Aylık yazımı yazarken son günlerde medyada adli tıp alanını ilgilendiren neler oldu diye düşündüm. Ülkemizin pek çok yerinde karbonmonoksit zehirlenmelerinden ölenler oldu. Konu aynı zamanda bir toplum sağlığı problemi. Biz adli tıp uzmanları, her ölüm olayında olay yerini ve olayın oluş şartlarını da gören bir hekim grubuyuz. Dolayısıyla toplum sağlığı açısından kişileri ölüme götüren, engellenebilir nedenleri ifade etmemiz gerekir kanısındayım. Bu açıdan halk sağlığı ile adli tıp arasında hep bir yakınlık, bir bağ kurmuşumdur. Toplum sağlığı açısından baktığımızda, karbonmonoksit ölümleri tamamen önlenebilir ölüm grubunda olup, hatta sosyoekonomik ve kültürel gelişmişlik göstergesidir, diyebilirim.
Adli tıp açısından ise sonradan ortaya çıkacak pek çok sorunun aydınlatılması için mutlaka otopsi yapılması gerekir. Ölü muayenesi ile gömülmesine izin vermek alışılagelmiş bir tutumdur. Düşünün, iş yerindeki bir ölüm karbonmonoksit zehirlenmesine bağlandı, diyelim ki şartlar da onu destekler nitelikteydi ve ölü muayenesi ile karar verilip, otopsi yapılmadan gömüldü. Bu durumda işverenin sorumluluğunun ortaya çıkacağı kuşkusuz. Pekâlâ, yargı sürecinde işveren avukatı, "Ölümün karbonmonoksit zehirlenmesinden olduğu nereden belli, otopsi yapılmamıştır" deyip delillerin yeterli olmadığında ısrar edebilir. Pirincin taşının ayıklanabilmesi için dosya bir bilirkişiye gönderilir. Bilirkişiler eldeki verilerle, önceden belirlenmiş hastalığı tarif edilmediğine göre, tanık ifadelerine göre bir gün önce günlük işini gücünü yapabilir olduğuna göre, olay yeri ve ölenin dış muayenesinde şüpheli başka bulguya rastlanmadığına göre
uzunca paragraflarla olayı açıklamaya ve aydınlatmaya çalışırlar. Zamanında usulüne uygun olarak yapılmayan işler daha çok zaman alır ve daha masraflı olur.
Karbonmonoksite maruz kalıp ölümle sonuçlanmayan olgular için de sonradan travma ağırlığının belirlenmesi için adli rapor talep edilebilir. Bu açıdan kişinin tıbbi dosyasındaki hastaneye ilk gelişteki muayene bulguları ve tedavi yöntemi vs. önem taşır. Unutmayalım, yazmadığımız şey görmediğimiz ya da yapmadığımızdır.
Yine medyaya dönelim. Eskişehir’de 3 Haziran 2008 günü 14 yaşındaki bir küçüğe yönelik cinsel suç iddiası üzerine açılan dava sürecinde, yine beden ve ruh sağlığında bozulma olup olmadığı açısından İstanbul Adli Tip Kurumundan görüş istenmiş, Nisan 2011’e tarih vermişler. Buna diyecek bir şey bulamıyorum artık. Zaten yargıda; dosya ve mağdur İstanbul’a gitmeden karar verilemeyeceği ön yargısı olduğundan çok da kafa yormaya gerek yok.
Gelelim adli tıp anılarına.
Hiyoid Kemik Önemli
*
Hafta sonu, uzun bir süre bekledikten sonra nihayet savcı aramızdaydı. Olay yerine gitmek üzere yola çıktık.
Savcı Bey, hemen olayı anlatmaya başladı. Jandarma ile konuştuğunu, olayın bir ası ile intihar olduğunu söyledi. Yani hem orijin belli hem de ölüm sebebi. Niye otopsi yapıyorsak!
Sonra bana dönerek, "Doktor, şimdi o bir kemik var ya, neydi adı, ona bakacağız, eğer kırıksa kendini asarak intihar etmiş diyebiliriz." dedi. Acaba bu mucizevi kemik hangisi diye düşünmeme gerek kalmadan zeki, çevik, çalışkan ve tam dört saat adli tıp dersine girmiş olan muhteşem savcımız kemiğin ismini söyleyiverdi: Hiyoid.
Tanrıdan sabır dileyip, birkaç şey anlatmaya çalıştım. Yanıtı çok sert oldu: "Siz benimle tartışacağınıza, benden bir şeyler öğrenin, benim tecrübem yeter!" Patavatsız günümdeydim. Tecrübelerine göre kaç ası vakasında hiyoid kemiğini kırık bulduğunu sordum. Sinirlendi, cevap vermedi.
Olay yeri, ölü muayenesi derken otopsiye başladık. Yanımızdan bir an olsun ayrılmadı. Kendinden emin bekliyordu. Boynu kendim açtım. Hiyoid kemiği, etrafındaki kas ve yumuşak dokuları iyice sıyırarak savcıya uzattım: "Maalesef kendini asarak intihar etmemiş, çünkü hiyoid sağlam."
İnanamayacaksınız ama yüzüme şaşkın bir halde baktı ve sordu: "Şimdi ne yapacağız?"
Derin nefes alarak yalvarır bir ses tonuyla, "Birazdan raporu yazdıracağım, lütfen yazdırırken müdahale etmeyin, kanaatimi size bildireceğim." dedim.
Raporun sonuna, kişinin asıya bağlı mekanik asfiksi sonucu öldüğünü ve ası fiilinin kişi canlı iken meydana geldiğini yazdırınca, dayanamadı ve "Nereden biliyorsun?" diye sordu. Bu kadarı da fazlaydı artık
Tüm cesaretimi toplayarak yanıtladım: "Söyleyemem. Meslek sırrı."
(*)Derleyenler: Yasemin Balcı, Kenan Karbeyaz, Mürselin Kurt
(Biz aktaranların yalancısıyız)