İkinci Dünya Savaşı sonrasında, tamamen yakılıp yıkılan, deyim yerindeyse ‘yerle bir olan’ ve iki ayrı devlete bölünen Almanya, nasıl oluyor da, çok değil ‘on beş yıl sonra’, dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri olabiliyor. Tüm dünyaya örnek olmuş Alman mucizesi, daha doğrusu ‘gelişmenin mucizesi’ nasıl gerçekleşebilmiş, elimizi başımıza koyup düşünmeliyiz.
Almanya’da savaş sonu, erkek nüfusu çok azalmış, kalanların çoğunluğunu, savaş nedeniyle yaralanıp sakat kalanlar, kadınlar, çocuklar ve yaşlılar oluşturuyorlar. Yakılıp yıkılmış şehirleri, kasabaları, okul, kilise ve fabrikaları kimler yeniden onaracak denildiğinde, öne çıkanlar daima kadınlar bulunmuştur. Alman kadınları, yıkılan binalardan arta kalanları, taş, mermer, demir, metal, ahşap demeden toplayıp, temizlemiş, düzgün olanları istifleyerek işe koyulmuşlar. Gece gündüz demeden çalışan bu kadınlara, ‘molozların kadınları’ denilmiş. Kadınların da çalışması sayesinde, Almanya’da işgücü sayısı, iki katına yükselivermiş.
Erkekler ise, fabrika ve atölyelerden arta kalanları toplamışlar, onlardan işe yarayanları tamir etmişler. Bozulan ve tamir edilemez olanların yerine, yenilerini imal etmeye çalışmışlar. Fabrikalarda, atölyelerde, erkeklerin yanında kadınlar da çalışmaya başlamış. 1945 ten 1960 a gelindiğinde, yeniden hizmete sokulan fabrika ve işyerlerinde, daha fazla işgücüne ihtiyaç olunca da almanlar, İtalya, İspanya, Yugoslavya, Yunanistan ve Türkiye gibi ülkelerden yabancı işçi alımına başlamışlardır.
1800 lü yıllardan itibaren Almanya’da, erkek çocukların yanında, kız çocuklarının eğitimlerine de, çok önem verilmiş, bu yüzden daha birinci dünya savaşında bile Alman askerleri arasında okuma yazma bilenlerin oranı, diğer ülkelere oranla çok yüksek olmuştur.
Gelelim bize, bilgi çağında bile, ülkemizde hala bazı tutucu kesimlerde ve daha çok kırsal bölgelerde, kız çocuklarını okula göndermek istemeyen, ileride onların bir iş bulup çalışmalarını arzu etmeyen aileler de var. Bunun somut örneğini, altı yaşındaki çocuğunu, daha bebek yaşındayken evlendirecek kadar alçalan bir zihniyette görüyoruz. Hem de bir tarikatın içinde. Bir başka deyişle, hem bir grubun lideri olacaksın, hem de böyle sapıkça davranarak başkalarına, nasıl yol gösterici olacaksın, olacak iş değil. Kız çocuklarını, okul yerine kuran kursuna gönder, sonra da gelişip büyünce erkenden evlendir ve böylelikle ondan da kurtul. Kolaya kaçmak işte buna denir.
Çocukları hele de kız çocuklarını okula göndermek, bazı ailelere zül geliyor. Kitap, defter, kalem, kıyafet alacaksın, her gün okula götürüp getireceksin, ya da şehirlerimizde olduğu gibi, düzgün bir okul servisine emanet edeceksin. Dersleriyle, öğretmen ve arkadaşlarıyla yakından ilgileneceksin. Okulunu bitirince, karşına geçip de, ‘anne baba, ben daha fazlasını okumak istiyorum’ dediğinde, destek olup sınavlara hazırlanmasına yardım edeceksin.
Zordur bu türden işler, zor olmasa da bazılarına göre zordur. İşin kolayı, ‘erkek kardeşlerin okula, kızım sen de geç otur anneannenin dizinin dibine, evinde büyü’ deyivermek olsa gerek. Anneye yardım ederek, ev işleri, çamaşır bulaşık, ütü ve yemek yapmayı, örgü ve dikiş dikmeyi öğrenirsin. Zamanla büyüyünce, çıkacak talibini beklemeye başlarsın. On beş on altı, artık kaç yaşında olursan ol, bir de bakmışsın, seni bir çırpıda baş göz edivermişler.
