Bütün peygamberlerin ve bütün mukaddes kitapların ortak hedefi, tüm insanların mutlu olmalarıdır. Hedeflenen bu mutluluğun gerçekleşmesi için, yerine getirilmesi gereken çeşitli görevler vardır. Aile ocağında karı kocanın birbirlerine karşı olan görevleri, bu alanda önemli bir yer tutmaktadır. Kur’ân-ı Kerim’de bir ayette, bu konuya şöyle işaret edilmektedir:
وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجاً لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
“Kendilerinde huzur bulmanız için, kendi türünüzden eşler yaratması ve böylece aranızda derin bir sevgi ve şefkat var etmesi de, Allah’ın ayetlerinden/delillerindendir. Muhakkak ki bunda, düşünen bir halk için çıkarılması gereken dersler vardır.”[1]
Karı kocayı aynı türden yaratan Allah, aralarında sevgi ve merhameti oluşturmakta ve onlara, soylarının devamı için oğullarla torunları nasip etmektedir.[2] İnsan nesli, bu şekilde devam etmektedir. Allah’ın Kur’ân’da haber verdiği bu saygı, sevgi, huzur, saadet ve mutluluğun aile ocağında oluşması ve oğullarla torunlara böyle bir ortamın hazırlanması için, karı kocanın birbirlerine karşı olan görevlerini Allah ile peygamberin haber verdiği şekilde bilinçli olarak, dürüst bir şekilde yerine getirmeleri gerekmektedir. Ancak onların birbirlerine karşı olan görevlerini yerine getirmeleri neticesinde, toplumun en küçük kurumu ve aynı zamanda temel taşı olan aile, sağlıklı bir yapıya kavuşabilmektedir. Bunun için her kişi, önce kendi görevlerinin ne olduğunu öğrenmeye çalışmalı ve bu görevleri yerine getirme çabası içerisinde bulunmalıdır.
Erkek, genel bir kural olarak ailenin büyüğü durumundadır. Kur’ân’ın çeşitli ayetlerinde buna işaret edilmektedir:
وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكُيمٌ
“Erkeklerin hanımları üzerinde hakları olduğu gibi, hanımların da kocaları üzerinde meşru hakları vardır. Ancak erkeklerin, kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır.”[3]
الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاء بِمَا فَضَّلَ اللّهُ بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ وَبِمَا أَنفَقُواْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِّلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّهُ
“Erkekler, kadınların koruyup koruyucularıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler, ailenin geçimini temin etmek için kendi mallarından harcamaktadırlar. İyi kadınlar, eşlerine karı itaatkârdırlar; Allah’ın kendilerini koruması sayesinde, onlar da gaybı korurlar.”[4]
Bu ayetlerden anlaşıldığına göre ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’in de “Erkek, aile fertlerinin yöneticisidir”[5] diye buyurduğuna göre erkek, aile ocağının yöneticisidir. Ancak erkek, çeşitli nedenlerden dolayı aile ocağını yönetmekten aciz olduğu veya kadın bu konuda daha başarılı olduğu durumlarda, kadın bu görevi üstlenmektedir. Ayrıca Hz. Muhammed (s.a.v.)’in, “Kadın, eşinin evinin ve çocuklarının yöneticisidir”[6] anlamındaki hadisinde de haber verildiği gibi, kadının aile içinde yönetim sorumluluğu vardır. Aslında kadın ve erkek, bir nevi görev taksimini yaparak aileyi yönetmektedirler. Esas olan, aralarındaki dürüstlük samimiyettir. Psikolojik yapı gereği kadın, kocası tarafından sevilince ve erkek, hanımından saygı görünce mutlu olur.
