İnsanlığın başlangıcından bu yana insanlar birbirlerine karşı üstünlük sağlama çabası içerisinde bulunmuşlardır. Zaman zaman üstünlük sağlayanlar, elde ettikleri egemenliğin gücünü kullanarak muhataplarını sömürmeye çalışmışlardır. Bu nedenle çeşitli dönemlerde insanlar, sömürenler ve sömürülenler diye iki sınıf halinde değerlendirilmişlerdir. Psikolojisi normal olan bir zümre, başkalarının alın terini, emeğini, maddi manevi değerlerini sömüremez. Ancak psikolojisi bozuk olanlar sömürgeci olabilirler. Sömürülenlere gelince, maddi manevi değerleri ellerinden alındığı, hürriyetlerini özgür bir şekilde kullanamadıkları için, normal olarak psikolojileri bozulmaktadır. Dolayısıyla zulmün egemen olduğu yerlerde sömürü söz konusudur. Orada sömürme ve sömürülme vardır. Dolayısıyla herkesin psikolojisi normal değildir.
Tüm insanların özgür bir şekilde toplumsal uzlaşı ve barış içerisinde yaşamasını hedefleyen Kur’an-ı Kerim, “Oku!”[1] emri ile başlamıştır. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’in ilk nazil olan surelerinden birinin başında kalemle yemin edilmektedir.[2] Kur’an-ı Kerimde kalemle yemin edilmesinden gaye, ilmin önemine yapılan vurgudur.
Kalem kelimesi, Yunancada sulak yerde yetişen kamış, hasır otu ve Hint kamışı için kullanılan “kalamos” kelimesinden türemiş bir isim olup Arapçaya kalem olarak geçmiştir. Ardından bu kelime, diğer İslâm ülkelerine de kalem diye geçmiştir. Latincede bu kelime, “kalamus” şeklinde ve Fransızcada ise, “calame” şeklinde kullanılmaktadır.[3]
eş-Şerîf Ali b. Muhammed el-Cürcânî (ö. 816/1413) ise, Kitâbü’t-Ta’rifât adlı eserinde kalemi şöyle tanımlamıştır: “Kalem, açıklama ilmidir. Çünkü açıklama vasıtası olan harfler, özet olarak okkadaki mürekkepten ortaya çıkmaktadır. Diğer bir ifade ile okkadaki mürekkep, her türlü açıklama için kullanılan kelimelerin ana membaıdır. Mürekkep kalem ile yazıya dökülmedikçe, açıklama ortaya çıkmaz. Mürekkep okkadan çıkıp kaleme ulaşınca, harfler onun vasıtası ile yazı malzemeleri üzerinde izaha dönüşür. Bunun neticesinde ilim, geniş bir şekilde yayılma imkânı bulur.”[4]
Kur’an-ı Kerim’in bu derece önem verdiği ilim ve onun malzemesi, aynı zamanda sembolü olan kalem, en büyük güçtür. Tarih boyunca kaleme sarılan, ilme öncelik veren toplumlar, gücü ellerinde tutup diğer toplumlara karşı üstünlük sağlamışlardır. Yeryüzünde en büyük güce sahip olmak için, tek çare olan kalem ve bilime sarılmak gerekir. Sayıları milyarları bulan Müslümanların, üç beş milyon Yahudi’nin karşısında perişanlığı yaşamaktan kurtulmalarının tek çaresi, ilme ve onun sembolü olan kaleme sarılmalarıdır.
Unutmayalım! Kılıç, kalemin kölesidir ve kalem, elin dilidir.
Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
[1] el-Alak 96/1.
[2] el-Kalem 68/1.
[3] Luvis, “kaleme”, el-Muncid, s. 651; Muhammed Hamidullah, Hz. Peygamber’in Altı Orijinal Diplomatik Mektubu, Beyan Yayınları, İstanbul 2007, s. 20.
[4] Cürcânî, Ebü’l-Hasan eş-Şerif Ali b. Muhammed, “el-Kalem”, Kitâbü’t-Ta’rifât, basım yeri ve yılı yok, s. 178 vd.