Ahlaka en muhtaç kişi olduğu halde, en muteber sayılan: ‘’ Günahını Şeytan’a, suçunu sisteme ve başarısızlığını da Tanrı’ya yükleyen kişidir’’. Bu kişiler tüm dünyada çoğu zaman kalbur üstü sayılmıştır. Oysa bir yanlış zihin paradoksudur bu …! Zira: ‘’Buğdayları elekle elerken kalburun üstünde bulunan buğday taneleri değil, saman çöpleridir’’ (Kalbur ve Eleğin Dünyası).
Dada
Bu konudaki düşünceleri, bir şiirle metaforik olarak açıklayacağım. Yaylalarda üretilirdi yağ, peynir, et, yün, … deri….Yaylaları terk ettik. Şimdi yağcılık yapıyor, peynir traktörlerimizi lafla yürütüyor, kitap olacak kağıtları en günah işlerde kullanıyor, kutsal mekanları günahlarımızı döktüğümüz çöp kovasına çeviriyor, kelimelerle anlatamadığımız dertlerimizi kızaran, bozaran ve bazen de solan derimizle anlatıyoruz. Süt ve et ürünlerinin tekraren ucuzlamasını istiyorsak tekrar yaylalara dönmemiz gerekir. Aksi takdirde gıdasızlık yüzünden sağlam beyinli bireyler bulamayacağımız ve bu yüzden de bir yok oluşa doğru gideceğimiz kesindir. Unutmayalım ki Allah CC. Ahirette ettiğimiz kelamlara değil yaptığımız işlere yani amellerimize bakacak. Kimse kendisini ve bir başkasını bu konuda kandırmaya kalkmasın. Tüm dünyada hiç kimse kutsallar adına gerçeğin üstünü örtmesin. Silah ve ilaç sanayisi tarıma kaydırılsa gıdasızlık yüzünden doğan savaşlar ve hastalıkların kökü kazanır ve tün insanlık, hayvanlar ve bitkiler alemi, dünya ve galaksimiz karlı çıkar. Bunu için her köye bir traktör kampanyası başlatabilir en müsrif kurumlar … ’’… Âlem aldatmaksa maksat, aldanan yok, nafile! ….’’ (Mehmet Akif). Aşağıdaki şiirin ilk orijinal yazılı hali resimde izlenmektedir.
Yayla’ya Selam
Yaylam her yönünle özledim seni …
Soğuğun, yağmurun, çamurun bile …
Gönüllere huzur saçan mehtabın
Hasreti içimde tükenmez çile….
Bir hayat sessizce tükendi sende ..
Bağrında eridi sonsuz bir zaman …
Dinlerim her akşam sahilde seni …
İçimde kükreyen hatıralardan…
Anlattıkça onlar eski çağları.
Sanki deniz kaynar dolar içime …
Ve erir kaldığım buzdan saraylar …
Göçerim hep senin sessizliğine
Lakin hep seni de sessiz bulurum…
Yaşarsın benim gibi hüzün akşamı …
Görürüm maziden hatıra kalan…
Vatanını omuzlayan teyzemi ve anamı …
Bir zamanlar çağlayan bir nesilden ….
Şimdi yaylam sende bir çift hatıra …
Diyerek abide dikercesine …
Bırakıp kaybolmuş ortadan zaman …
Bizde sonsuz önemi var eyyyy … yaylam
Sende abideleşen hatıraların!
Ne olursun sen onlara iyi bak!
Zaten biz de hizmete ant içmişiz …
Ezilmezsek pençesinde zamanın…
Sana da derim ki eyyy ulu yaylam,
Sen de törelerden bir hatırasın!
Anlatırsın bana koca tarihi….
Bu öyle sanırım ki muhakkak
Hocasısın teyzem ile anamın….
Nasip etse Allah’ım bana yakında …
Varsam sana güzel bir güz akşamında …
Mehtaba bürünen sokaklarından
Yürüyerek eve varsam sessizce …
Heyecanla dolu gönlümden esen …
Rüzgarla kapıyı çalsam gizlice …
Kim! diye sorarsa içerden bir ses
Rüzgar: ‘’ ben de bilmiyorum, bir garip …’’ dese
Ve o tarz üzere beni görseler…
Bir yabancı diye kabul etseler…
Ben kimim ve neyim hiç bilmeseler…
Ve ben Aşık Garip edasıyla bu eve varsam …
Sazımı astığım direğe varsam..
Titrek ellerimi saza uzatsam …
Annem: ‘’ alma’’ diye itiraz etse…
‘’O bana oğlumdan yadigar’’ dese!
Anlatsa geçmişteki şöhreti, demi …
Anlatsa o eve konup göçeni …
Ve ‘’o da sana çok benzerdi…’’ dese ..
O an Garip edasıyla gönlünü yapsam..
Örümcek kaplamış sazımı alsam …
Tanıtsam anama orda kendimi…
‘’Ey benim garibim hoş geldin’’ dese
Ben elini öpsem o alnımdan öpse…
Kavuşsa tabire bu sırlı rüya..
Bulunsa gönlümde kaybolan dünya …
Dilerim öyle bir güz akşamında…
Hasırla serili ocak başında
Anamın kavrulmuş mısır kuymağı
Teyzemin sıcacık karanfil çayı…
Derin bir sohbetle gelse sofraya
Varsa derinlere muhabbetimiz …
Ne olur o gece hiç tükenmese …
Kendimden geçerek uykuya dalsam
Uyusam Ashab-ı kehf gibi ben de …
Uyusam anamın ninnileriyle..
Uyansam teyzemin türküleriyle …
Kurulsa yeniden o eski devran …
Gelmeden Azrail, bitmeden zaman …
Gördüğüm bu düşler gerçeğe dönse …
Eyy benim vefakar postacım rüzgar …
Sonsuz selam söyle benden yaylama …
Götür onu toprağına, taşına…
Eğer zahmet olmazsa pınar başına …
Giderek herkese salıver rüzgar
Eyy benim değişmez arkadaşlarım sessizlik, yalnızlık ve geceler …
Yolunuz yaylaya düşer muhakkak…
Bir güz akşamında bize uğrayın..
Selam ve sevgilerimi onlara salın…
Konaklasınlar sizi ocak başında,
Orda benim hasretimi siz alın …
Zira benim bu dileğe kavuşmam ‘’Ya Nasip’’tir…
Çalarsa kapıyı hüzünle rüzgar …
Varırsa yalnızlık ocak başına …
Gelirse yaylaya sessiz geceler …
Bilin ki ora da ben de varımdır…!
Anlatırlar beni size okuyunca mektubumu o mehtaplı geceler…
Anam, babam, amcam, teyzem, kardaşım …
İnşallah erişir bir akşam size …
Rüzgarlarla gecelerle selamım …
Prof. Dr. Mehmet Dumlu Aydın