Necati Cumalı, “kısmeti kapalı gençlik” şiirinde “ üzgün kısmeti kapalı koca bir gençlik.. kimdik ki yaşamımızı berbat ettiniz. sizlere el uzattık bizi ittiniz” diye yazmış bundan yıllar önce.. Yıllar geçti, Türkiye gelişti, alt yapı oldukça iyileşti, iş kolları çeşitlendi , dünya ile entegre oldu ama gençlerin umutsuzluğu, gelecek kaygıları bırakın azalmayı daha da arttı . 2020 yılında yayınlanan “Yeditepe Üniversitesi ve MAK Danışmanlık” işbirliği ile gerçekleştirilen en kapsamlı “Gençlik Araştırması”nın sonuçları açıklandı. 18-29 yaş grubu arasında yapılan araştırmaya göre, gençlerin yüzde 76’sı daha iyi bir gelecek için yurt dışında yaşamak istiyor. Her iki gençten biri mutlu olmadığını ifade ederken, yüzde 77’si torpilin yetenekten daha etkili olduğuna inanıyor. Türkiye’de bütün bunlara ek olarak hukukun uygulanması ve demokrasi ile ilgili sorunlar, bulunduğumuz bölgenin istikrarsızlığı da eklenince herhalde gençlerin geleceğe dair umutlarını daha da azaltıyor olsa gerek..
Peki dünyanın diğer ülkelerinde yaşayan gençler arasında durum farklı mı? Haziran 2021’de * Harvard Youth Poll ‘ verilerine göre, ABD’de , 18-24 yaş arası gençlerin ortalama % 51’i kendilerini depresif ve umutsuz hissettiklerini söylüyor. İngiltere’de yapılan bir başka çalışmada da benzer oranlar var. İşsizlik, bulunan işlerde mutluluğu bulamama, gelirlerin giderleri karşılamada son derece yetersiz kalması, işlerin gelişmeye kapalı kör uçlu olması ve insanın ne için çalıştığını sık sık sorgulamasına yol açması en önemli nedenler arasında sayılıyor (1). Z kuşağı gençler arasında yapılan ve gelişmiş ve gelişmekte olan 20 ülke gençleri arasında yapılan bir başka çalışmada, en mutlu gençlerin, Malezya, Nijerya ve Hindistan’da olduğu sonucu ortaya çıkmış (2 ). Bütün bu verileri nasıl yorumlayalım??
Aslında bu tip dertler her dönemde az ya da çok olmuştur. Yabancı ülkelerde her şeyin ne kadar mükemmel olduğunu düşünmek ne kadar yanlışsa, Türkiye’de her şeyin kötüye gittiğini ve artık düzelmeyeceğini söylemek de bence o kadar yanlış.. Kendimizi kötülemeye ne kadar meyilli olursak olalım, ülkemizin alt yapı açısından modern bir görünüme kavuşması, bürokratik işlemlerin düzenlenmesi, bir çok ülkede rastlanmayan sağlığa kolay erişim ve tedavi gibi bir çok artımız olduğunu da gözden kaçırmayalım. Yabancı ülkelerdeki gelişmişlik artık o kadar uzak olmadığı gibi, Türkiye de eski Türkiye değil. Herşeye rağmen çok gelişti. Bunu da görmek gerek..
Acaba gençlerin göz ardı ettiği ve çokça söylenen sıkıntılardan çok daha fazla önemsenmesi gereken faktörler de mi bu kaygıları arttırıyor.!?.
Neler mi?
En başta pandemi ve buna bağlı değişen yeni toplum, nüfus artışı, iklim değişikliği ve dünyamızın büyük bir dönüşüm döneminin arefesinde olması gibi. Başka bir insan tipi mi ortaya çıkıyor diye düşünmüyor değilim. Bilgi o kadar hızlı artıyor ve bilgiye erişim o kadar kolaylaştı ki , aslında gereksinimleri çok da kompleks olmayan donanımımızın üzerine , o kadar karmaşık bir yazılım yükleniyor ve bu o kadar sık güncelleniyor ki, herhalde bünyemiz bunu taşımakta yetersiz kalıyor. O nedenle otomasyondur, yapay zekadır, devreye girmeye başlıyor. Bir Çin deyişi, kişiye yapılacak en büyük bedduanın değişim zamanlarında yaşaması olduğunu söylüyor… Bu dönem de öyle bir dönem..
Ellerinde tabletle doğan büyük bir gençlik kitlesi var. Yirmi yıl sonra hangi iş kolları kalacak, otomasyonun sınırı ne, şimdiki eğitimlere gereksinim olacak mı, mutluluğu ‘metaverse’de mi bulacağız gibi, şimdiden yanıtlanması mümkün olmayan sorular, bence büyük bir belirsizliğe ve bu da sonuçta kaygıların artmasına yol açıyor.
Bizim zamanımızda şöyle idi böyle idi kolaycılığına kaçmayacağım ama bana öyle geliyor ki teknolojiyle gelen mutluluk da çok nankör. Eğer o teknolojiye sahip olunmazsa hemen mutsuzluk şeklinde kendini gösteriyor. Ama sahip olduktan sonra da durum düzeliyor mu, sanmıyorum.