Bu ve benzeri ayetlerde dikkat çekilen diğer bir husus ise erkek, kadının koruyup kollayıcısı, reisi ve büyüğü olarak onun ihtiyaçlarını temin etmek mecburiyetindedir. Bu konuda bilgi veren başka bir ayet şöyledir:
وَالْوَالِدَاتُ يُرْضِعْنَ أَوْلاَدَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ لِمَنْ أَرَادَ أَن يُتِمَّ الرَّضَاعَةَ وَعلَى الْمَوْلُودِ لَهُ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ
“Anneler, istedikleri zaman/normal olarak bebeklerini tam iki yıl emzirirler. Annelerin yiyeceği ve giyeceği, örfe uygun olarak babaya aittir.”[7]
Buna göre erkek, aile fertlerinin olduğu gibi kadının da yeme, içme, giyinme, barınma, ısınma, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlarını temin etmek mecburiyetindedir. Aile reisi olarak erkeğin, bunları temin etmek için çalışması, insani bir görev ve dini bir sorumluluktur. Aynı zamanda erkeğin bunları temin etmek için çalışması, dini açıdan ibadet olarak kabul edilmektedir. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in de bu konuda söylediği pek çok hadis vardır. Bu hadislerden bazıları şöyledir:
“Bir adamın harcadığı paraların en değerlisi, kendi aile fertleri için harcadığı paradır.”[8]
“Senin, hayır yollarında harcadıklarının en sevap olanı, kendi ailenin ihtiyaçları için harcadığın paradır.”[9]
“Allah’ın rızasını gözeterek kendi ailenin ihtiyacı için harcadığın nafakadan, hatta yemek yerken eşinin ağzına verdiğin lokmadan bile mükâfat göreceksin.”[10]
“En büyük sevap, insanın kendi aile fertleri için harcadığı paranın sevabıdır.”[11]
“Bir kişi, sevabını Allah’tan beklemek suretiyle kendi aile fertleri için harcamada bulunduğu zaman, yaptıkları, kendisi için sadaka olur.”[12]
“Malından kendi ihtiyaçların için harcaman, senin için bir sadakadır. Kendi aile fertlerinin ihtiyaçları için harcaman, senin için bir sadakadır. Kendi eşinin ihtiyaçları için harcaman, senin için sadakadır.”[13]
“Eşinin, senin malından yemesi, senin için sadakadır.”[14]
“Kendi nefsinin ihtiyaçlarını karşılaman, senin için bir sadakadır. Kendi çocuğuna yedirip içirmen, senin için bir sadakadır. Kendi eşine yedirip içirmen, senin için bir sadakadır. Çalıştırdığın işçine/hizmetçine yedirip içirmen, senin için bir sadakadır.”[15]
Bu ayet ve hadislerden anlaşıldığına göre, erkeğin hanımına ve diğer aile bireylerine bakması, onlarla ilgilenmesi ve onların ihtiyaçlarını temin etmesi, kendisi için sevap sayılmaktadır. Hatta insanın bu yoldaki harcamaları, yaptığı harcamaların en hayırlısı olarak değerlendirilmektedir. Bir erkeğin, kendi hanımına bu şekilde bakmasının, onun ihtiyaçlarını temin etmesinin minneti de söz konusu olamaz. Çünkü bunlar, onun asli görevlerindendir. Önemi nedeniyle Hz. Muhammed (s.a.v.), “İnsanın, bakmakla yükümlü olduğu aile bireylerini ihmal etmesi, günah olarak kendisine yeter”[16] diyerek, insanın, geçimini sağlamakla yükümlü olduğu kişileri ihmal etmesinin büyük bir günah olduğunu haber vermiştir.
Hz. Muhammed (s.a.v.), erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde haklarının olduğunu haber vermiştir.[17] Sahabeden biri Hz. Muhammed (s.a.v.)’e, “Bir hanımın, eşinin üzerinde ne gibi hakları vardır?” diye sormuş. Hz. Muhammed (s.a.v.), onun bu sorusuna karşı şu cevabı vermiştir: “Yediğin gibi ona yedirmen, giydiğin gibi ona giydirmen, onun yüzüne vurmaman, ona kötü söz söylememen ve onun yatağını terk etmen gerektiği zaman, evin içinde terk etmen.”[18]
