Ülkede herkes olmasa da, çoğunluğumuz kasılmış durumdayız. Sıkılmış yay, aşırı kurulmuş saat gibiyiz sanki. Herhangibir olay karşısında, kurulmuş olan zemberekler aniden boşalıyor ve sonrasında da olanlar oluyor.
TV ekranlarında, toplumda olan biten, iyi-kötü, olumlu-olumsuz, ne varsa milletin gözü önünde, hem de her kanalda canlı görüntülerle, adeta aksiyon filmleri gibi gösteriliyor. Vatandaşlar da, hayret ve ibretle izliyorlar. Sağlıkçılar, doktorlar, zabıtalar, hatta polislerimize olan saldırıları, eşini, sevgilisini vuranları hayretle görüyorsunuz. Şehirlerin belirli semt ve mahalleleri, sanki vahşi batı, Teksas benzeri olmuş. Belinde bıçak hatta tabanca ile fütursuzca dolaşanlar, arabalarda golf sopaları, levyeler ve daha neler neler.
Gerilmiş olanlar, taşkınlık yapmak isteyenler, saldıracak bir hedefi, nerede olursa olsun, arayıp bulurlar. Sebep olmasa da yaratırlar. Dışarıda, sokakta mahallede, aksiyonda bulunamıyorsa, gider evdeki karısını, çocuklarını döver. Hırsını onlardan çıkarır.
Toplumda öfke kontrorlu, giderek azalıyor gibi. Boşanma davası açmış, ya da ayrılacağını söyleyen eşler, sevgililer, borcu olanlar, alın size bulunmaz hedefler.
Önceki yazılarımda da uyarmıştım. Yine uyarıyorum. Sakın trafikte, yolda, otobüste, metroda tanımadığınız biriyle, siz siz olun tartışmayın. Sadece elinizi hafifçe kaldırıp ‘hata bende’ mesajı vererek, ortamı yumuşatmaya çalışın. Hele hele bir olay olduğunda, çok gerekmedikçe arabanızdan asla dışarı çıkmayın. Karşınızdakinin ne yapacağını, yanında, arabasında saldırı için neler bulundurduğunu bilemezsiniz. Yanınızda, giysinizde, yakanızda, takım, parti, forması, flaması, rozet ya da işareti varsa, onlar dahi icabında sorun çıkarabilirler. Farklı görüşten fanatik birileri, birden karşınıza çıkabilir.
Bilerek ya da bilmeyerek toplumu gerenlerin var olduğu, yadsınamaz bir gerçek. Bunların çoğunu, sizler zaten biliyorsunuz. Gazeteciler, köşe yazarları, radyo-televizyon habercileri, sunucular, program yöneticileri, açık oturumlara katılanlar, devamlı mikrofon ya da kamera karşısında olanlar, spor takımlarının başkan ve yöneticileri, parti sözcüleri, liderler, bakanlar, federasyon, dernek, vakıf başkanları, vali, emniyet, din görevlileri, sanatçı ve sporcular, belediye başkanları, STK üyeleri, daha sayayım mı, belki aralarında unuttuklarım olabilir, vb. diyerek cümlemi sonlandırayım. Konuşmalarında, verilen demeçlerde, bilerek ya da bilmeyerek birilerini işaret etmeler, hedef göstermeler olabilir.
Vatandaşımız, çok fazla gazete ve kitap okumasa da, vefalı ve devamlı TV izleyicisidir. Evde, iş yerinde, kahvede okey oynarken. Telefondan duyuyor, görüyor ve daha sonra, durumdan kendine görev çıkarıp harekete geçebiliyor. Yeni bir olay karşısında, getirisini, götürüsünü enine boyuna hesap edemeyenler olabiliyor. Kendine vazife çıkarınca da, yapacağını yapıyor. Emniyet görevlileri tarafından yakalandığında, elinden geldiğince olayları çarpıtmaya çalışır. Pişmanım, tahrik olmuştum, alkollüydüm, suç olduğunu bilmiyordum vs. diyerek sıyırtmaya çalışıyor.
