Çocukluğunu köylerde yaşayan insanlar erişkinlik döneminde köyde bulunmaktan aldıkları “tadı”, başka hiçbir ortamda bulamamaktadırlar.
Her şeyin istisnası olmakla birlikte bu durum genellikle böyledir.
Anadolu’nun köyleri, belki de dünyada örnek olabilecek özellikleri taşıyan ortamlardır.
Daha Anadolu’nun köylerine girmeden, insanın içini bir huzur dalgasının kuşattığını hissetmek, insanımız için bilinen bir güzelliktir.
Bu durum, Karadeniz Bölgesi’nin köyleri için “Huzur ve Sağlık Diyarı” denecek kadar genişletilebilir.
İşte yaşadığımız zaman diliminde başka bir deyimle çağımızda, “kentin adı” ile “köyün tadı”nı sentezleyen ve yeni bir kültür iklimini geliştiren çalışmalar yapmalıyız.
Köylerimizi güzelliğini, doğallığını, yani “tadını” bozmadan kentleştirmek, köylerinden gelip kentlerde her meslekte eğitilmiş insanlarımızla, yeniden köyleri eğitmek için yöntemler geliştirmeliyiz.
Çağımız, mesleğini iyi bilen, işini en iyi yapan her meslekten insan kaynağının dinamik işleviyle medeniyete katkıda bulunan bir çağdır.
Ülkemizin nüfusunun yüzde yetmişi kentlerde, yüzde otuzu köylerde yaşamaktadır.
Köylerden kentlere göç eden insanlarımızın bir kısmı kentlerin varoşlarında yerleşmek zorunda kalmaktadır.
İnsanımızın eğitimi için, köylerde uygulayacağımız eğitim yöntemi, varoş ve kentlerde uygulayacağımız eğitim yönteminden farklı olabilir. Yöntemin tespiti sosyolojik tespitlerden sonra belirlenmelidir.
Köy kültürü, doğal, samimi, geleneksel ve pratik bir kültürdür.
Varoş kültürü, köy ve kent kültüründen oluşan karışık (arabesk) bir kültürdür.
Kent kültürü, Anadolu kültürü ile Batı kültürünün sentezlenme sürecini yaşayan bir kültürdür.
Bütün bu sonuçlar milletimizin Tanzimat’tan beri devam eden toplumsal çalkantılarla gelişip değişerek geldiği aşamadır.
Ve Cumhuriyet döneminde de demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak şekillenmiştir.
Artık yapılacak şey sosyal devlet olmayı gerçekleştirecek somut çalışmalara ve projelere ihtiyaç vardır.
Bunun için de, köylerimizin kentleştirilmesini sağlayan projelere ağırlık vermek kaçınılmazdır.
Neler yapılmalıdır?
Uygarlık ve ürünleri köye taşınmalıdır
Tarih boyunca medeniyet gelişirken üç ayak üzerinde yükselmiştir.
Bilim, sanat ve din.
Bu “sacayak”tan bir tanesinin gelişme süreci tıkandığı durumlarda, o toplum medeniyete katkıda bulunma niteliğini kaybetmiştir.
Bir toplumu bilim, evrensel üretim felsefesiyle geliştirir.
Bir toplumu sanat, evrensel ve estetik felsefesiyle geliştirir.
Bir toplumu din, evrensel ahlak ilkeleri ile geliştirir.
Bu felsefeyi yakalayan toplumlar, evrensel düşünen insanların yönetiminde, yönlendirmesinde milli (ulusal) hizmet üreterek köy ve kentlerini medenileştirirler;
Çağdaş altyapı hazırlarlar.
Çağdaş eğitim müfredatı uygularlar.
Çağdaş meslek insanları yetiştirirler.
Ve çağdaş anlamda ihtiyaç olan kurumları kurarak sosyal devlet olma sürecine girerler.
Artık liyakatlı insanların adaletli yönetimine kavuşan bir toplum olma “tadı” yaşanmaya başlanır.
Köylerimizde ne yapılabilir?
Otuzlu yıllarda ülkemizin köyde yaşayan nüfusu yüzde yetmişbeşin üstünde seyrediyordu.