Yüce Allah erkeklere, “Hanımlarla hoş geçinin”[19] demek suretiyle, erkeğin hanımı ile iyi geçinmesini emretmektedir. Hz. Muhammed (s.a.v.) de, “İman bakımından en kâmil olan müminler, ahlakı en güzel olanlardır ve sizin en hayırlınız, hanımına hayırlı olanınızdır ”[20] diyerek, eşine iyi davranarak ona hayırlı muamelelerde bulunan erkeklerin, hayırlı insanlar olduğunu açıklamıştır. O, erkeklerin hanımlarını dövmelerini yasaklamış[21] ve hanımını döven erkeklerin hayırlı kimseler olmadıklarını söylemiştir.[22] Hz. Aişe (ö. 95/678) validemiz de, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in, hiçbir eşini dövmediğini ve onlara el kaldırmadığını haber vermiştir.[23] Bu konu ile ilgi diğer bazı hadislerde de şöyle buyurmuştur:
“Müminlerin iman bakımından en mükemmel olanları, ahlakı en güzel olanları ve eşine en yumuşak davrananlarıdır.”[24]
“Sizin hayırlınız, eşine ve aile bireylerine hayırlı olanınızdır. Ben, bu konuda sizin en hayırlınızım.”[25]
Hz. Muhammed (s.a.v.), veda hutbesinde çeşitli konulara değinmiştir. O, bu hutbede kadınlar hakkında da şu açıklamalarda bulunmuştur:
“Ey insanlar! Kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah’a karı gelmekten sakınmanızı tavsiye ederim. Siz, kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onları eş olarak Allah adına söz vererek helal edindiniz.”[26]
Muhammed İkbal, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in, “Bana dünyada üç şey sevdirildi: Namaz, kadın ve güzel koku”[27] anlamındaki hadisi izah ederken, kadını bir hizmetçi olarak görmemenin gerektiğini, böyle yanlış bir anlayışın İslam dini ile hiç bağdaşmadığını dile getirmeye çalışmıştır.[28]
Çok güzel konuşan Esma binti Yezid, Hz. Muhammed’e (s.a.v.) ilk biat eden Medineli hanımlardan biriydi. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) huzuruna çıkar, kadınların sormaya çekindikleri konuları ona rahatlıkla sorardı. Sevgili peygamberimiz de Esma’yı takdir eder, utanma duygusunun dinlerini öğrenmeye engel olmadığını söyleyerek Medineli hanımları överdi. Esma hatun, Hz. Muhammed’den (s.a.v.) seksen bir hadis rivayet etmiştir. Bir gün sahabe hanımlar, onu Hz. Muhammed’e (s.a.v.) göndermişler. Esma, onun huzuruna çıkınca şunları söyledi:
“Anam babam sana feda olsun ya Resûlallah! Ben, sana kadınların elçisi olarak geldim. Allah, seni bütün erkek ve kadınlara peygamber olarak göndermiştir. Biz, sana ve senin Rabbine iman ettik. Kadın olduğumuz için, eşimizin evinde oturur, ona karılık yapar ve çocuklarını karnımızda taşırız. Erkekler ise, Cuma namazı kılmak, camiye ve cemaate gitmek, hastaları ziyaret etmek, cenazelerde bulunmak, birden fazla hacca gitmek gibi hususlarda bize üstünlük sağlamış bulunuyorlar. Bütün bunların en önemlisi, Allah yolunda cihada çıkmaktır. Erkekler, bu türlü görevler nedeniyle evden çıktıkları zaman, kadınlar olarak biz, onların mallarını koruruz, iplik eğirip onlara elbise yaparız, çocuklarını besleriz. Buna göre biz kadınlar, erkeklerin bu ve benzeri konularda kazandıkları hayır ve sevaplara ortak olamaz mıyız?” Esma’nın bu sözlerini pek beğenen Hz. Muhammed (s.a.v.), ashabına dönerek, “Siz, bir kadından din konusunda sorduğu bir soruda bundan daha güzel bir söz işittiniz mi?” diye sormuş. Sonra da Esma’ya dönerek ona şunları söylemiştir:
“Ey hanım! İyi anla ve seni buraya gönderen hanımlara da iyice anlat ki, bir kadının kocasıyla güzel geçinip onun hoşnutluğunu kazanması, sevap bakımından o saydığın üstünlüklerin hepsine denktir.”[29] Bu olaydan sonra Esma, kadınların hatibi anlamında “Hatibetu’n-Nisa” lakabıyla anılmıştır.[30] Hz. Muhammed’in (s.a.v.) bu olayda anlattığı, kadının kocasıyla güzel geçinip onun hoşnutluğunu kazanması olayı, aile hayatının mutluluğunda son derece etkili olan bir faktördür. Bu nedenle olacak ki o, başka hadislerde de bu olayın önemi üzerinde durup bu konuda açıklamalarda bulunmuştur: “Hangi kadın kocasının hoşnutluğunu kazanarak vefat ederse, Allah ondan razı olur”[31]
