Artık işin çığırından çıkma noktasını da geçtiğini gördüğüm şu “kılık kıyafet” konusuna bir de ben değinmek istiyorum. Bir de ben değineceğim diyorum çünkü, bundan dört yıl kadar önce (01.10.2007) yine Medimagazin’de bir vesile ile sayın Prof. Dr. Şahin Aksoy konuyu köşesinde ele almış.
Sağlık Bakanlığına bağlı kurumlarda çalışan doktorundan elektrik teknisyenine kadar her kademedeki personelin giyim kuşamını düzenleyen bir yönetmelik var: 13.01.1983 tarihli ve 17927 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ve daha sonra çeşitli tarihlerde değişikliklere uğrayan Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği. Bu Yönetmelik’in C-Kıyafet başlıklı 189’uncu maddesi, hastanelerde görev yapan her meslek grubunun neyi nasıl giyeceğini ayrıntılı olarak tarif etmektedir. Yönetmelik bu kıyafet konusunu takip etme görevini de başhekimlere vermiştir. Nitekim, Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü kendisine gelen şikâyetlerden duyduğu rahatsızlıktan olsa gerek, 25.05.2010 tarihinde 2010/34 No’lu Genelge ile Yönetmelik’te belirtilen kıyafetlere uymaları konusunda her kademedeki personeli uyarmaktadır.
Yalnızca sağlık alanındakiler değil, aşağı yukarı her meslek mensubu işini yaparken üzerini örten ve bir anlamda kendisini koruyan bir esvap giymektedir ya da giymelidir. Berberler, aşçılar, çöpçüler, inşaat işçileri, sağlık çalışanları ve daha pek çok meslek mensubu özel giysileri ile çalışmaktadır. Artık ülkemizde pek çok çalışan, örneğin; aşçılar, örneğin; berberler, pırıl pırıl parlayan tertemiz kıyafetleri ile hizmet alanlara ayrı bir güven ve rahatlık vermektedir. Kir pas içerisindeki bir kıyafet giyen bir aşçının yemekleri ne kadar lezzetli olursa olsun, herhalde gönül rahatlığı ile yemeniz mümkün olmaz. Onun için hizmet verenin hizmet alana hizmetini temiz ve güven verici bir kıyafet içerisinde sunması özel bir önem taşır.
Ülkemizde, doktorundan çaycısına kadar sağlık çalışanlarının giyim kuşamlarına özen gösterdiklerini söylemek çok zordur. Sağlık sektöründe çalışan her kademedeki insanın giyimine ve davranışlarına özen göstermek zorunluluğu vardır. Örneğin; yaka paça açık, ayakta bot, kirli bir önlükle hasta muayene eden bir doktorun hastaları gözünde ve toplum nezdinde iyi bir yerinin olacağını sanmıyorum. Herkes mutlaka şahit olmuştur; kim olduğu belli olmayan beyaz bir kıyafet ve sabo terliklerle berberde, lokantada, markette ya da herhangi bir yerde sağlık çalışanlarını görmek artık olağan bir hal almıştır. İşte bu olmaz: Herkes haddini bilmelidir. Yolda yolakta, hasta muayene ettiği kıyafetle dolaşamaz, örneğin; İngiltere’de buna zaten izin vermezler. Keza, kim doktor kim hemşire kim sekreter kıyafetten anlamak mümkün değil. Bu konuda özel hastanelerin daha hassas davrandıklarını itiraf etmek zorundayım. Onlarda da kaçak var, ama en azından devlet sektöründeki kadar değil. Özellikle hekimlerimizin genelde ise tüm sağlık çalışanlarının “mazruf” ile birlikte “zarf” konusunda da topluma ve kendilerine karşı sorumlulukları vardır. Örneğin; “hekimlik” mesleği ya da “hemşirelik” mesleği bir bütündür ve pek çok sorumlulukları da içerisinde barındırır. Bunlardan bir ikisini yerine getirip diğerlerini görmezlikten gelmek, “bütünün” de bozulmasına neden olur. Hele hele maaş ve bazı sıkıntıları neden göstererek kılık kıyafet konusunda özensiz davranmak hiç yakışık almaz. Belki de tıp fakültelerinde giyim kuşam ve davranış konularını özel olarak işleyen “deontoloji” benzeri üst sınıflara bir ders koymak daha yararlı olacaktır. Zira, yeniyi bilmiyorum ama, eskiden ortaöğretim sıralarında bir “adab-ı muaşeret” dersi vardı ve bireyin toplumdaki davranışları konusunda oldukça yararlı olduğuna inanıyorduk.
Yeni bir konuda buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.