Günümüzde bu oran yüzde otuz civarında…
Köylerimizde, otuzlu yıllarda yoğunlaşmış bu nüfusun nasıl eğitileceğini düşünen Mustafa
Kemal, köy enstitüleri felsefesini geliştirir. Amaç, köylerdeki insan kaynağını her meslekten insan yetiştirmeye yönelik olarak hazırlamak, köyleri kentleştirmek, bilim ve sanatı köylere taşımak, insanımızı iyi bir üretici olarak yetiştirmekti.
Köy enstitüleri Atatürk’ün ölümünden sonra 1940’ta yasayla kurulur ve kurumsallaşmaya başlar. 1954 yılında da kapatılır. İnsan kaynağı olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli eğitim projesi, sağ-sol ortak iradeyle ortadan kaldırılmış ve 54 yıldır köreltilmiştir.
Köy enstitülerinin mimarlarından İsmail Hakkı Tonguç’un 60-70 yıl önceki görüşleri 54 yıldır nasıl bir fırsatın kaçırıldığını göstermesi adına çok çarpıcıdır:
“Köye dayanmayan hiçbir kuruluşun verimli, yararlı olmasına olanak yoktur. Köyden kuvvet almayan hiçbir iş normal bir şekilde geliştirilemez. Köylünün katılmayacağı hiçbir hareketin güzel ve kuvvetli olması mümkün değildir. Köylüsüz yeni bir uygarlık yaratılamaz, devam ettirilemez. Köylüyü bir değer olarak almayan, köye yönelik her girişim, şehir ve kasabadan dışarı çıkamaz. Köylüye güvenilmeden kurulan ve doğrudan doğruya köyün yararlanmasını hedef bilen bir kuruluştaki bütün insanlar, bulundukları yerlerde ilgi çekmeyen; anlamı bilinmeyen, gereksiz birer heykelden farksız kalmaya mahkumdurlar.
Köy güzelleşmedikçe bütün memleket güzelleştirilemez. Köy çiçeklendirilmedikçe kasaba ve şehirler çiçeklenemezler. Köylü gülmedikçe şehirli de gülemez. Köylü doymadıkça millet doyamaz. Köylü topraksız kalırsa şehirli halkın da büyük çoğunluğu evsiz ve yurtsuz kalır.
Köylü hastalıklı ise memleket de hastalıklı demektir… Köyde mezarlıklar büyürse kasabalarda da büyür. Köylü sağlıklı, gürbüz, neşeli bir hâle gelmedikçe şehirli de gelemez.
Köylü köleleşirse millet de köle olur. Köylü sürünürse millet de sürünmeye mahkûmdur.
Köylü çıplak kalırsa şehirli de çıplak kalır. Köylü ekmeğine kepek katarsa kasabalı da bunu yapmaya mecbur olur. Köye dayanılmazsa dayanılacak temel bulunamaz. “Halkçılık” ve
“Milliyetçilik” demek, manivelâ rolü görecek bu iki ana prensibe halka ve köylüye dayanarak bu telâkkileri tahakkuk ettirmek demektir…
Köy imar edilmeyince memleketin bayındırlaşması mümkün olamaz. Köylü topraksız, araçsız kalırsa sürünmeye mahkûmdur… Milletin fukara kalmasının hakikî sebebi budur. Köy varlıklı olmazsa millet zengin olamaz.
Köylü adalet şarabını içerek zevkini duymazsa, temeli sağlam bir hukuk teşkilâtı kurulamaz. Milli yaşamın ve öz kültürümüzün kıymetler ile örtülü bir hukuk cihazı yaratılmazsa hukukî müeyyideler, istismar eden tabakanın elinde köylüyü soyma, ezme, yıpratma, çökertme vasıtası olmaya mahkûmdur.
Toprakla insan, vatandaşla iş, servetle vatandaş arasındaki münasebetler ahenkli bir şekilde kurulamayacak olursa, genel yaşamın akışına yol açan bütün kanallar tıkalı kalmaya mahkûmdur.
Köylü bilinçlenecek şekilde okutulmazsa, köylünün arasına yeni değerler yayılmazsa devrim kentin dışına çıkamaz ve kökleşemez.
…Köylü halkın yaşam standardı yükselmedikçe memleketin yaşam düzeyi yükselemez. Devletçilik teori olarak kalır…” (Canlandırılacak Köy; s.21-23).
- Türkiye’de İleri Atılımlar ve Köy Enstütüleri, Bekir Semerci