Fakülteden sınıf arkadaşım, KKTC Sağlık Bakanlarından Dr. Gülsen Bozkurt ve çalışma arkadaşları, 18 Aralık 2019’da Kıbrıs Türk Tabipler Birliği’nin Lefkoşa’daki lokalinde Sayın KKTC Cumhurbaşkanı ve Başbakanın da katılımıyla yakın zamanda yayımladıkları ‘Talasemi Sendromları, Kıbrıs’ta Talasemi Önleme Programı ve Sonuçları’ ile ‘Kıbrıs’ta Sıtma Mücadelesi, Mehmet Aziz ve Arkadaşları’ adlı kitapların tanıtımı ile ilgili bir toplantı düzenlemişler. Sonrasını arkadaşımın yazdıklarından öğreniyoruz:
“18 Aralık 2019 akşamı, KTTB lokalinde hınca hınç dolu bir salonda, Kıbrıs’ın son yüz yıllık sağlık tarihinde başarı ile sonuçlandırılan iki büyük halk sağlığı sorununu konu alan ve yazımı üç buçuk yılımızı alan iki kitap yayımlandı. Toplantıya katılan tüm dostlarımıza sonsuz teşekkürler.
Kitaplardan birisi 20. yüzyılın ilk yarısını işgal eden sıtma ile mücadeleyi anlatıyordu. Sevgili Mehmet Barışsever’in yazdığı Mehmet Aziz ve arkadaşlarının sıtma mücadelesini belgeleri ile anlatan 270 sayfalık kapsamlı bir eserdi.
İkinci kitap ise talasemi sendromları ve Kıbrıs’ta talasemi önleme programının sonuçlarını anlatan bilimsel bir kitaptı. Bu kitabı kırk yıldan beri bu konu ile uğraşan ben ve sevgili Erol Baysal birlikte yazdık. Kitapta projeye emek veren herkesin hakkını vermeye gayret ettik. Kitabı edinen akademi camiasından da çok önemli ve olumlu görüşler aldık.
Ama bu çalışmalarımız, bugün önemli bir gazetenin köşesinde bir doktor arkadaşımız tarafından, tanıtım gecesinde yapıldığı gibi yazılı olarak da sıfırla çarpıldı. İnanın ki böyle bir yazıyı yazmayı hiç arzu etmeme karşın konuların daha iyi anlaşılması için kısa bir şeyler yazma gereğini hissettim.
Büyük projeler ne yazık ki o yazıda bahsedildiği gibi tek kişinin emeği ile çözülemez. Bu işler bir ekip işi olup, yıllarca süren çabayı gerektirir ve talasemi mücadelesi de dernek, devlet ve bilimsel ayağı oluşturan ekiplerin çalışmaları ile sonuçlanmıştır. Bu projede birçok insan görev almıştır. Bu vesile ile emeği geçen herkese teşekkür ederim. Bu konuların ayrıntılarını kimsenin hakkını yemeden yazmaya gayret ettik. Eminim pek çok arkadaşımız kitabı okuduklarında mutlu olacaklardır.
Yine de bize olumlu ve olumsuz eleştiri yöneltenlere teşekkür ederiz. Konuları her zaman doğru ve bilimsel bir çerçevede aktarmaya devam edeceğiz.”
Dr. Gülsen Bozkurt, Kıbrıs.
Sevgili arkadaşım, yazını baştan sonuna kadar dikkatle okudum. Bir eseri ortaya koyabilmek çok uzun bir zaman ve emeği gerektiriyor. Günlerce süren çalışmaları, gecelerde ortaya çıkan uykusuzluklar kovalar. Boyutu, dizgisi, baskısının yanında kâğıdının maliyeti bile ayrı bir sorundur. Sürdürülen çabaların sonunda bir eser ortaya çıkar. Bunu ben, çiftçilerin bir ürünü büyük bir zahmetle yetiştirip pazara getirmelerine benzetirim. Pazarda onu her gören, rengini, tadını, kokusunu, iriliğini, sert ya da yumuşak oluşunu olabildiğince eleştirir.
