“Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.”
Ziya Paşa
Aslında sorunun yanıtı basit…
Ülkesini, milletini seven insana vatansever denir. Ülkesine ihanet eden yani düşmanlarla iş birliği içine girerek kendi ülkesi aleyhine çalışanlara da vatan haini denir.
Fakat gerek ekranlarda gerek sosyal medyada doğrudan ya da dolaylı olarak kendilerini vatansever olarak tanıtırken başkalarını da vatana ihanet etmekle suçlayan yüzlerce insan göreceksiniz. Elbette ihanetle suçlananlar tam tersini iddia ediyor. İyi de biz kime inanalım? Kim gerçekten vatansever, kim hain?
Aklıma Nasrettin Hoca’nın çok iyi bilinen “kazan doğurdu” fıkrası geliyor. Hoca, komşusundan bir kazan ister. İşini bitirince kazanın içine küçük bir tencere koyup geri iade eder. Kazan sahibi tencereyi görünce şaşırır ve “Bu nedir?” diye sorar. Hoca kazanın doğurduğunu söyleyince hiç itiraz etmeyen komşu memnuniyetle bunu kabul eder.
Aradan bir süre geçtikten sonra hoca yine komşusundan kazanı alır ama bu sefer işi bitince iade etmez. Kazanın gelmediğini görünce komşu hocanın evine gelir ve bunun sebebini sorar. Hoca “Sizlere ömür, kazan öldü.” der. Bunun üzerine komşunun tepkisini biliyorsunuz.
“Aman hocam, hiç kazan ölür mü?”
İşte o zaman hocanın cevabı ders niteliğindedir:
“Kazanın doğurduğuna inanırsın da, öldüğüne niçin inanmazsın?”
İnsan psikolojisi ve davranışı ile ilgili bugün bile geçerliliği yitirmeyen harika bir tespittir bu. Televizyondan sosyal medyaya toplumun düşünce hayatını şekillendiren iletişim kanallarına baktığınızda bilgi çöplüğüyle karşılaşırsınız. Ve biz bunlar arasında –doğruluğunu araştırma ihtiyacı duymadan- işimize yarayanları doğru kabul ederken işimize yaramayanları reddediyoruz.
Birbirinin tam zıddı şeyleri iddia eden bunca insan aynı anda doğruyu söylemediğine göre kesin olan bir şey varsa o da yüzlerce insanın doğrudan ya da algı oluşturarak aslında yalan söylediğidir.
Şu üç günlük dünyada huzur içinde yaşamanın en önemli yolu erdemli bir hayat sürmektir. Ve dürüstlük, erdem deyince aklımıza ilk gelen birkaç kelimeden biridir. Aslında en önemlisi insanın kendisine karşı dürüst olmasıdır. Muhtemelen diğer insanlara karşı dürüst davranıyoruzdur ama kendimize karşı dürüst müyüz?
Nasrettin Hoca’nın komşusu gibi işimize gelen haberlerin –tutarsız ve saçma olsa bile- peşin peşin doğru olduğunu kabul etmekten ne kadar koruyabiliyoruz kendimizi? Bizden farklı düşünen insanların içine düştüğü bu yanılgıyı görüyoruz da kendi içine düştüğümüz durumun farkında mıyız?
Sonuç olarak yüzü kızarmadan yalan söyleyen az sayıda insan var ama sırf işine geldiği için bu yalanlara inanmaya gönüllü çok daha fazlası…
Kimin haklı olduğu ile ilgili yorum yapmak tamamen politik olan bu tartışmanın bir tarafına dâhil olmak anlamına geldiği için sanırım sürece yeni bir şey katmaz. Mahkeme huzuruna çıkan taraflardan biri olduğunuzda adil karar vermeniz zordur.
Her denememde vurguladığım gibi bildiğimiz şeyleri tekrarlamanın kimseye faydası yok, çözüm de aramak gerekir. Haliyle okurun da merak ettiğini düşünerek naçizane kendi bakış açımı paylaşmak isterim.
Her insan gibi benim de bilgi yığınından oluşan bilinçaltımın neden olduğu yoğun duygularım var. İşte bu güçlü duyguların beni ayartmasını engellemek için kadim bilgeliğin rehberliğine başvurmaya çalışıyorum.
Mesela, her fırsatta paylaştığım binlerce yıllık bir yaşam felsefesini bir kez daha hatırlatmak isterim. Bunca bilgi kirliliği içinde doğru seçimler yapmanın en pratik yolunu Sokrat tarif etmiş.
Söylenen şey gerçek midir?
Söylenen iyi bir şey midir?
İnsana faydalı ve yararlı mıdır?
Sadece doğruluğundan emin olduğumu iyi ve faydalı verileri aldığımızda elimizde avucumuzda sadece üç beş şey kalacaktır. İşte bu zihnimizdeki kargaşayı azaltacak basit ama değerli bir formüldür. Yetmez, Rumi’ye de kulak veririm:
“Her lafa verecek bir cevabım var. Lakin bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye.”
İnsan olarak hepimizin kusurları vardır ve hepimiz hata yaparız. Ama yalan söylemek gibi bir ahlaksızlığı alışkanlık haline getiren insanlara sırf işimize gelen şeyleri söylüyor diye inanmak doğrulara ulaşmaktan alıkoyacaktır bizi.
Böylece ciddiye almamız gereken veriler epeyce azaldı sanırım. Ama bu da yetmez. İşte benim üçüncü filtrem de Ziya Paşa’nın ünlü beytidir:
“Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz/Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.”
Ekranlara çıkıp ahkâm kesenlerin bu ülke ve bu millet için neler yaptığına da bakarım. İşte o zaman elimde o kadar az veri kalır ki, artık kafam karışmadan bunlarla yaşayabilirim. Azcık zahmetli olsa da bu üç kontrol noktasından sonra kabul ettiğim bilgilerle hareket ettiğimde yarın yüzümü kızartacak bir şeyi bugün söylemek zorunda kalmam.
Şu üç günlük dünyada erdemi kuşanıp huzurlu yaşamaktan daha değerli ne var?
Erdemle ve huzurla kalın…
2 yorum
Gerçekten harika, elinize kalbinize sağlık, sizin gibi Erdemli olmayı önemseyenlerin arttığı bir toplum olabilmek dileğiyle.. Saygılarımla.
Sayın Hocam, ilginiz ve değerlendirmeleriniz için teşekkürler. Bizim gibi düşünenlerin sayısı arttıkça daha güzel bir dünya olacağını umuyorum. Saygılar.