Aramızda, insanları gererek, çıkacak olaylardan çıkar sağlamayı düşünenler olabilir. Hatta daha da ötesi, art niyetliler bile olabilir. Cahil ve kültürsüz yığınları harekete geçirmek, bu türden işleri bilenler için oldukça kolaydır. Uyuşturucu ve alkol bağımlılarına, muhtaç olanlara üç beş kuruş, biraz uyuşturucu ve eline bıçak, tabanca sıkıştırıldığında, onları kolayca suça yönlendirmek de olasıdır. . Azmettiriciler çoğu zaman akıllı ve deneyimlidirler. Çoğunlukla perde arkasında gizlenirler. Yakalanan suça itilmiş garibanların itirafları da olmasa, ortaya çıkarılmaları oldukça zordur. Bilinseler bile, olaylarla ilişkilerinin ispatı oldukça zordur.
‘Kurt dumanlı havayı sever’ diye, bir söz vardır. Yasa dışı iş yapanlar kaçakçılar, insan ve uyuşturucu tacirleri, ortamın gerilmesi, dikkatlerin başka yönlere çevrilmesi ve belirli bölgelerde emniyetin zayıflamasından oldukça memnundurlar. Bu sayede, kanunsuz işlerini daha rahat yürüteceklerine inanırlar.
Yaşamını illegal yoldan kazananlar, genellikle legal görünümlü bir işletmenin arkasına gizlenerek çalışmalarına devam ederler. Kanunsuz işlerini yürütebilmeleri için taraftarlarını beslerler. İllegal çalışmalarında, mafyacılık dahil, ne gerekiyorsa onu yaparlar. Hediye, rüşvet, taraftarlık, yancılık, tehdit, adam kaçırma, yaralama hatta cinayet. Toplum gerilmiş, kanunsuzluklar artmış, gençlerimiz uyuşturucu batağına düşmüş, onların hiç umurlarında olmaz.
Çok şükür seçimler de bitti. Kazananlar da, kaybedenlerde belli oldu. Artık, günler, aylar ve yıllar içinde, maddi/manevi, gerilen toplumun, ekonomik ve psikolojik olarak rahatlatılması lazım. Şimdi ortalığın süpürülüp temizlenmesi, bozulanların düzeltilmesi zamanı. Üretimin arttırılması, enflasyonun düşürülmesi, pahalılığın azaltılması, ayarı biraz olsun kaçmış olan toplumun tekrar rayına oturtularak düzeltilmesi zamanı.
‘Kim bozduysa o düzeltsin’ demek, işin kolayına kaçmak olur. Ancak, bozanların da, adalet, eğitim, ekonomi, liyakat, pastanın adaletli dağıtılması, işsizlik, yoksulluk, artık bozulan ve sıkıntıya giren ne varsa, düzeltmek için eskisinden çok daha fazla çalışarak gayret göstermek gerekiyor. Doğrusu, her konuda yönetim ve iktidarda olanlara, büyük görev ve sorumluluklar düşüyor. Vatandaşlar olarak, yolun karşısına geçip, her yapılanın karşısında olmak, ya da oturup bekleyerek işlerin kendiliğinden düzelmesini beklemek de doğru olmaz. Gereken ve gerekli olanları, toplum olarak yine biz hepimiz birlikte yapacağız. Yapmamız gerek. Çok çalışacak, çok üretecek, gerektiğinde kendimiz katma değer ve istihdam yaratacağız. Kendi lehimize olsa bile, her türden adaletsizliğe karşı durabilmek, ana ilkelerimizden olmalı. İşte bu yüzden, önce herkesin kendi kapısının önünü temizlemesi lazım. Hepimiz ayni gemideyiz ve bu ülke hepimizindir. Bunu hiç aklımızdan çıkarmayalım.
4 yorum
Çok doğru
Tamamdır Hocam
Doğru söylüyorsunuz . Bozulan dengenin düzeltilmesi, bozanlar tarafından yapılacak. 21 yıl sonra bu seçimde değişen, iyi yönde olarak yorumlayabileceğimiz ne gelişme oldu?
Bir kadın, bir hekim ve emekli bir akademisyen olarak endişelerimiz var.
Hayata katlanmak yerine yaşama sevinciyle yaşamaya ihtiyacımız var. Gülümseyen yüzlere, umutları yeşertecek sohbetlere ihtiyacımız var. Herkesin bir sebeple önemli ve özel olduğunu duymaya ihtiyacımız var. Takdir edilmeye, yolumuzun açık olduğunu görmeye ihtiyacımız var.