Şu an sağlıktaki değişimlere bakıyoruz, sağlık çalışanları mutsuz ve şaşkınlar, hastalar ise ilk başlarda mutluydular, fakat zaman içinde onlar da mutsuz olmaya başladılar ve daha da mutsuz olma yolundalar.
Sağlık Bakanlığı, değişimlere ilk başladığında olumlu görünen bazı girişimler gerçekleştirdi. Üniversite ve askeri hastaneler dışında kalan devlet ve sigorta hastanelerinin birleştirilmesi, hastaların bu hastaneler yanında istedikleri özel bir hastaneye de gitmelerinin sağlanması, 112 acil servislerinin organize edilmesi ve şimdiki başarılı aşamaya getirilmesi, devlet hastanelerinin tıbbi malzeme ve aletler yönünden daha işler konuma getirilmeleri, başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanlarının dağılımlarının tüm Anadolu’ya yaydırılması ve atama kriterlerinin belirlenmesi (Bazı istisnalar hariç!), aile hekimliği uygulamasının başlatılması (ilk başlanan haliyle), hastaların ilaç alımı için olan uzun hastane eczanesi kuyruğundan kurtarılıp ilaçlarını istedikleri eczaneden alabilmelerinin sağlanması, bir Türk hekiminin başka bir ülkede çalışabilmesi için maruz kalmakta olduğu sınav ve denklik gibi aşamaları geçen yabancı uyruklu doktorların Türkiye’de çalışmalarının işlerlik kazanması sayabileceğim önemli olumluluklardır.
Keşke, yapılan bu olumluluklarla yetinilseydi de, şimdi sayacağım olumsuzluklara ve sağlıkçılar yanında hastaların da yeni başlayan olumsuzluklarına meydan verilmeseydi. Aşağıda sayacağım olumsuzlukların temelinde insan psikolojisinin zayıflıkları yatmakta, fakat her nedense temel uğraşısı insan sağlığı olan Bakanlığın bu konuyu göz önünde bulundurmamış oluşunu ve bu nedenle de yaşanan olumsuzluklara meydan vermiş olmasını anlamakta zorlanıyorum. Belirleyebildiğim başlıca olumsuzluklar ve alternatif çözüm önerilerim şunlardır:
Milletvekillerinin Cumhurbaşkanı maaşına göre indekslenmesi gibi tüm sağlık çalışanlarının maaşları da belirlenecek bir bürokrat maaşına göre indekslenseydi, emeklilikteki maaşa da yansıma gerçekleşmiş olurdu. Sosyal Güvenlik Kurumu, yıllardır bütçe açığını genel bütçeden sağlanan ek desteklerle kapatmaktadır. Performans sisteminin uygulanması ile birlikte bu desteğin, önceki yılların üç katı miktarda olduğu açıklanmıştır (Bu açığı kapatmak için birçok kısıtlamalar yapılmakta ve hasta katkı paylarının yükseltilmesi yoluna gidilmektedir). Başta doktorlar olmak üzere tüm sağlık çalışanlarını mutsuz eden, şu anda uygulanmakta olan performans sistemi yerine genel bütçeden gelen miktar (Belki bir kısmı yeterli olabilirdi) emekliliğe de yansıyacak şekilde maaşlara verilebilirdi. Keşke verilseydi!
Motivasyonu sağlamak üzere tüm sağlık çalışanlarının aylık ve yıllık olmak üzere yapmaları gereken asgari işlemler belirlenmeli ve bu rakamların üstünde iş yapanlara maaşlarının yüzde 25-30 kadarını geçmemek üzere döner sermaye primi verilmeliydi. Böylece, az çalışanla çok çalışan haksızlığı yine giderilmiş olurdu. Keşke bu yöntemle verilseydi!
Şu anda uygulanmakta olan ve hastanenin kapısından giriş ile başlamak üzere yapılan her tıbbi uygulamaya puan verme ve toplanan puanlara göre performans verme sistemi, insan psikolojisi temelli şu sakıncaları içermiş ve içermektedir:
İnsan için vazgeçilmez beklentiler sevilmek, beğenilmek, saygı görmek, ilgilenilmek, çocuğunu okutmak, gelecek güvencesi, aç kalmamak, gururunun incitilmemesi vs.dir. İnsan, hangi okumuşluk düzeyinde ve makamda olursa olsun, bu beklentilerini gerçekleştirme aşamasında hırs gösterir, çekememezlik ve kıskançlık duygularına kapılır ve çoğunlukla da bu yetkilerini istismar etmeyi kendinde hak olarak görür. Hasta yönünden düşündüğümüzde ise yukarıda saymış olduğum beklentiler yanında, onlara verilmiş olan bir olanak ve fırsatı sonuna kadar kullanma ve çoğunlukla çabucak menfaatine yönelik olmak üzere istismar etmeyi de ekleyebiliriz. İşte bu temel beklentileri Sağlık Bakanlığı ile Sosyal Güvenlik Kurumu yetkililerinin göz önünde bulundurmaları beklenirken, alınmış olan hekim uygulamaları ve hastaların muayene olmalarına yönelik kararlarda ve özellikle performans kararında bu durumlar maalesef göz önüne alınmamıştır. Keşke alınsaydı!
Doktor olarak daha insancıl, daha merhametli ve hastasının iyileşmesini hedef edinmiş olsak da yine insan olarak yukarıdaki temel beklentiler içindeyiz. Bu nedenle de bize verilmiş olan teşhis, tetkik yapma-isteme ve tedavi seçeneklerini belirleme yetkimizi az sayıda da olsa bizler de istismar edebiliriz. Keşke performans sistemi ile çalışanı ödüllendirmeyi uygulamaya koymadan önce, her tıp dalının genel ortalama işlemleri yanında her pratisyen ve uzmanın da son 5 yıldaki aylık ve yıllık işlemlerinin ortalama sayısını asgari işlem hacmi olarak belirleyerek bu sayıları puanlandırma yerine gelirleri üzerinden hesaplayıp asgari sayıları aşmayı ödüllendirme yolunu seçseydik. Hem hekimler tetkik istemlerini hem de girişim endikasyonlarını performans uygulamasından önceki değerin üç dört katına çıkarmaya mecbur kalmayacaklardı hem de prestijleri şu anki gibi sarsılmayacaktı (Sarf malzemesi ve ilaç harcamaları tavan yapmaz ve sağlık harcamaları da şişmezdi). Hasta ve yakınlarının şiddete varan gurur kırıcı, yaralayıcı, bazen de öldürücü davranışlarına da bu kadar sıklaşan oranlarda maruz kalmayacaklardı. Ayrıca şu hali ile performans, hekimlerin gereksiz ve hekime yakışmayan hırs küpü haline gelmelerine, sosyal yaşamlarının olumsuz etkilenmesine, gelecek endişesi ile kıvranmalarına, belirsiz olan maaşlarını tedirgin bir ruh hali içinde beklemelerine ve mutsuzluk oranlarının artmasına, hatta intiharlara yol açmış bulunmaktadır.
Haftaya “keşke”lere devam edeceğiz.