Geriye doğru baktığımızda, eski-yeni liderler, bakan ve milletvekillerimizin kaçta kaçının eşleri çalışmaktadır acaba? Meclisimizdeki kadın milletvekili sayısı, zaten arzulananın çok altında. Hangi partiden olursa olsun, kadın milletvekillerimizin başarılarına daima tanık oluyoruz. Ben sadece, cumhurbaşkanlarımızdan Ahmet Necdet Sezer’in eşinin öğretmen olduğunu biliyorum. Öncesi ve sonrasında eşi bir işte çalışanı ben duymadım. Peki, topluma örnek olacak, din insanlarımız, ilahiyatçılarımız, cami hocalarımız arasında eşleri bir işte çalışan oranı ne kadardır? Etrafınızdaki camilerden sorup soruşturabilirsiniz. Ben yakınımızdaki camilerde, eşi bir işte çalışanı duymadım. Hatta bazı din adamlarımızın, kadınların çalışmasının doğru olmadığı şeklinde söylemlerini de duyuyor ve esefle izliyorum. Günümüzde, söylenen ve yapılan hiç bir şey gizli kalmıyor. Okumak için okula gitmek lazımsa, ancak çalışmak için, illa da dışarı çıkmak gerekmiyor, pekala evinizde de çalışarak üretebilirsiniz. Önemli olan üretim ve ülkeniz için katma değer yaratabilmektir.
Çağdaş toplumda, bazılarımız, kız çocuklarını okula göndermeyerek, eşlerinin bir işte çalışmasını engelleyerek, topluma nasıl kötü örnek oluyorlar, siz düşünün. Hem eşini çalıştırmayacaksın, hem kız çocuklarını okutmayacaksın. Sonra da, bir hastaneye gittiğinde, eşini muayene ettirmek için ille de bayan doktor olsun diye direteceksin. Bayan doktor bulunamadığında da ortalığı birbirine katacaksın. Nasıl bir çifte standarttır bu.
Ülkemizin, gelişip ileriye gidebilmesi, toplumda iş gücümüzün iki katına çıkması ve topal ördek gibi yalpalamamız için, kız çocuklarının da tıpkı erkek çocuklar gibi, okutulup eğitilmesi, kadınlarımızın da erkekler gibi, bir iş bulup/kurup çalışmaları, aile bütçesi ve ekonomiye katkı sağlamaları gerekiyor.
Kız çocuklarının okutulması ve kadınlarımızın bir işte çalışmaları konularında, başta ilahiyatçılar, diğer yazarlarımız ve okurlarımız olmak üzere, konuyla ilgili olarak herkesin görüş ve yorumlarını bekliyorum.
7 yorum
Sevgili Haldun Bey. Konuyu çok beğendim. Tamamen tarafsız değerlendirdiğimiz zaman bu sorunların sebeplerini söyle sıralayabilir miyiz?
-Tam olarak rakamlara sahip değilim ama Almanların okuma yazma oranı, özellikle kadınlara ait oran savaş öncesi de daha iyi durumdaydı.
– Biz Arap kültürü ile tanıştıktan sonra kadın ikinci sınıf oldu. Osmanlı’da da bu böyleydi. Üstelik Osmanlı’da erkeklerdeki okuma yazma oranı da Avrupa’ya göre düşük olup Osmanlı da sanayi devrimini yakalayamamıştır.
-Günümüzde de kadını sadece evde hizmet veren ve Çoçuk doğuran bir pozisyonda gören ve bu yönde savaşan bir dindar grup var.
– Kadına yönelik ikinci sınıf muamelede,dini günümüze ayarlayamayan bir büyük kitlenin varlığının ülke yönetiminde etkinliği sebeplerden biridir.
– Bazı din adamı diyemeyeceğim grubun başını bağlamayan kadınlar için söyledikleri meydandadır.
– Rahmetle andığım Atatürk’ün Devrimleri olmasaydı biz bugün Gurka kıyafetine geçmiş de olabilirdik.
– Durumumuzu Almanya ile değil belki de İran ve Suudi Arabistan’la mukayese edersek daha kolay çıkış bulabiliriz diye düşünüyorum.
