“Adli tıp anabilim dalı” denilince, diğer tıp alanlarından uzak, kendi içine kapalı, hukuksal konulara daha yakın bir tıp alanı akla gelmektedir. Kimi kez, bu düşüncenin, değişik tıp alanlarından meslektaşlarımızda dahi var olduğunu gözlemliyoruz. Hâlbuki adli olguların değerlendirilmesi diğer hasta değerlendirmelerinden çok da farklı değildir. Bu yazımda, ölümlü adli olgulardan ziyade yaşayan adli olgu değerlendirmelerinden bahsedeceğim. Yaşayan adli olgular hakkında bir konuda rapor talebinde bulunulduğunda, ya olgunun sadece adli evrakı gönderilir, ya da evrakla birlikte hakkında rapor talep edilen kişi de muayene edilmek üzere gönderilir. Her iki durumda da, bilirkişi raporu istenilen konuya göre olgu değerlendirilir, gerektiğinde diğer klinik tıp dalları ile görüş alışverişinde bulunulur. Değerlendirme aşamasında, hem tıbbi dosya içeriği hem de adli dosya içeriği incelenir. Olayın oluş şekli, süreci vb. hakkında bilgi edinilir, tıbbi özgeçmişi ve dosya bulgularına hâkim olunur. Kişi muayene ediliyorsa dosyalarda var olan öykü ve iddialara ek olarak kişinin kendisinden de öykü alınır. Olay eski bile olsa kişi muayene edilir. Saptanan yara izleri kaydedilip olay tarihindeki kayıtlarla örtüşüp örtüşmediği değerlendirilir. Her zaman yara izleri ateşli silah giriş yarası izi ya da bıçak yarası izi gibi gözle görülür olmaz. Ruhsal yara izlerinin değerlendirilmesi de bir o kadar önem arz eder. Bu durum yeni Türk Ceza Kanunu’nda da göz önüne alınmıştır.
Konunun başlığı “Kardeş Uzmanlık Dalları” olduğuna göre, gelelim diğer tıp dalları ile görüş alış verişi gerekliliğine. “Hastalık yoktur, hasta vardır” deyiminde olduğu gibi her adli olgu kendine özgüdür. Olguların özelliğine göre tüm klinik tıp alanlarından görüş alışverişi gerekliliği ortaya çıkabilir. Bununla birlikte sıklıkla görüş alışverişine gereksinim duyduğumuz uzmanlık dalları vardır. Bunlardan biri radyolojidir. Elbette adli tıp uzmanları tıbbi ve adli dosyalardaki grafi, tomografi ve MR’ları kişilerin kayıtlı klinik bulguları çerçevesinde gözden geçirirler, ancak özellikle rapor sonucunu değiştirebilecek nitelikte tomografi ve MR bulgularının bir radyoloji uzmanı ile birlikte teyit edilmesi önemlidir. Birlikte değerlendirme bir yandan yapılan işin ve ortaya çıkarılan ürünün niteliğini arttırırken diğer yandan adli tıp uzman ve adaylarının sürekli eğitimine katkı sağlar. Özellikle travmalı olgularda, iyileşme süreci tamamlandıktan sonra değerlendirilmesi gereken “işlev kaybı” ya da “sürekli işlev zayıflığı”, “maluliyet”, “işgöremezlik durumu ve derecesi” gibi hususlarda ise ortopedi, nöroloji ve fizik tedavi ve rehabilitasyon en fazla görüş alışverişinde bulunduğumuz uzmanlık alanları. Diğer en sık görüş alışverişinde bulunduğumuz uzmanlık dalı psikiyatridir. Adli tıp uzmanının istihdam edildiği yerde bulunması gereken olmazsa olmaz uzmanlık dallarından biridir. Akut dönemde gözle görülmeyen ruhsal yaraların, uzayan süreçte yine gözle görülmeyen yara izlerinin tespiti ve bulguların rapora yansıtılması oldukça önemlidir. Özellikle çocuklara yönelik cinsel istismar olgularında, çocuk psikiyatrisi uzmanına o kadar ihtiyaç duyuyoruz ki önemini anlatamam. Öyle ki, çocuk cinsel istismarlarının önemli bir kısmında fiziksel hiçbir bulgu olmayıp istismar tanısında psikiyatrik muayene ve tetkikler (oyun, resim, test vb) rol oynayabiliyor. Fiziksel bulgu saptanan olgularda da, çocuğun maruz kaldığı eylemden kısa ve uzun vadede etkilenme durumunun tespiti için de psikiyatrik muayenesi şart. Konunun önemi açısından, 5-6 yaşlarındaki bir küçüğün en az 3-4 hekime dolaştırılıp her seferinde olayın anlattırıldığını düşünmek bile yeterli. Bence, adli tıp uzmanı istihdam edilen özellikle üniversite ortamlarında, bir de cinsel suç inceleme birimi bulunan sağlık kuruluşlarında, çocuk psikiyatrisi birimi de mutlaka bulunmalı. Yargı, kolluk, mağdur yakınları ve hekimler başta olmak üzere pek çok meslek mensubunun tekrarlı ve sonuç alınamayan iş gücü kayıplarına ek olarak çocukların geleceği de göz önüne alındığında, ortaya çıkan maliyetin, bir çocuk psikiyatrisi uzmanı istihdamından çok daha fazla olacağı kanısındayım.
Adli tıp uzmanı istihdam edilen üniversite ve devlet hastaneleri ile Adli Tıp Kurumunda ilgili alanlardan uzmanlara ulaşımda herhangi bir sıkıntı yoktur. Adliyeler içinde görev yapan Adli Tıp Şube Müdürlükleri açısından ise bu iş birliği bir yazışma gerektirmekte ve git gele neden olmaktadır. Ya dosyada var olan kayıtlarla yetinilmekte ya da başka bir uzman görüşüne de gereksinim olduğu rapora yansıtılmaktadır. Bu raporu okuyan yargı mensubu bu kez ikinci bir yazı ile ilgili uzmanın bulunduğu hastaneye başvuru yapmaktadır. Bu hastanede düzenlenen ek rapor yargıya intikal ettiğinde tekrar bir yazı ile adli tıp uzmanına iletilmektedir. Yani adliye içinde çalışan adli tıp uzmanı için bu, sol elimizle sağ kulağımızı uzun yoldan tutmaya çalışmak gibidir. Yargı süreci için de aynı şeyi söylemek mümkün. Kıssadan hisse, adli tıp uzmanları hastane ortamında çalışmalıdır.
Kardeş uzmanlık alanlarından hekimlerin birlikte çalıştığı güzel günler dileğiyle.