Öncelikle halen görevli bulunduğum Brüksel Üniversitesinden benim güzel ülkemin nasıl göründüğü konusunda çok kısa bir iki söz söylemek istiyorum. Yıllar önce manşetlere çıkan “Spain, France out, Turkey in!”, “Yükselen yıldız Türkiye’den hemen bir ev satın al” sloganları tarihe gömülmüş, “Türklerden nasıl kurtuluruz?” tartışmaları sıklıkla yapılır olmuş. Güzel ülkem çoktan üçüncü sınıfa düşürülmüş. Belki de, burada görevli bulunan bizlerin en önemli görevi kötü ve yanlış algıları düzeltmeye çalışmak, ancak orta büyüklükte bir depremin ardından ufak bir sallantıda sağlam denilen otellerin, evlerin hiçbir aklın kabul edemeyeceği şekilde un ufak olarak yıkılmasını, “mağdur” insanların coplanmasının televizyonlarda birinci haber olarak yayınlanan görüntülerini izah edebilmek pek mümkün değil. Güzel ülkemin hakkındaki değerlendirmeler, ülkeme yağmalanacak bir ülke olarak bakılması insanın içini acıtıyor. Ortak akıl, geleceği iyi değerlendirebilme ve nitelik, dünya sahnesinde iç sahnelerden çok daha önemli. Oluşan hasarları düzeltmek kolay değil.
En sık görülen hastalıklar listesinin birinci sırasında yer alan kardiyo-vasküler hastalıklar ve tedavilerinde gelişmeler baş döndürücü. Ancak unutulmaması gereken, teknik olarak yapılabilir her işlemin klinik sonuçlarının ve hastaya yararlığının iyi olacağı diye bir durumun olmadığıdır. Sağlıkla ilgili tüm tanı ve tedavi işlemleri kazanç kaygılarından, çıkar ilişkilerinden ve ticari yönlendirmelerden uzak tutulmalı, gerekirse birkaç kademede denetlenmeli, takip edilmeli ve hesap sorulabilmelidir. Özellikle bizim gibi kontrolün güç ve objektif değerlendirme kaygılarının yoğun olduğu, özelleşmeye büyük ağırlık verildiği, kazanmanın “performansa (!)” bağlandığı ülkelerde. Gelişmiş ülkelerde tedavi uygulayıcıların farklı bilim dallarına mensup olmaları, çıkar çatışmalarının söz konusu olması ve tam bir standardizasyon sağlanamaması nedeniyle kalp merkezlerinde klinisyen kardiyolog, girişimsel kardiyolog ve kalp cerrahından oluşan karar verici“kalp takımlarının” oluşturulması ve hatta çok acil olmayan PTCA ve/veya stent kararlarının da bu takım tarafından verilmesi eğilimi mevcuttur. Bizim gibi ülkelerde, denetim güçlüğü ve evrak düzenleme kolaylığı göz önüne alındığında, “kalp takımı” kurmanın önemi ve kararlarının etik ve hukuki bağlayıcılığının olmasının sağlanması hayatidir.
Kalp kapak hastalıklarında yapılan fizik ve biyolojik laboratuvar çalışmaları, daha iyi takip ve klinik sonuçların doğru değerlendirilmesi ve görüntüleme yöntemlerinin gelişimi ile birlikte kalp kapak ünitelerinin daha iyi anlaşılması, “kalp takımlarının” birlikte çalışmaları sonucu tanı ve tedavi endikasyonları konusunda daha objektif, kanıta dayalı, kantitatif kriterler belirlenmiş, rehberler oluşturulmuştur. Kanıta dayalı, objektif rehberler mutlaka dikkate alınmalı, tüm kalp merkezlerinin dikkate alması sağlanmalıdır.
Bir kontrendike durum yoksa, mitral kapak tamirinin kapak değiştirmeye üstünlüğü artık tartışma konusu bile değildir. Ancak ülkemize baktığımızda, mitral kapak tamiri konusunun sürekli gündeme getirilmesinin ve cerrahların bu yönde zorlanmasının gerekli olduğu kalp merkezlerinin geneline bakıldığında açıklıkla görülmektedir. Belki de, tamir konusunda deneyimi ve isteği olmayan merkezlerin mitral kapak cerrahi tedavisi yapmalarına yasak getirilmelidir.
“Heart-port” (minimal invaziv) mitral kapak cerrahisi ve transkateter girişimler sonrası mitral kapak tedavisinde ne durumdayız? Bir girişim gerektiren mitral kapak hastalıklarında girişim şekli nasıl olursa olsun, amaç, bozulmuş mitral kapak ünitesini sağlıklı mitral kapak ünitesine en yakın duruma getirebilmek ve bunun içinde mortalite, morbidite gibi bedeller ödenmesine neden olmamaktır. Yaşam uzunluğu beklentisini ve kalitesini de en üst düzeye çıkarmaktır. Mitral kapak tamirinde Carpentier’in üç altın kuralı geçerlidir: Anulus restorasyonu ve stabilizasyonu, fizyolojik kapakçık hareketlerinin sağlanması ve en geniş koaptasyon alanı temini. Hiçbir şekilde bu sonuçları elde edebilmek için gereken girişim yapılamıyorsa ve ileri mortalite ve/veya morbidite riski varsa, ancak o zaman bu prensiplerden taviz verilebilir, düşüncesindeyim. Gelişmeler son derece hızlı. Doksanlı yılların sonunda sternotomi gerektirmeyen küçük açıklık yoluyla yapılan mitral kapak cerrahisi için “heart-port kils patients” denilirken, günümüzde bu ve/veya robotik mitral kapak cerrahisinin altın standart olacağı iddia edilmektedir. Bu yöntemle kapak ünitesinin daha iyi değerlendirilip tamirlerinin daha mükemmel yapılabildiğini belirten çok sayıda yayın görebilmekteyiz artık. Transkateter yolla mitral kapağa ulaşmak, kenar-kenar klip, LA ve mitral anulus “remodelling”leri, kapakçık tamirleri, koroner sinüs anuloplastileri, perkütan mitral ring veya mitral kapak yerleştirilmesi,ventriküler “remodelling” mümkün hale gelmiştir. Burada tarafsız(!) bir soru sormak ihtiyacı hissediyorum: Cerrahi mortalite ve morbidite sıfıra yaklaştırılarak mitral kapakta tam düzeltme gerçekleştirilebilirse, tam düzeltme olmayan transkateter girişimlerin geleceği ne olur?
Yer darlığı nedeniyle konumuza şimdilik ara verirken, yazımızı, belki başta söylememiz gereken sözle bitirelim: Yenilikleri bilmek ve izliyormuş gibi yapmak önemli değil, onları bilimsel, etik, doğru ve insan yararına, bilgiyle ve nitelikli olarak değerlendirmek, uygulamak ve geliştirmek önemli (devam edecek).
Saygılarımla.