Güzel günler dilerim.
Sevgili Haldun hocam,
Son zamanlarda okuduğum en güzel çok değerli bir yazı kaleme almışsınız.Hem teşekkür ediyorum hem de kutluyorum sizi.
Bilindiği gibi Cumhuriyetin başından beri ilk öğrenim mecburiyeti getirilmiş,kız veya erkek çocuğunu okula göndermeyen anne babalara cezai yaptırım uygulanmıştır.
Ne var ki son yirmi yıldır Devletce bu uygulamaya boş verildiğini görüyoruz. Devletin varlığını göz yumduğu ve neredeyse teşvik ettiği cemaat ve tarikatlardaki kız erkek çocuklarının okula gönderilmediğini müşahade ediyoruz.Yine bu dinci yapılarca kız ve erkek çocukların okula gönderilmemesi yönünde halka dini telkinlerde de bulunulduğunu yada dini terbiye almaları için birtakim maddi yardımlar sunarak kendilerine ait okullara gönderilmesini sağladıkları görülmektedir.Bu durum milli çıkarlarımıza zarar verdiği gibi denetimsiz eğitim hizmetleri verildiğine de ne yazık ki görmekteyiz,körü ve zararlı hadiselere şahit olmaktayız.
Bundan kurtuluşun yollarını mutlaka bulmalıyız ve kız çocuklarımızın eğitimini erkek çocuklarının eğitiminden saha ziyade özen göstermeliyiz derim.Selam ve sevgiler.
Kadınların iş gücüne katılması polanyada başladı derler. Neden peki “kadınlarında çalışma hakkı var” gibi çok değer verdikleri için mi yoksa daha ucuza çalıştıkları için mi? Kadınlar o zaman erkekten daha az ücrete calsmsya razı olunca kapitalst hırsızlar bunu daha nasıl cogaltiruz deyi slogan bulmuşlar.nEy kadınlar dizinde calisma hakkınız var okuma hakkınız basar. Sonuç belli.
İkide bir okuma meselesinde art niyetli çevreler İslam’a laf sokuşturuyor . Kadına değer vermek olur olmaz heryerde caksmssi için teşvik etmek mıdır? Kapitalz bugün en çok çalışan kadınlardan besleniyor yanls mı? Okumaya karşı olmak gibi bir saçmalıkla arık bitti
Bir tek olay anlatıcam birgün bir hastanın yanında çok zeki bir kız gördüm dedesinin şikayetlerini aldığı ilaçları o kadar net anlatıyorki bayıldım bu arada Sivas’ta çalışıyorum gelen köyden bir aile ve köylerde ben pekçok zeki kadınlar tanıdım. Neyse hemen babaya döndüm lütfen bu çocuğu okutun yazık olmasın dedim olurmu dedi okusunda o….. mu olsun kan beynime sıçradı baba niye geldiniz dedim ben doktorum ve sana göre o…..yum şaşırdı yok hocam size en iyi diyorlar vs vs bu Anadolu’da hep böyleydi tarikatlar sadece olan fikirlerini ortaya çıkardı yani özünde böyleyiz
Bizler için kanayan yara olan kız çocuklarımızın eğitimi başka bir kesimi hiç ilgilendirmiyor basına yansıyan olaylar meydanda.Toplumsal iklimi değiştirmek için hepimize tek tek görevler düşüyor
Ben bir Vakıf ta, Üniversite öğrencilerine burs veren bölümde görev yapıyorum. ÖNCELİĞİMİZ KIZ ÖĞRENCİLER . Toplumumuzda eğitimli kadın istihdamının artması için, kızlarımızın güçlendirilmesi amacındayız.
İslâmiyeti kadın düşmanlığı zeminine dayatarak yorumlayanlar, cinsiyet ayrımından önce insanı anlamadıkça ve Tanrıyı köy hocası kimliğinde algılamanın şirk olduğunu idrak etmedikçe pek yol alınamayacak gibi görünüyor. Bu gruplarda kadınların ne yapmaları gerektiği belirleniyor da erkekler için hiç bir belirleme yok. Pek beğendikleri Mehmet Akif Ersoy’un nesirlerini okusalar kendilerinin nasıl resmedildiğini görüp belki doğru yolu bulabilirler.