplantıların ağırlıklı olarak sosyal etkinliklere dönüşmeden bilimsel yarar açısından verimli olması amaçlanıyorsa, kongreleri daha da yozlaştırmadan bazı önlemlerin mutlaka alınması gerektiğine inanıyorum.
Yeni bir konuda buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.