Hz. Muhammed (s.a.v.) bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Hepiniz birer çobansınız ve hepiniz çobanlığınızdan sorumlusunuz. Devlet amiri bir çobandır. Adam, ehli (aile bireyleri) arasında bir çobandır ve çobanlığından sorumludur. Kadın, kocasının evinde bir çobandır ve çobanlığından sorumludur. Hizmetçi, hizmet ettiği kişinin malı içerisinde bir çobandır ve çobanlığından sorumludur. (Evet) hepiniz çobansınız ve çobanlığınızdan sorumlusunuz.”[32] Bu hadiste de belirtildiği gibi kadın, kocasının evinde bir çoban konumundadır ve çobanlığından sorumludur. Onun malını, canını, neslini, namusunu korumak mecburiyetindedir ve bu konularda kocasına karşı herhangi bir hıyaneti olmamalıdır. Bunun yanında Hz. Muhammed (s.a.v.) kadının, kocasının uygun görmediği kimseleri evine almamasının gerektiğini de vurgulamıştır.[33]
Hz. Muhammed (s.a.v.), veda hutbesinde sosyal içerikli çeşitli konularda açıklamalarda bulunmuştur. Önemi nedeniyle kadınlarla ilgili ve kadın hakları konusunda da geniş bilgi vermiştir. O, veda hutbesinde kadınlarla ilgili açıklamalarının bir bölümünde şöyle söylemiştir:
“Dikkat ediniz! Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin onlar üzerindeki hakkınız, onların yataklarınıza ihanet etmemeleri ve sevmediğiniz kimseleri evinize almamalarına dikkat ediniz! Onların sizin üzerinizdeki hakları ise, giyecek ve yiyecek hususunda onları mahrum etmemenizdir.”[34]
Karı kocanın karşılıklı görevleri, birbirlerini tamamlayan bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Kadının, kadınlık görevini yerine getirmek suretiyle kendisi kocasına beğendirmeye, ona güven vermeye çalışması gerektiği gibi,[35] erkeğinde karşılıklı güven, saygı ve sevgiyi oluşturmak için çaba sarf etmesi icap eder. Çünkü evlilik, karı kocanın karşılıklı saygı, sevgi, sadakat ve birbirlerine verecekleri güven ile yürür.[36]
Sonuç olarak karı koca, birbirine karşı dürüst olmalı. Karşılıklı samimiyet ve dürüstlük, iki tarafı da mutlu eder. Erkek, karısının geçimini temin etmek ile sorumludur. Kadının böyle bir sorumluluğu yoktur. Erkek çalışır, hem kendine hem de karısına bakar. Kadın çalışıyorsa, kazancı kendisine aittir. Kazancını harcamada serbesttir. Bu gibi konular, evlenmeden önce konuşulmalıdır. Aksi takdirde sonradan problemlerin yaşanmasına sebep olmaktadır. İdeal olan, kadın ile erkeğin samimiyetle birbirini tamamlamalarıdır. Arada yalan ve hile gibi şeylerin yaşanmaması gerekir. Aksi takdirde birbirlerine olan güveni kaybederler. Güven bitince, her şey biter. Kadın, kocasına karşı eğilip saçlarını onun için süpürge edecek şekilde saygı gösterirse, erkek, karısının incinmemesi için bir çift ayakkabı olup onun ayağına girer.
Herkese böyle bir mutluluk diler, selam saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
KAYNAKLAR
[1] er-Rûm 30/21.
[2] Bkz. el-A’râf 7/189; en-Nahl 16/72.
[3] el-Bakara 2/228.
[4] en-Nisa 4/34.
[5] Buhârî, Nikâh, 81; Müslim, İmâre, 20; Ebû Dâvûd, İmâre, 1; Tirmizî, Cihâd, 27.
[6] Buhârî, Nikâh, 81; Müslim, İmâre, 20; Tirmizî, Cihâd, 27.
[7] el-Bakara 2/233.
[8] Müslim, Zekât, 38; Tirmizi, Birr, 42; İbn Mâce, Cihad, 4; İbn Hanbel, V, 277.
[9] Müslim, Zekât, 39.
[10] Müslim, Vasiyet, 5.
[11] İbn Hanbel, II, 473.
[12] Buhârî, İman, 41; Müslim, Zekât, 48; Nesâî, Zekât, 60; Tirmizi, Birr, 42, İbn Hanbel, IV, 120.
[13] Müslim, Vasiye, 8; İbn Hanbel, I, 168.
[14] Müslim, Vasiye, 8.
[15] Müslim, Vasiye, 8; İbn Mâce, Ticaret, 1; İbn Hanbel, IV, 131.
[16] Ebû Dâvûd, Zekât, 45; İbn Hanbel, II, 160, 193, 194, 195.
[17] Tirmizî, Redâ’, 11; Tefsir, 9/1; İbn Mâce, Nikâh, 3; Beyhakî, V, 372.
[18] Ebû Dâvûd, Redâ’, 41; İbn Mâce, Nikâh, 3; İbn Hanbel, IV, 446, 447; V, 5.
[19] en-Nisa 4/19.
