“Akademik Akıl” adını taşıyan internet sitesinde, “köşe yazarı” olarak ilk yazımı “karşılaşma” üzerine yazmak istedim. Açılışı “karşılaşma” ile yapmaya beni sevk eden saik, genelde dünyada özelde ise Türkiye’de hemen hemen her alanda, kesimde ve bireyde yoğunluğu gittikçe artan “karşılaşamama” durumudur. Umudum, kendi kendime söyleşeceğim sessiz köşemden yükselen kısık sesime kulak verenlerle karşılaşabilmektir. Karşılaşamama sorununu, mümkün olduğunca öteleyebilmektir.
Nedir karşılaşma? Çok çeşitli karşılaşmalardan söz edilebilir. Arkadaşımızla karşılaşırız. Müsabakalar bir karşılaşmadır. Beni burada ilgilendiren genel anlamdaki karşı karşıya gelme durumu değil; ben meselenin her karşılaşmada açık veya örtülü bir şekilde var olan ahlakilik ayağına dikkat çekmek istiyorum.
Karşılaşabilmek için ahlaki zorunluluk arz eder. Bu durumda “karşılaşamama” bir ahlak sorunudur. Ahlak dışılığı imler. Var olanla karşılaşabilen ahlaki bir varlık olur. Öyleyse çıplak karşı karşıya gelme ya da karşı karşıya kalma, “karşılaşma” için yeterli bir sebep değildir. Gündelik yaşamımızda karşı karşıya gelebiliriz, karşı karşıya kalabiliriz yahut bir arada olabiliriz. Ama karşılaşamayabiliriz. Çünkü karşılaşabilmek için ahlaki bir yaşam sürülmelidir.
Karşılaşma; sosyolojik, psiko-sosyolojik ya da antropolojik bir olgudan daha ziyade onto-etik bir özelliktir. Onto-etik, insanın varlık yapısından neşet eden ahlaki bir duruştur. Ahlaki duruş tenden öte tinsel bir duyuştur. Maddi birliktelikleri aşan manevi bir birliktir. Hesabi değil, hasbidir.
Karşılaşabilmek zor zanaattır. Bende başlar. Benden ağyara uzanır. Evreni kuşatır.
Öncelikle kendimle karşılaşmalıyım. Kimim ben? Bir bulunuşun ve oluşun içindeyim. Ayrıca tek başıma değilim. Dışımda olanlar var. Hem kendimle hem de dışımda olanlarla da karşılaşmak durumundayım. Bunu nasıl becerebilirim? Yapılması gereken, bulunuşun ve oluşun hareketliliğinden yararlanarak öncelikle sağlıklı bir bilişe ve hemen ardından da ahlaki bir duyuşa evrilmesidir. Zira ilk bulunuşumu biliş esnasında içsel bir duyuşa yükseltmeden ne kendimle ne de kendi dışımdakilerle karşılaşmam mümkün olur. İçsel duyuşa vicdan da denir. Ahlakiliğin lazımı olan vicdan, varoluşumu yücelten buluştur. İçimdeki benden dışımdaki bize baktığım gözdür. Karşılaşma, ancak vicdan denen buluşun yaşamıma yön vermesiyle süreklilik kazanabilir.
Karşılaşma içimdeki benin dışımdakilerle bir olmasıdır. Maddi birlikteliklerin manevi bir birliğe yükselmesidir. Dışım, ağyar (öteki) olandır. Ağyar karşımda durur. Karşımda duranla karşılaşabilmek için, onu bir tehdit olarak algılamamalıyım. Elbet tehlike yaratıcı durumlar söz konusu olabilir. Ancak sürekli diken üstünde durmak, huzursuzluk yaşamak ve kuşçularla boğuşmak karşılaşmayı imkânsız hale getirecektir. Bu nedenle karşılaşmanın gerçekleşebilmesi için öncelikle güvenin sağlanması gerekir.
Güvenilir olmalıyım ve güvenmeliyim. Güvenilirlik ise sorumluluğu getirir. Güven ve sorumluluk karşılaşmanın olmazsa olmazlarıdır. Sorumluluk gereği kendime ve ötekine güvenirim. Kendimden ve ötekilerden sorumlu olduğumu bilirim ve ona göre davranırım.
Karşılaşabilmeyi başarabilmek dileğiyle…
26 yorum
Felsefecileri ve felsefe yapanları anlamak zor bir zeneat…
Halkımız arifane feraseti ile meseleyi çözmüş,” Bana felsefe yapma” diyerek.
