Bayram gelmiş, cuma gelmiş neyime…!
Şu halimize bir bakın…!
Peygamberimizin tek çatı altında topladığı aşiret ve kabileler, galiba tekrar gerisin geriye döndüler.
Yetmedi birbirlerine sille sallıyorlar.
Peygamberimiz, sadık dosta gidince yetimler de çoğaldı.
Uzaklara bakan çocuklar gibi mahzun düştük, gönül bahçemize adeta hazân düştü.
O gidince yetimlerin, mazlumların boynu büküldü.
Müslümanın gönül sarayındaki tahtının Padişahı Peygamber (sav) Neredesin?
Dâhilek ya Resulallah
Eyvah o ölünce aşiret ve kabileler, din görünümü adı altında, çıkar sağlamak için din istismarına postu serdiler.
Hz. Peygamber döneminde tek çatı altında toplanmanın hıncıyla, tekrar rant, şöhret ve makam kavgasına cahiliye adetlerine gerisin geri döndüler.
Demek ki bu riddet ve isyan hareketlerinin bastırılması, gizli nifakı daha da büyüttü.
Neredesin özgürlük?
Neymiş efendim, Eseriler…! Reyciler…!
Kader ırmağının yatağını değiştirdiler.
Tevekkül deresinin suyunu kestiler.
Bugün ırmaklar dargın, dereler dargın akıyor.
Şehadet ilkemizi ahirete tahsis ettiler.
Ehl-i sünnet yöntemimizin rayını değiştirdiler.
Atamızı ve babamızı biz bu yolda gördük dediler.
Dinin önünde kütük oldular.
Bizans gibi mülkiyeti kendilerinin sandılar.
Tevhid-i eşitliğe isyan ettiler.
Sömürü ve köle düzenine gerisin geri döndüler.
Adil bir iktisadi düzen kuramadık.
Adil bir sosyal düzen kuramadık.
Adil bir idari düzen kuramadık.
Çırpındıkça daha da battık.
Piyasa İslami ürettik.
Desene Müslüman beldesinde depremler olmuş.
Kıtalar ayrılmış.
Yeni gezegenler bulunmuş.
Akıl ile vahyi vuruşturulmuş.
Bu neyin savaşıdır.
Bu neyin kavgasıdır.
Ehl-i Sünnet ve Şiâ?
Desene kıyametimiz o gün kopmuş.
Yetmedi, Reyciler ve Eserciler…(Akılcılar / Nakilciler, Galatasaray / Trabzonspor maçı gibi)
Bu ne cehalettir.
Heyhat ekinleri ezdiniz, fidanları kırdınız.
Baharımızı ve yazımızı kışa çevirdiniz.
Yetmedi, Kur’an’la sünneti birbirinden ayırdınız.
Hiç tek kanatlı kuş uçar mı?
Kavramları dövüştürdünüz.
Maddi savaştan daha büyük yaralar açtınız.
Sağır mı oldunuz, gözünüz mü görmüyor, duymuyor musunuz?
Kalbiniz mi yok.
Bak işte çiçekleri hep ezdiniz.
Deizmi ve nihilizmi artırdınız.
Hepiniz bilirsiniz ki dünyamızın abı hayatı, H2O yani sudur.
İki hidrojen ve bir oksijenden oluşur.
Manevi dünyamızın suyu da H2O dur.
İki hidrojen, (sert ve değişmez madde) H2 ise Kur’an ve Sünnettir.
Oksijen ise akıldır, İçtihattır.
Bunlar birbirinden ayrılmaz ikilidir.
Herkesin protokoldeki yeri bellidir.
Et tırnaktan ayrılır mı hiç!
Bunlar hem maddi hem de manevi dünyamızın suyudur.
Susuz hayat olur mu?
Oksijensiz hayat olur mu?
Bugün sadece oksijen alıp karbondioksit veren insanlar yetiştirdiniz.
Bakın şu halimize, ilk günden itibaren ayrışmış olan ümmet, eserciler ve reycilerin ayrışım tohumlarını sulayıp duruyor, yeşertiyor.
Hiçbir Müslüman sünneti reddedemez, etmez.
Reddeden ( الله اعلم) Müslüman da olamaz.
Neyin sünnet ve rivayet, neyin değil meselesi hadisçilerin konusudur haşa haddim değil.
Fakat ilk sünneti reddedenler arasına, İmam Azam’da sokuldu.
Aklına göre din koymakla itham edildi.
Bu tacizlerden sonra O’da Kâbe’ye sığındı.
Cehalet ne kötü şeymiş Allah’ım.
Sonuçta Sıffın ve Cemel ortada…!
İfrat mı tefrit mi? ( امة وصطا )
İlmin, şehitlerin kanından üstün görüldüğü bir dinin mensuplarının haline bakın!
Kendi cehaletinizi görmeyip amman ha karşınızdakini yok etmeyin!
Ne olur, birbirinizi daha fazla budamayın.
Yaralarımızı tekrar kanatmayın.
Yeter akan kanlarımız.
لا اله الأ الله محمد رسول الله
Ben H2O suyuyla yaşarım.
Peygamberimizin Muaz’a verdiği matara suyu.
H2O (Kur’an ve Sünnet) benim hayatım ve memadımdır.
Kabrimi bu suyla sularım.
Gönlümü bu suyla yıkarım.
Seccadem bu suyla sıcak.
İnsan doğduksa olabildik mi?
Yoksa durdurun dünyayı inecek var. Kim bilir! Kim anlar! Belki bir gün! Cumanız mübarek olsun. Saygılarımla.