Kitaplar da aynen böyledir. Kapağından, kâğıdından, resimlerinden, şekillerinden ve literatüründen, sayfa sayfa her bir yerine, noktasından virgülüne her şey acımasızca eleştirilir. Bir meyveli ağacın taşlanması gibi, eline taşı alan acımasızca fırlatır. Siz, eserler ortaya çıkarmışsınız. Meyvesi olan ulu bir ağaçsınız. Bunlara da alışacaksınız. Hayatı boyunca bir eser üretemeyenler kavak ağaçlarına benzerler. Çok dik görünürler, onları kimse taşlamaz. Zira meyveleri yoktur. Siz ise meyvelerin dallarınızı eğmesiyle etrafta daha mütevazı görünürsünüz. Onların sesleri, tıpkı boş bir tencerenin tıngırdaması gibi çok çıkar. Bu negatif seslere aldırmayıp yolunuza daha da güçlü olarak korkusuzca devam edin derim.
Eleştiriler her zaman olacaktır. Eleştiri yapıcı ve yol gösterici olmalı, asla yıkıcı ve bıktırıcı olmamalıdır. Her yazarın yanında düzeltmek için bir adet kitap bulunur. Eksiklik ve düzeltmeleri oraya kaydeder. İleri baskılar da kitap düzeltilmiş şekliyle basılır. Tüm bunları, 1994’ten beri 26 yıldır, telif ve çeviri, tek ve çok yazarlı olarak tıp alanında on altı, sosyal alanda altı kitap olmak üzere 22 kitap yayımlamış bir yol arkadaşınız olarak yazıyorum. Başkaları kışın kayağa, yazın denize giderken bizler kapalı odalarda devamlı çalışırız. Zaman olur eşlerimizi, hatta çocuklarımızı bile ihmal ederiz. Dizgiciler, onların sıkıntı ve dertleri, matbaa çalışanları, kâğıt mürekkep kokusunu ancak bu işle uğraşanlar bilirler. Yayıncılıkta aslında en zor olanı, bilimsel bir kitap yayımlamaktır. Yeni bir literatürü atlarsınız, dizgici 1 yerine 10 yazar, hep siz eleştirilirsiniz. Beni nelerle suçladılar bir bilseniz. Rektöründen dekanına, oradan YÖK disiplin kuruluna kadar her yere gittim. Hatta ‘Medimagazin’ gazetesinde yazdığım doğrular için mahkemeye bile verildim. Bana ne mi oldu? Hepsinden de alnımın akıyla çıktım.
Ülkemizde bilimsel ya da edebi bir kitap yayımlamak maalesef az sayıdaki dostun yanında bolca düşman kazanmanıza neden oluyor. Başka ülkelerde de bu böyle midir bilemiyorum. Kıskananlar, çekemeyenler her daim çok olsalar da bir araştırmayı bitirince ya da bir kitabı yayımlayınca siz bir yerlere çıkarsınız. Artık kimse sizi oradan indiremez.
Genç meslektaşların kongrelerde yanıma gelerek, ‘Bana da bir konu ya da bir çeviri ver.’ şeklindeki sözleri; okuyanların, ‘Sizin kitabınızdan çok yararlandık.’ ifadeleri; hastalarımızın ‘Allah sizden razı olsun’ demeleri bizlere yeter de artar bile. ‘Kem göz sahibine yakışır.’ derler. Kötü söz orada kalır, sonra da unutulur gider.
Yolunuz çok dik, iri ve keskin taşlarla döşeli olsa da bana göre gidilmesi gereken en doğru yoldur. Çalışmalarınız, ülke ve insanlık adına yaptıklarınız için sizleri tekrar gönülden kutluyorum. Yolunuz daima açık olsun.