Okudum, bir daha okudum -herhalde müktesebatım yeterli değil- anlamadım.
“Karşılaşabilmek için ahlak (neden) zorunluluk arz eder.” ki?
“Hem kendimle hem de dışım da olanlarla da karşılaşmak durumundayım.” Neden karşılaşayım ki… Karşılaşmamı zorunlu kılan sebepler mi var?
Ben beklerim. Beklerim. Beklerim…
Yeterince beklersem, karşılaşmak istemediklerimin tamamı önümdeki nehirden akıp geçecekler
“karşılaşamama durumunu” yaşamayı tercih ederim.
Ne kaybederim ki?
Kimse karşılaşmak zorunda değil. Ama karşılaşmanın bir ahlakı var. Karşılaşamadık henüz. Karşılaşmak umuduyla.
Bu akademik platformda böyle derin yazılar görmek son derece mutluluk verici; kaleminize, yüreğinize sağlık Hocam.
Maddeden manaya yolculukta kendimle karşılaştığımda aslında tüm alemlerle karşılaştığımı, dışarıdakinin aslında içeride olduğunu, hepliğin aslında hiçlik olduğunu, ayrılığın değil birliğin olduğunu, başlangıcın ve sonun değil sonsuz döngünün olduğunu anladım.
Teşekkür ederim.
“Efradını cami, ağyarını mani” kavramlarla dopdolu, doyurucu ve Ufuk açıcı yazı için sonsuz teşekkürler…
Teşekkürler…
Köşenizdeki ilk yazınız hayırlı olsun hocam. Bundan sonra yazılarınızı buradan takip edeceğimizi ümit ediyorum. Yazılarınız gerçekten toplumdaki boşluğa dokunan o boşluğa bir kiremit koymayı amaçlayan usta niteliğinde. Tebrikler hocam
Teşekkürker.
Süleyman hocam düşündürücü ve pratik değeri olan bir yazı, teşekkürler
Teşekkürker.
Yüreğinize sağlık.. Dünyanın en mesaggatli isidir anlaşılmak karşısındakini anlamak
Bir boşluğun bilinmezinde yitirmesin bizi Allah o yüzden karşılaşmak gerekir kendiyle çevresiyle içinde yaşadığı dünya ile devekuşu gibi kafamızı kuma gömmek halimize çare olur mu hiç? TEŞEKÜRLER…
Teşekkürker.
Evvela kendimizle karşılaşabilme erdemi sonra öteki ile karşılaşabilme cesareti gerek bizlere
Teşekkürler…
Düşündürücü ve anlamlı bir yazı olmuş kaleminize sağlık hocam
Teşekkürker.
Süleyman Hocam sanki karşılıklı sohbet eder gibi, hem soruyor hemde beraber cevabı bulmaya çalışır gibi.
Hocam kaleminizin ferasetimizi arttırması dileğiyle Hoş geldiniz .
Kendimizi bilebildiğimiz sürece ancak karşıdakini bilebiliriz,kendimizle karşılaşabildiğimiz kadar kendimizi bilebiliriz.Dolayısıyla ancak kendimizle karşılaşabildiğimiz kadarıyla karşımızdakiyle karşılaşabiliriz
Evet. Teşekkürler.
Teşekkürker.
İnsanın kendisiyle karşılaşması öncelikle cesaret ister, karşılaştığında bulduğunla barış içinde olabilmek de zaman alabilir. Kendinle karşılaşmada durum böyleyken ötekiyle karşılaşma çok daha emek istiyor. Emek vermeye değer insanlar olmak dileğiyle
Teşekkürler…
Kur’an, insanın hem ferdî hem de içtimaî sorumlulukları bulunduğunu ifade ederek onu her hahlaki ve ahlaki olmayan davranisinin kaydedildigi defteriyle karşılaşacağı ile uyarir. (isra,13-14).
Hocam kutlarim.
Teşekkür ederim.
Bu beyin ve bu kültürde eğer bir nebze katkım varsa ne mutlu bana..Benim yetiştirdiğim beni gerek kalemde gerek dilde gerek kültürde geçmiş.sen benim ödülünsün güzel oğlum.sevgilerimi gönderiyorum…sakın kalemin susmasın..
İlkokul öğretmenim bana kalem tutmayı öğreten o yüce insana minnettarım. Çok teşekkür ederim can öğretmenim.