Sağlıklı günler dileklerimle, bu ayki yazıma başlıyorum.
Bu yazıyı yazdığım günlerde henüz 21 Aralık Maya Kıyamet tarihi gelmemişti, ama siz okuduğunuzda hayırlısıyla bu tarih geçmiş olacak.
Hürriyet gazetesinin 6 Aralık 2012 tarihli baskısında yer alan Kanat Atkaya’nın “Kıyamet Bugündür, Yarındır” başlıklı yazısını okudunuz mu? Yazar bu yazısında: “21 Aralık’ta ne olur bilemem, fakat bir tür kıyameti zaten yaşıyoruz. Ve engelleyebileceğimiz büyük kıyameti kendi ellerimizle hazırlayıp duruyoruz.” diye söze başlıyor.
Gezegenin biyolojik sisteminin artık dayanma gücü kalmadı! Dünyanın nüfusu yaklaşık 6,5-7 milyar, buna 3-4 milyar dolayındaki hayvanlar alemini de eklediğimizde kabaca 10 milyar canlı ediyor. Sanayideki fabrikalar, otomobil, uçak gibi ulaşım araçlarını da sayarsak, 30 milyar “canlı”, “cansız” dediğimiz sistem her gün katı, sıvı, gaz halinde atık bırakıyor gezegene. Bu da dünyayı amansızca kirletiyor. Şöyle devam ediyor Atkaya: “2030’da dünyanın akciğeri olan Amazon’daki yağmur ormanlarının yüzde 40’ı tükenmiş olacak. Otuz yıl sonra Kuzey Kutbu olarak andığımız Antarktika’da yazları buz olmayacak. 2040’tan itibaren her iki yılda bir Avrupa’da ölümcül sıcak hava dalgaları oluşacak. 2050’de her 5 kişiden 2’si içecek su bulamayacak. On yıl içinde dünyanın günlük petrol tüketimi sadece çin’in günlük ihtiyacını karşılıyor olacak. 2130’da kömür kalmıyor; doğacak enerji boşluğu için bugünden başlayarak 3 haftada bir yeni nükleer santral açmak gerekecek!” Bu arada 2013’ün dünyanın en sıcak yıllarından biri olması bekleniyor. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (Intergovernmental Panel on Climate Change)’nin iklim değişiklikleri hakkındaki raporu 2014’te yayımlanacak. “New Scientist”te yayımlanan haberde, raporda dünyanın seyrine ilişkin karamsar bir tablo çiziliyor. Karamsarlığa dayanak olan 7 temel gelişme ise şöyle: Kuzey Kutbu’ndaki ısınma, aşırı hava koşulları, tarımsal üretim, deniz seviyesinde yükselme, sera gazı yükselişi, CO2 üretimi ve ısı stresi.
Bu tarz “alarm” haberlerini çoğaltmak mümkün. 1980’lerden itibaren yaklaşan tehlikeye dikkat çeken kişi ve kurumlar pek çok rapor yayımladı, yaklaşan kıyameti işaret etti.
“Greenpeace” Türkiye web sayfasında, Katar’ın başkenti Doha’da 26 Kasım’da başlayan 18. Birleşmiş Milletler İklim Konferansı’yla ilgili şunlar aktarılıyor: Konferans sonunda, 2012 itibariyle geçerliliğini yitirecek olan Kyoto Protokolü’nün ikinci yükümlülük döneminin 2020’ye kadar uzatılmasına karar verildi. Ancak, sivil toplum kuruluşları konulan hedeflerin çok zayıf ve iklim değişikliğini önlemede etkisiz olacağı görüşünde. Taraflar, Kyoto Protokolü’nün ikinci yükümlülük dönemine katılma kararı almalarına rağmen, protokol karbon salımlarının azaltılmasını garantilemekten çok uzakta ve boşluklarla dolu. Açıkça görülüyor ki, hükümetler kısa dönem ulusal çıkarlarını uzun dönem küresel iklim dengesinin önünde tutuyor. Bugüne kadar müzakerelerde lider konumda olan Avrupa Birliği, bu sefer karbon salımlarını artırmak isteyen Polonya’nın tarafında yer aldı, Amerika ikinci yükümlülük döneminde de sürecin dışında kalıyor. çin, Hindistan, Güney Afrika ve Brezilya gibi gelişen ekonomiler ise 2015 iklim anlaşması için daha yapıcı bir rol izlemenin yanı sıra 2020 öncesinde salımlarını azaltacaklar. Dominik Cumhuriyeti de, 2030 yılına kadar salımlarını 1990 seviyesinden yüzde 25 azaltacağını, bunu kendi finansal kaynaklarıyla gerçekleştireceğini söyleyerek, gelişmiş ülkelerin yapamadığını yaptı.
Türkiye, 2008 yılında Kyoto Protokolü’ne taraf olmuştu. Bu taraf olma durumu, Türkiye üzerine 2012 yılına kadar herhangi bir ek yükümlülük getirmedi.
Bugün gelinen noktada, küresel kömür yatırımlarında dünyada dördüncü olan ve fosil yakıtlara bağımlılığını giderek artıran Türkiye, Kyoto Protokolü ikinci yükümlülük döneminde de salım azaltım hedefi belirlemiyor. Enerji Bakanlığı 2012’yi kömür yılı ilan etmişti. Türkiye’nin 1990 yılında kişi başına 3,3 ton olan salımları, 2010 yılında 5,5 tona çıktı.
Türkiye’nin 2023 enerji vizyonu stratejisi ile bu rakam iki katına çıkabilir. Oysa Türkiye’nin rüzgar ve güneş potansiyeli, fosil yakıtlara olan bağımlılığı sona erdirmeye yetecek seviyede.
Şu anki enerji politikalarımızın çevre ve insan sağlığına olan maliyetleri de içinden çıkılamaz bir durum yaratmakta. Belki de Maya takviminden daha bilimsel veriler kıyamet geldi, geliyor demekte. Nedense buna “globalleşen dünyamız” gözlerini kapatarak “Aman, ben görmedim, duymadım.” demekte.
Oysa bundan başka dünyamız yok. Dikkat!!!
Esen kalınız.