Medimagazin’de yazı yazmaya başladığımda, adli tıpla ilgili gündeme getirmeyi planladığım konuları, sırası geldikçe yazmak düşüncesi ile bir not defterine yazdım. Bununla birlikte üç yıldır, not defterimde yazılı olan konulara ek olarak güncel adli tıp haberlerine göre yazılarımı şekillendiriyorum. Bir ay içinde gündeme gelen tüm güncel konulara tabii ki değinemiyorum. Bakalım bu ay güncel ya da güncel olmayan neler kapsama alanımda kalmış?
Geçenlerde hekimler arasında şöyle bir tartışma vardı. “Gece tam acilde nöbet tutuyoruz, savcılıktan adli ölümler için ölü muayenesine çağırılıyoruz, gidersek acil hastalar ortada kalıyor, gitmezsek Savcılık soruşturma açıyor. Gitmek zorunda mıyız? Bu nöbetleri kim düzenlemeli?” Bunu düzenleyecek merci, illerde sağlık müdürlüğü. Sağlık Bakanlığının 2005/143 sayılı Genelgesi ile bu sorumluluk sağlık müdürlüğüne verilmiştir. Sağlık müdürlüğü bunu ilin nüfusuna, adli olgu sayısına, ildeki adli tıp uzmanı ve/veya asistanı sayısına göre kurumlar arası iş birliğiyle çözecektir. Ölü muayeneleri için kurum dışına çıkılacağı ve işlem uzun süreceği için, acil servislerden hekim çekecek şekilde düzenleme yapılmaması yararlı olur. Bu alanda eğitim görmüş ya da desteklenmiş kişilerle icap sistemine göre düzenleme yapılabilir. Eğer, il içinde diyelim ki 7 adet adli tıp uzmanı/asistanı varsa, haftada bir gün icapçı nöbetçi olabilirler. Ama iki kişi varsa günaşırı nöbet tutamazlar. O zaman organizasyonun nasıl yapılacağı konusunda bu iki kişinin görüşüne başvurulabilir. Sorun ortaya çıkmadan, bu tür hizmetlerin il içinde nasıl organize edileceği dert edilir ve konuyla ilgili taraflarca biraraya gelinirse yaratıcı çözümler bulunabilir. Yeter ki, son güne bırakmayalım. Yeter ki, sorun çözmeye yönelik hareket edelim.
14 Nisan 2011 Milliyet gazetesinde çıkan ve hiç de nadir rastlanmayan bir habere takıldım. Yirmi yedi yaşındaki amcasının oğlu ile yaşadığı yasak ilişkiden bir bebek dünyaya getiren 25 yaşındaki kadın, bebeğini evin dışında bir yere bırakmış. Vatandaşlarca bulunan bebek, kaldırıldığı hastanede ölmüş. Bebeğini öldürmekle yargılanan anne, 25 yıl hapis cezasına çarptırılmış. Olay nedir? Bir cinsellik yaşanmış ve ortaya istenmeyen sonuçlar çıkmıştır. Bedelini de kadın ödeyecektir. Bebeğin bir de babası vardı. O ne yapıyordur acaba? Bebek, ölmemiş olmasa, “babalığı” kolaylıkla kabul edecek miydi? “Sorumlu cinsellik” diye bir kavram var. İnsanlara, sorumlu cinsellik, doğum kontrol yöntemleri, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, güvenli cinsellik, cinsellik ve evlilik yaşı vb. konuları içinde barındıran üreme sağlığı eğitimi verilmesi sanılanın aksine cinselliği teşvik etmez, yukarıdaki örnekte olduğu gibi istenmeyen ve insanın yaşamına mal olabilecek sonuçları engeller. Benzeri olayları her okuduğumda içim cız eder.
Mersin Üniversitesi Sağlık Meslek Yüksekokulu bünyesinde 2 yıllık Otopsi Yardımcılığı Bölümü var. Böyle bir bölümü kuruluş aşamasından beri takdirle karşılıyorum. Bölümden ilk mezun olan 20 öğrencinin 16’sının kadın olması, takdire şayan ikinci konu. “Kadın mesleği” “erkek mesleği” gibi cinsiyet ayrımcılığı içeren kavramlara meydan okuyan bir gelişme. Üçüncü bir takdir konusu da bunların önemli bir kısmının Adli Tıp Kurumu birimlerine atanmış olması. Yine aynı günlü gazetede (14 Nisan 2011-Milliyet) gözüme ilişen habere göre, kadınlar alanlarında çok başarılı olmakla birlikte ceset kaldırma ve taşımada başarılı değillermiş. Bu nedenle, bölüme kayıt yaptıracak öğrenciler için asgari boy ve kilo gibi fiziki şartlar konmuş. Esasen ceset kaldırıp koparma alanda çalışan herkes için bir meslek riski. Bu çağda, bir düğmesine basıldığında aşağı yukarı hareket eden, eğim oluşturan, hafif bir ittirmeyle ilerleyen, üzerindeki cesedi başka bir zemine kaydırabilen tekerlekli bir taşıma aracı, Adli Tıp Kurumuna fazla bir yük getirmez. Genç kadınlardan beklenen fiziki şartlardansa, teknolojinin getireceği kolaylıktan yararlanmak daha anlamlı olur diye düşünüyorum. Ceset kaldırma ve taşıma sorunu sadece Adli Tıp Kurumunda değil, pek çok yerde yaşanan bir sorundur. Otopsi işiyle uğraşanlar ya da yardımcıları kaldırma konusunda sıkıntıda kalınca ölenin yakınlarından yardım isterler. Kimisinin yakını olur, kimisinin olmaz. İstenen yardım, zaten üzgün olan ölenin yakınları için kimi kez ikinci bir travma oluşturur. Bu tür işleri kolaylaştıracak taşıma düzenekleri çok pahalıya mal olmayacaktır. Dolayısıyla morg birimi bulunan tüm sağlık kuruluşlarında olması gereken asgari donanım içine alınmalıdır. Kanımca bu tür ayrıntılar, morgun kaç metrekare olacağından daha önemlidir.
Önümüzde seçimler var. Geçtiğimiz seçim dönemlerinden beri en çok değişiklik sağlık alanında oldu denilebilir. Haziran’daki seçimler için farklı partilerden pek çok sağlık çalışanı milletvekili adayı oldular. AKP, CHP ve MHP’den 117’si hekim, diğerleri veteriner hekim, eczacı ve diş hekimi olmak üzere toplam 190 sağlık çalışanı milletvekili adayı olup bunların 52’si AKP, 79’u CHP ve 59’u MHP’dendir. Üç partiden milletvekili adayı olan tüm sağlık çalışanlarının 35’i, hekimlerin 16’sı kadındır. Sağlık çalışanı kadınların siyaset alanındaki temsili de genel toplumdakinden pek farklı değil. Parti ayrımı yapmaksızın ilin vekil sayısının yarısından daha ön sıralarda yer alan sağlık çalışanı sayısı 90 kadar. Bu durumda, tahmini olarak 50 ile 100 arasında sağlık çalışanı Meclis’te olacak ve değişik görüşleri temsil edebilecek. Sağlık alanına hâkim olacak olan bu milletvekillerinin adli tıp alanındaki sorunların da çözümüne katkıda bulunacaklarını umut ederek yazımı bitiriyorum.