[20] Buhârî, Edeb, 112; Tirmizi, Rada’, 11; İbn Hanbel, II, 250; Mansur Ali en-Nasıf, et-Tac el-Cami’ li’l-Usul fî Ahadisi’r-Rasûl, Daru İhyai’l-Kutubi’l-Arabî, Beyrut tsz. I, 28.
[21] Buharî, Tefsîr,91/1; Nikâh, 94; Edeb 44; Müslim, Cennet, 49; Tirmizî, Tefsir 91; İbn Mace, Nikâh, 51.
[22] Ebû Dâvûd, Nikâh, 42; İbn Mace, Nikâh, 51, Dârımî, Nikâh, 34.
[23] Müslim, Fezâil, 79; Ebû Dâvûd, Edeb, 4; İbn Mâce, Nikâh, 51.
[24] Müslim, Fedâil, 68; İbn Mace, Nikâh, 50; Tirmizî, Birr, 47, Nesâî, es-Sünenü’l-Kübra, 66.
[25] el-Emir Alauddin Ali b. Belban İbn Hibbân, Sahihu İbn Hibbân bi Tertibi İbn Belban, thk. Şuayb Arnavut, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut 1992, Nikâh, IX, 484.
[26] Müslim, Hac, 147; Ebû Dâvûd, Hac, 57.
[27] Nesâî, Nisa, 1.
[28] İkbal, Benlik ve Toplum, s. 162.
[29] Ebu’l-Kasım Ali b. el-Hasan b. Hibetillah b. Hüseyn İbn Asâkir, Tarihu Medineti Dımaşk, Beyrut 1995, VII, 363, 364; XXIX, 65-67; Ebubekir Muhammed b. Hüseyn el-Beyhakî, Şuabu’l-İmân, Mısır tsz. VI, 421; İzzeddin Ebû’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Abdülkerim el-Cezerî İbnu’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe, Mısır 1280, VII, 19; es-Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr fi’t-Tefîri bi’l-Me’sûr, Muhammed Emin Remc ve Şurekâuh, Beyrut tsz., II, 518; Ali Osman Ateş, “Esma bint Yezîd”, DİA, İstanbul 1995, XI, 423.
[30] M. Yaşar Kandemir, Peygamberimin Sevdiği Müslüman, Zafer Yayınları, İstanbul 2007, s. 458, 459.
[31] Tirmizî, Radâ’, 10; Süleyman b. Ahmed et-Taberânî, el-Mü’cemü’l-Kebîr, Mısır tsz. XIII, 374; Ebu Abdillah Muhammed b. Abdillah el-Hâkim en-Nişâbûrî, el-Müstedrek Ala’s-Sahihayn, Beyrut 1985, IV, 191.
[32] İbn Allan, Delilu’l-Falihîn”, II, 132.
[33] Buhârî, N,kâh, 84, 86; Müslîm, Zekât, 84; Ebû Dâvûd, Savm, 73; Tirmizî, Savm, 64; İbn Mâce, Sıyâm, 53.
[34] Ebû Osman Amr b. Bahr el-Câhuz, el-Beyân ve’t-Tebyîn, thk. Hasan es-Sendûbî, Dâru İhyâi’l-Ulûm, Beyrut 1993, II, 406; Abdurrahmân es-Suheylî, er-Ravdu’l-Ünf fî Şerhi’s-Sireti’n-Nebeviyyeti li İbni Hişâm, thk. Abdurrahmân el-Vekîl, Dâru’l-Kutubi’l-Hadise, Kahire 1967, VII, 461; Ahmet Zeki safve, Cemheretu Hutubi’l-Arab, Şirketu Mektebe ve Matbaati Mustafa el-Babî el-Halebî, Mısır 1962, I, 157.
[35] Nasiruddin Tusî, Ahlak-ı Nasırî, trc. Anar Gafarov ve Zaur Şükürov, Litera Yayıncılık, İstanbul 2007, 203; Kınalızade Ali Efendi, Ahlak-ı Alai: Devlet ve Aile Ahlakı, yayına hazırlayan: Ahmey Kahraman, Tercüman 1001 Temel Eser, yayın yeri ve yılı yok, s. 52.
[36] Ahmet Hamdi Akseki, Ahlak İlmi ve İslam Ahlakı: Ahlak Dersleri, sadeleştiren: Ali Arslan Aydın, Nur Yayınları, Ankara 1979, s. 258; M. Abdullah Draz, Kur’ân Ahlakı, trc. Emrullah Yüksel ve Ünver Güney, İz Yayıncılı, İstanbul 2002, s. 471.