Mutlu ve başarılı geçen bir uluslararası kongreden döndüm! Burası benim ülkem, seviyorum elbette… Ama içimden yükselen öfke dalgalarına hakim olmakta gerçekten zorlanıyorum. Niye mi? Ben meslek yaşantımın tamamını üniversitede geçirdim. Tek bir saat bile başka yerde çalışmadım ve iyi işler yapalım istiyorum. Öyle Batı hayranlığım da yoktur. İyi iş kimin elinden çıkarsa ona saygı duyarım. Ama Avrupalı meslektaşlarımın çalışma azmi beni doğrusu çok etkiliyor. Avrupa’da pediatrik anestezinin ortak standartlarını konuşuyoruz, sözde biz de aynı coğrafyadayız ya! Ne diyeceğim ben? Ya kardeşim sen bilmezsin, biz öyle standart mtandart bilmeyiz. Ben yaptım oldu der, geçeriz. Hatta benden iyisini yapan da yok, diye iddia ederiz. Geçenlerde hayatında hiç makale yazmamış (Nasıl mı olur? Başkası yapar, şu veya bu nedenden adını yazar) kara cahil bir öğretim üyesi diyor ki; Hoca, bir başlasam senden iyi makale yazarım! Yaz kardeşim, elini mi tuttular! Ben ömrümü verdim, ortada öyle kayda değer birşey de yok hani. Birileri çalışır birileri de ürünü toplar. Adaleti ve denetimi olmayan acayip bir düzen! Ey devletim, ey yasa koyucu, ey her kimse buralarda arayacaksın sorunu. Adamın birine sormak gafletinde bulundum “En son ne okudun?” En son lisede edebiyatçı ödev vermiş, arkadaş orada kalmış! Bir başkası da yabancı dildeki bir kelimenin karşılığını bulamamış diyor ki “Türkçe çok fakir bir dil!” Gülsem mi, ağlasam mı bilemedim. Bilim ve Teknik dergisinin Eylül sayısında “Okuyan Beyin” başlıklı bir makale vardı; keyifle okudum. Dünyada seksen milyon çocuk, geleceğin yoksul erişkinleri olacakmış, sadece okuma yazma öğrenemedikleri için.
Bu sistem asla kuruyu yaştan ayıramaz ve durmadan malum atasözünü söyler. Üniversitelerimiz artık üniversite gibi değil. Belki de hep böyleydi de, ümitleri tükettik ve ancak durumun vehametini yeni görebiliyoruz. Üniversite, insana bir yaşam anlayışı, hayata ve evrene bakış açısı sunar. Okur ve düşünürsün. Bizde de düşünüyorlar! Okumaz, ama düşünür! Eğer veri girişi yoksa bir bilgisayar neyi işler? Birşey yükleyeceksin ki, çıktı alabilesin. Bizim üniversitelerimiz iddia ediyorum, tepeden tırnağa problematik! Yönetimler otokratik. Paylaşım neredeyse yok, yukarıdaki nasılsa hepimizin yerine düşünüyor(!). Ahh, bir de kendi yerine düşünebilse. Koltuğa sıkı tutun, aman kaçmasın! Artık değişim zamanı! Her birimiz için objektif değerlendirme ölçütleri konulmalı acilen.
İstersek, toplum olarak en olmazı olur yapabiliyoruz. Ne zaman bu köhne, zavallı kurumlara gelecek sıra? Gelecek mi? Evet biz hekimlere yapılan çok haksızlık var. Peki bir kez de kendimize soralım; biz yeteri kadar doğru olanı yapıyor muyuz diye? Tüm dalları kestiniz. Eğitim veren ve gerçekten bilim adamı olan yarı zamanlı hocam ameliyat yapamayacak demek! Ama son yirmi yıldır yerinden kalkmamış adam elini hastaya sürtmeden tabandan da olsa para alacak! Bu nasıl bir adalet anlayışı? Cesur olun cesur! Bir yol bulun ve adil değerlendirmeler yapın, gerekirse de caydırıcı yaptırımlar getirin. Bunu yapamıyorsunuz! Niye mi? Bu sistem bir garibe-i hilkattir. Üniversite bilim üretir, ancak uzunca zamandır bu gerçekleşememektedir.
Her köşe başına bir üniversite kampanyamız sürmekte! Yeter! Bunlar üniversite değil! Hocası aynı ilde doğdu, büyüdü, okula gitti ve orada hoca oldu! Üstelik de en son lisede, zorla kitap okudu. Bunlar üniversite olsa ne olur, olmasa ne olur! Meslek okulu işte. Elbette o da lazım. Ama dürüst olacaksın. Tüm bunlar istihdam, ticari kaygılar ve belki de o illerin gelişimine(!) yönelik politikalar. Bilemem ben! Ama artık devir 1. Dünya Savaşı sonrası devir değil. Unutmadan, adam (veya kadın) büyük şehirde diye bu durumdan muaf değil.
Nasıl daha iyi bir üniversite düzeyine ulaşacağız? Bunu açık yüreklilikle konuşmalıyız. Bu konuda çalışmaları olan çok değerli bilim adamları var. Niye yararlanılmıyor onlardan? Yoksa bilgiye sizin de mi saygınız yok?
Bir kongre sonrası ruh halim bu! Sabahın üçü ve ben havaalanındayım. Uçak kaçtı. Ben kaçırmadım; çünkü diğeri rötarlı geldi. Neyse. Sorumluluk alma zamanı. Yeteri kadar ağladık, sızladık. Haydi, eller taşların altına! Hemen bir öneri, acilen standardizasyonlara başlayalım. Üniversiteler nasıl daha aktif olur, bunu konuşalım. Öğretim üyesinin iş tanımını yapalım. Belki de benim tembel, işe yaramaz sandıklarım doğru kişilerdir. Belki de puanlama gerektir. Bu puana göre herkes kendini değerlendirme fırsatı yakalar. Ya çeki düzen verir, belki de gidecek bir yer arar! Bilmiyorum, ben düşünüyorum. En doğru benim düşüncem diye de bir yanılsama içinde değilim. Saygılarımla…