Benim çocuklarım olanağımız olduğu halde yurt dışında okumayı seçmediler. İsteselerdi ne yapardım bilmiyorum. Ama yurt dışında da artık benzer problemlerin yaşandığını ve buna ek olarak da ülkesinden uzakta kalmanın başka bir kültürde yaşamanın zorluklarının da eklenebileceğini söylerdim. Ayrıca mesele sadece eğitimini orada almak da değil, sonrasında da yurt dışında çalışmakla devam edecek bir süreç ve aslında koca bir yaşam değişikliği .. Ne kadar hazırız ? İyi düşünmek gerekir…
Peki ya anne ve babaların durumu? Yabancı ülkelerde olmayacağı kadar , ‘’aman evlatlarımız üzülmesin’’, ‘’ileride geliri ile sahip olamayacağı şeyleri şimdiden hazır edelim’’ diye bir türlü emekli olamamak, ‘’aman şusu da olsun busu da olsun’’ diye kendilerini paralamaklar, evlenseler bile yardımların devam etmesi ; bu da hem zor hem üzücü hem de sürdürülebilir değil. Herhalde bakış açımızı da biraz değiştirmek lazım ..
Gençlere önerim, sahip olduğunuz şeylerin de değerini bilin, hayat zorluklarıyla, sorunlarıyla da hayat. Mutsuzluk, umutsuzluk “her şeyleri var “ dediğimiz gelişmiş ülkelerde de var ve belki bizden daha da fazla..
İnsan hayatı matematik değil, insan da bir anda kolayca çözülebilecek bir varlık değildir. Sadece maddi değişiklikler, maddeye oynamak huzur ve mutluluğu getirmeyebilir. Matematiksel olarak planladığınız mutluluk tablosu, plana uygun işlemeyebilir. Mutluluk konusu üzerine yapılmış literatürdeki en uzun çalışma Harvard çalışması. Gençlik yıllarından itibaren 60 yıl boyunca 724 kişilik bir grubu inceleyen bilim adamları, en fazla mutluluk veren şeyin yakın dostluklar ve arkadaşlıklar, aile hayatı olduğunu söylüyor. Çoğu denek hayatın çok kısa olduğunu ve sevdikleri ile vakit geçirmenin ne kadar önemli olduğunu ancak hayatın sonuna doğru anlayabiliyorlar. Haklısınız herşey kendi yaş grubu içerisinde değerlendirilmeli ama, Oscar Wilde’ın dediği gibi “ ben gençliğin ne olduğunu biliyorum, ama siz yaşlı olmanın ( yaş almanın diyelim ) ne olduğunu bilmiyorsunuz. “ diyorum
Başka bir ülkede, başka bir iklim ve sosyal hayatta kusursuz bir mutluluğa ulaşacağını sanmak çok yanlış.İnsan nereye giderse kendini de götürür, içimizde bulamadığımız huzuru ve mutluluğu başka bir yerde de zor buluruz. Paniğe kapılmadan, sahip olduklarımıza da şükrederek, iyi düşünelim. Şartlar değişir, iş olanakları gelecekte artar, sorun dediğiniz konular düzelir, kaygılarınız azalır ve geçer, Yaşamım boyunca defalarca şahit olduğum gibi”bu da geçer”.
Ama yaşamını ülkenizden uzakta geçirmenin , kendi dilinizde dertleşememenin, yakınlarından eski dostlarından, ülkesinden uzakta olmanın acısı kolay kolay geçmez.Benden söylemesi….
Yöneticilerimizden beklentimiz, belki ufak dokunuşlarla düzelebilecek zorlukları hemen düzeltmek, düzelemeyeceklerle ilgili ise gençlerin geleceğe dair umudunu arttırmaya çalışmak lazım. Seyretmekle olmaz .
Sığınmacıların koşarak geldiği ve dönmek istemedikleri ülkemizin gençlerinin başka ülkelere göçünü engellemenin yollarını iyi düşünmeli ve bulmalıyız. Bu gitgide en önemli sorunumuz haline geliyor. Üzülmek yetmez, durum enine boyuna incelenmeli ve ülkemizin geleceği karartılmamalı.
Herkese mutlu , huzurlu günler diliyorum……
*Harvard Youth Poll çalışması. Harvard Kennedy School Institute of Politics
1. Prince’s Trust Annual Youth Index Report
2. Generation Z: Global Citizenship Survey, Varkey Foundation..
3 . Harvard Study of Adult Development, Harvard Medical School
2 yorum
Çok güzel kaleminize sağlık,keşke herkes bizim ve çocuklarımız gibi düşünse…
DEĞERLİ Prof.Dr. İsmail Mete İtil , öncelikle ne kadar pozitif, moral veren, insanı mutlu ve huzurlu kılan kaleminiz var, onu söylemek isterim. Yazınız gerçekten çok güzel..Gençlere ben de kızıyorum. Bu kadar umutsuz olmayın. Bizi Yaratan ve Yaşatan Rabbimiz, elbette bize en doğru yolu gösterir. Yurtdışında yaşamanın çokkkk mutlu olacağını düşünen o gençlik ve onların aileleri maddiyatın MUTLULUK VE HUZURU asla ve asla getiremeyeceğini anlamış DEĞİLLER…Eğer ÇOK RAHAT BİR MADDİ HAYAT, HUZUR ve BARIŞI getirebilseydi, Türkiye’de ve dünyanın dört bir tarafında yaşayan hiçbir ZENGİN aile BOŞANMAZDI…TÜM ZENGİN Aileler mutlulukla yaşardı…Gerçek huzur ve mutluluk insanın içindedir. İçimizde olan VİCDAN’dadır, merhamettedir…O da yalnız ve yalnız Allah’ı bilen ve tanıyan kullarında vardır…Vicdanımızın sesi O’nun sesidir. O sese kulak vermeyenler işte O’na uzak olanlardır… Altından saraylarda otursalar, herşeyin en iyisini yiyip içseler yine de HUZURU bulamayacaklardır…